Şimdi yükleniyor

Prof. Dr. Bingür SÖNMEZ

thumbs b c 1500b99c028ed2c73f7be659eec599ab

Prof. Dr. Bingür SÖNMEZ

Tarihin soğuk yüzüne bir yolculuk olan Sarıkamış Harekâtı, sonuçları itibarıyla büyük bir dram olarak tarihin tozlu sayfalarında yerini aldı. Sarıkamış Harekâtı’nın üzücü sonuçları, tarihsel bir perspektifle incelendiğinde; stratejik hataların, doğa koşullarının ve askerî planlamadaki eksikliklerin ne kadar büyük etkilere neden olabileceğini gösteren bir tabloyu gözler önüne serdi. Harekâtın 109. yılında şehitlerimizi rahmet ve minnet ile anarken, konuyla ilgili olarak Sarıkamış Dayanışma Grubu Kurucu Başkanı Prof. Dr. Bingür SÖNMEZ ile bir röportaj gerçekleştirdik. Sönmez, Birinci Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı Devleti’nin durumu, Sarıkamış Harekâtı’na giden süreç, harekât esnasında yaşanan zorluklar, savaşın Anadolu’ya ve Osmanlıya etkileri ve Sarıkamış Harekâtı’nı önemli kılan hususlar gibi konularda dergimize önemli açıklamalarda bulundu.

Birinci Dünya Savaşı öncesinde endüstriyel birikim o kadar artmıştı ki bu savaş büyük devletlerin bu birikimlerinin harcanması için yaratılan suni sebeplerle başlatıldı. Hatta Avusturya-Macaristan veliahtına yapılan suikastta, Alman parmağı olduğu bile iddia edildi. Ayrıca bu savaşı başlatan nedenler hiçbir şekilde Osmanlıyı ilgilendirmiyordu. Paşalar, sınır komşuluğumuz, din veya ülkü bağımız olmayan bir devletle müttefik olarak savaşa girmenin ne kadar yanlış olduğunu kısa zamanda fark ettiler; fakat Başkomutan Vekili Enver Paşa, bunu anlayana kadar 600 yıllık imparatorluk büyük bir yara aldı. Aynı zamanda Rus Çarlığı, Avusturya Macaristan ve Alman İmparatorluğunu da sonlandıran bu savaş, toplam 25 milyon insanın kaybına neden oldu.

Osmanlının bu savaş sırasında yapacağı tek şey, 2. Dünya Savaşı’nda yaptığımız gibi “silahlı tarafsızlık” ilan edip boğazları kapatmamız idi; bu bize büyük güç kazandıracaktı. Almanya, içine düştüğü kaos ortamında bir yıl içinde yenilecekti ve biz, galip devletler ile anlaşmaya oturacaktık. Fakat savaşın sonunda Cemal Paşa’nın, “Ordunun maaşını veremeyecek durumdaydık.” itirafı, Osmanlı hazinesinin durumunu açıklamaya yetiyor. Girilen savaşın en büyük hayali; batıda, Balkan Savaşı’nın utancını silmek için Balkanlarda yine aynı ihtişam sağlanacak, doğuda ise Sarıkamış alındıktan sonra sırası ile Kars alınacak, Kafkaslar aşılacak, Bakü petrollerine ulaşıldıktan sonra Hindistan alınacak, dolayısıyla Almanların “İpek Yolu” hayali gerçekleşecekti.

Türkiye ve Rusya doğrudan karşılıklı savaş ilan etmediler. Osmanlı, savaşa girerken yavaştan almaktaydı. Bunun üzerine Alman İmparatoru’nun ısrarları nedeniyle donanmamızın (Yavuz ve Midilli ile birlikte) 19 Ekim’de Rus limanlarını savaş ilan etmeden (Enver Paşa tarafından verilen emir böyleydi) bombalaması neticesinde, Ruslar da 1 Kasım’da Doğu Bayazıt üzerinden sınırı geçerek aynı şekilde savaş ilan etmeden harbe girmiş oldular. Bir başka teoriye göre Rusların, bu saldırıyı beklediği veya davetkâr davrandığı da iddia edilmektedir. Bu saldırının bir savaş kışkırtmacılığı olduğu ve başarı ile tamamlandığı görülmektedir. Yavuz’un bile Rus limanlarına büyük zarar vermemiş olması da ayrıca merak uyandırmaktadır.