Şimdi yükleniyor

Türk DÜnyası Enerji İhracat Projeksiyonları

ogushan akyener 95

Türk DÜnyası Enerji İhracat Projeksiyonları

Hiç şüphesiz Türk dünyası tanımlaması içerisinde yer alan bağımsız devletlere bakıldığında, (kısmen) Türkiye ve Kırgızistan hariç, diğer devletlerin hepsinin petrol ve/veya doğal gaz ihracatçıları oldukları, enerji gelirlerinin ve yatırımlarının GSYİH üzerinde büyük paya sahip olduğu gibi temel hususlar dikkat çekmektedir. Bu durum, ekonominin ve buna bağlı diğer sosyo-politik dengelerin özellikle ilgili ihracatçı ülkelerde enerji merkezli yürütüldüğünü de ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla enerji alanında iş birliği sürecini güçlendirmek, karşılıklı kazan-kazan mantığı ekseninde çalışacağından ve bu bağlamda finans ve bütçe sorunları daha rahat çözülebileceğinden, çok daha etkin bir netice elde edebilmek anlamına gelecektir.
İlgili bağımsız Türk devletlerinin kaynaklarına genel anlamda baktığımızda;

  • Türkiye, 0,6 trilyon m³ doğal gaz ve 0,3 milyar varil kanıtlanmış petrol rezervine,
  • Azerbaycan, 2,5 trilyon m³ doğal gaz ve 7 milyar varil kanıtlanmış petrol rezervine,
  • Kazakistan, 2,3 trilyon m³ doğal gaz ve 30 milyar varil kanıtlanmış petrol rezervine,
  • Türkmenistan, 20 trilyon m³ doğal gaz ve 0,6 milyar varil kanıtlanmış petrol rezervine,
  • Özbekistan, 1,2 trilyon m³ doğal gaz ve 0,6 milyar varil kanıtlanmış petrol rezervine,
  • Kırgızistan, 0,1 milyar varil kanıtlanmış petrol rezervine sahiptir (BP, 2022).

Bu rakamlar toplandığında yaklaşık olarak küresel petrol rezervlerinin %2’sine, doğal gaz rezervlerinin ise %12’sine tekabül etmektedir.

İlgili rakamlardan da görüleceği üzere, özellikle doğal gaz alanında Türk dünyasının eli epey güçlüdür.
Özellikle doğal gazın bu denli önemli olduğu bir gelecekte (TESPAM, 2019) Türk dünyasının doğal gaz arzındaki kabiliyetleri hem ekonomik hem de stratejik anlamda büyük fırsatlar sunabilecektir.
Bu bağlamda TESPAM bünyesinde hazırlanan (I. Uluslararası Türk Enerji Birliği Kongresi, 2021) Türk dünyasının uzun vadeli üretim, tüketim, ihracat potansiyeli senaryolarına baktığımızda:
Birinci grafikten de anlaşılacağı üzere, petrol üretiminde Kazakistan ve gaz üretiminde Türkmenistan öne çıkmaktadır. İki ürünün de tüketiminde ise Türkiye dikkat çekmektedir.

İkinci grafikten anlaşılabileceği üzere de, Türk dünyasının toplam petrol ihracat potansiyelinde büyük bir değişim beklenmese de, doğal gaz ihracatı neredeyse 4 kat artırılabilecektir. Burada en büyük paya sahip olan ülke hiç şüphesiz Türkmenistan’dır.

Doğal gazın çok daha önemli ve stratejik bir ürün hâline gelmeye başladığı bir dönemde, böylesi bir ihracat potansiyelini en avantajlı senaryoları kurgulayarak fırsata dönüştürmek Türk dünyasının elindedir. Çünkü doğuda Çin, güneyde Hindistan ve batıda AB’nin buradaki kaynak potansiyeline ciddi anlamda ihtiyacı vardır.

Özellikle savaş ile birlikte değişime zorlanan Rus gaz ihracat politikaları gözden geçirildiğinde, AB’nin ilave Türk gazına talebi bir hayli artmıştır. Öte yandan;

  • Bu potansiyelin üretime geçirilebilmesi için istikrar ve yatırım gerektiği,
  • AB ve Batı sermayesinin bu minvalde değerlendirilebileceği,
  • Bu potansiyeli AB kullanamaz ise, Çin’in hazırda beklediği ve hatta bu bağlamda birçok yatırıma devam ettiği,
  • Zayıflayan Rusya ile birlikte, Çin’den tedirgin olan Türk ülkelerinin Batı ile daha fazla yakınlaşmak istediği,
  • Türkiye’nin bu süreçte kilit bir rol oynadığı ve oynayacağı,
  • ABD’nin bu minvalde bir senaryoyu destekleyeceği,
  • Hazar’ın doğusunda kalan Türk gazının AB’ye artık ekonomik olarak naklinin mümkün olduğu,
  • Bu bağlamda Trans-Hazar boru hattının hayata geçirilmesi gerektiği,
  • Hukuki anlamda da Trans-Hazar boru hattı önünde bir engel kalmadığı,
  • Türkiye ve diğer Türk ülkelerinin bu senaryoyu Rusya’yı da karşılarına almadan ince bir kazan-kazan diplomasisi ile hayata geçirebileceği tahmin edilebilecektir.

İşte bu bağlamda Türk dünyasının çok dikkatli ve kararlı bir strateji ile doğal gaz kaynaklarını geliştirerek, ortak pazarlama mekanizmaları kurabilmesi elzemdir. Bu sayede hem çok yönlü diplomatik hamleler yürütülebilecek hem de riskler fırsata dönüştürülebilecektir.