Şimdi yükleniyor

Dr. Necdet Subaşı

img 7776

Dr. Necdet Subaşı

İnsanlık tarihi boyunca, kültürler arasındaki etkileşimler ve çatışmalar her zaman var olmuştur. Bu durum, bir yandan zengin bir kültürel mirasın oluşmasına katkı sağlarken diğer yandan da farklılıkların anlaşılmaması veya kabul edilmemesi sonucu gerilimlere yol açabilmiştir. “Kültürel Çatışma” konusunu ele aldığımız bu sayıda, biz de konuyla ilgili olarak MEB Bakan Müşaviri Dr. Necdet Subaşı ile bir röportaj gerçekleştirdik. Subaşı, kültürel çatışmalara neden olan faktörler, bu çatışmaların önlenmesi, kültürel çatışmaların politik, ekonomik ve sosyal açıdan etkileri, kültürel çatışma ve ırkçılık arasındaki ilişki ile kültürel çatışma yönetimi ve çözümünde küresel düzeyde iş birliği ve stratejilerin önemi gibi konularda dergimize önemli açıklamalarda bulundu.

Kültürel çatışma, farklı kültürler arasındaki anlaşmazlıkları ve çatışmaları ifade eder. Bu çatışmalar genellikle değerler, inançlar, davranış biçimleri, gelenekler ya da yaşam tarzları gibi kültürel unsurların farklılıklarından kaynaklanır. Kültürel çatışmaların toplumlar üzerindeki etkileri çeşitlidir. Bunlar arasında; toplumsal gerilim, toplumsal bölünme, siyasi çalkantılar, ekonomik etkiler ve toplumsal gelişme gibi süreçlerden bahsetmek pekâlâ mümkün.

Bu çeşitlilik, kültürel çatışmaların yönetilmesi ve çözülmesini başlı başına önemli kılmaktadır. Diyalog, hoşgörü, eğitim ve kültürel çeşitliliğin kutlanması gibi çeşitli yöntemlerle toplumların kültürel çatışmalarla başa çıkması ve huzurlu bir şekilde bir arada yaşaması mümkündür. Kuşkusuz bu da söz konusu özelliklere uygun, bunları mümkün kılan dinî, ahlaki ve kültürel bir referans sistemiyle ancak mümkün olabilir.

Kültürel çeşitlilik, toplumlar için birer zenginlik olabileceği gibi kendi başına potansiyel bir çatışma kaynağı da olabilir. Farklı perspektifler ve kültürel zenginliğin yanı sıra çeşitlilik de bazen anlaşmazlıklara, ayrımcılığa ve kimlik politikalarına yol açabilmektedir. Bu durum, çeşitliliği yönetme ve çatışmaları çözme stratejilerinin önemini ortaya çıkarmaktadır. Bu da karar vericilere, çeşitliliği yönetmek ve çatışmaları çözmek için yeni stratejiler geliştirmelerini zorunlu kılmaktadır.

Kültürel çatışmalara neden olan faktörler arasında belki de en başta toplumsal ayrımcılık, ekonomik eşitsizlikler, siyasi kutuplaşma ve dinî ve etnik farklılıklar gibi temel birtakım unsurlar yer almaktadır. Esasen bu gerilim ve çatışmaların hem arkasında hem de gelişiminde yer alan ön yargılar, yanlış anla(şıl)malar ve toplumsal bölünmeler gibi dinamikler de süreci mütemadiyen pekiştiren etkiler yaratmaktadır.

Kültürel çatışmaların temelinde ise değerler ve değer yargıları, inançlar, tarihsel hafıza, toplumsal ayrımcılık, eşitsizlikler, kimlik ve grup dinamikleri, siyasi ve ekonomik faktörler, medya ve iletişim, eğitim ve bilinçlenme gibi unsurlar yer almaktadır. Bu faktörlerin karmaşık düzeyde ilerleyen etkileşimi kültürel çatışmaların gelişiminde etkileyici birer rol üstlenir.

Kültürel çatışmaların önlenmesi veya çözülmesi için belki de en başta empati kurma, açık iletişim kanallarını sürekli devrede tutma, uzlaşma, eğitim, toplumsal katılım ve adaletin sağlanması gibi alanlarda hayata geçirilecek stratejiler önerilebilir. Bu stratejilerin kombinasyonu, çatışmaların azaltılmasına ve toplumun uyumlu bir şekilde bir arada yaşamasına katkıda bulunabilir. Öte yandan her durumun olası bir şekilde birbirinden farklı olabileceği gerçeği göz önünde bulundurulduğunda da uygun stratejilerin belirlenmesi ve uygulanması için görece daha dikkatli bir değerlendirmenin yapılması gerekecektir.

Bu bağlamda diyaloğun önemi tartışmasız olmakla birlikte eğitim ve bilinçlendirme, barışı önceleyen çatışma çözümler, adalet ve eşitlik arzusu, uzlaşma, toplumsal katılım, kültürel çeşitliliğin değerli sayılması, medya yönetimi ve uzun vadeli çözümler de ihmal edilmemelidir. Bu stratejilerin birleşimi çatışmaları azaltmakta ve toplumun uyumlu bir şekilde bir arada yaşamasında rahatlatıcı birer adım olarak görülebilmektedir.

Kültürel çeşitlilik ve farklılıkların kabul edilmesi ve değerlendirilmesi, hoşgörüyü artırabilir ve kültürel çatışmaların azalmasına katkıda bulunabilir. Bunun için de hoşgörü, iletişim, eğitim, toplumsal katılım ve kültürel farkındalık gibi birbirini takviye eden yaşama desenlerinin birlikte hayata geçirilmesi gerekir.

Kültürel çatışma daha çok farklı kültürel gruplar arasındaki belli başlı değerlerin çatışmasıyla ilgiliyken, ırkçılık, bir kişinin veya bir grup insanın belirli özelliklere dayanarak kendi tercihleri üzerinden ayrımcılık yapmasıyla ilgilidir. Özellikle ırkçılık, farklı biçimleri içinde toplumsal hayatı zorlaştıran gayri ahlaki bir tercihtir. Çünkü nihayetinde o, başka diğer insanları ırk, renk, etnik köken, dinsel tercih ya da ulusal kökenleri gibi belirli bir özelliğinden dolayı; aşağılaması, dışlaması veya ayrımcılık yapmasıdır.

Her iki kavram da toplumsal gerilime, çatışma ve ayrışmaya yol açabilir. Etkili bir müdahale gerçekleştirilmediği takdirde bu kopuş, mevcut ayrımcılıklardan beslenen haksızlıkları rutinleştirebilir, tuhaf bir şekilde bunları makulleştirebilir, hatta temelsiz bir meşruiyetle de takviye ederek insanlık için ileri derecede bir huzursuzluk kaynağına dönüşebilir.

Kültürel çatışmalar; toplumların siyasi, ekonomik ve sosyal yapılarını derinden etkileyebilir. Bir kere politik olarak, siyasi istikrarsızlık ve kutuplaşmaların temel kaynakları arasında kültürel çatışma en başta gelir. Bunun yanı sıra ekonomik açıdan da yatırımları engelleyebilir ve iş gücünün verimliliğini kısıtlayabilir. Sosyal düzeyde hoşgörüsüzlüğü artırabilir ve bununla da kalmayarak sosyal bölünmeye neden olabilir.

Aslına bakılırsa her toplumun ihtiyaçları ve koşulları farklı olduğundan, stratejilerin uyarlanması ve yerel koşullara göre özelleştirilmesi gerekir. Kültürel müfredatın toplumun tüm üyelerini kapsayacak düzeyde koruyucu, kuşatıcı ve çerçeveleyici bir haritaya ihtiyacı izahtan varestedir. Bu ihtiyaçları azaltmak ya da yönetmek için de diyalog, eğitim, adaletin sağlanması, toplumsal katılım ve medya yönetimi gibi stratejilere başvurmak gerekir.

Kültürel çatışmalarla başa çıkmak için etkili iletişim stratejileri, farklı kültürel gruplar arasındaki gerilimleri azaltmada ve toplumsal uyumu güçlendirmede kritik bir rol oynar. Bu bağlamda az önce de vurguladığım gibi empati kurma, açık ve saydam iletişim, aktif dinleme, ön yargıları aşma, uygun bir dil seçimi ve kullanımı, müzakere ve uzlaşma, kültürel farkındalık ve çatışma yönetimi gibi unsurlar sıralanabilir. Bu tercihler farklı kültürel gruplar arasındaki gerilimleri bir noktaya kadar azaltabilir ve toplumsal uyumu önemli ölçüde güçlendirebilir.

Böylece empati, anlayış, açıklık ve saygı temelinde kurulan iletişim, kültürel çatışmaları çözmede hiç de yabana atılmayacak bir rol üstlenmiş olur. Farklı kültürel grupların bakış açılarını anlamak ve onlara saygı duymak, aradaki gerilimleri azaltmaya ve karşılıklı anlayışı geliştirmeye yardımcı olabilir. Yine çatışma yönetimi becerileri de çatışmaları yapıcı bir şekilde ele almayı ve yeni, kalıcı çözümler bulmayı sağlar.

Kültürel çatışmaların artmasına neden olan faktörler arasında toplumsal ayrımcılık, ekonomik zorluklar, siyasi belirsizlik, göç ve demografik değişimler gibi unsurlar yer almaktadır. Bu faktörler, bir yandan toplumdaki hoşgörüsüzlüğü artırırken bir yandan da sosyal gerilimleri artırarak çeşitli kültürel gruplar arasında sonu belirsiz gerilimlere neden olabilir. Özellikle etnik veya dinî çatışmalar, siyasi belirsizlik ve kutuplaşma, medya ve propaganda gibi faktörler kültürel çatışmaların artmasına ve derinleşmesine yol açmaktadır. Bu tür durumlarla başa çıkmak için hoşgörü, anlayış, eşitlik ve adalet gibi temel değerlere dayalı çözümler geliştirmek gerekir. Ayrıca toplumda bu faktörlerin farkındalığının artırılması ve sorun çözücü uygun birtakım yöntemlerin uygulanması da kültürel çatışmaların azaltılmasına yardımcı olabilir.

Kültürel çatışmaların sadece olumsuz etkilerinin varlığından söz etmek kavramı açıklamaya yetmez. Aynı zamanda o, yenilik ve yaratıcılığı teşvik etmesi, hoşgörü, tolerans ve anlayışı artırması, toplumsal değişim ve gelişimi tetiklemesi gibi olumlu sonuçlara da yol açma potansiyeline sahiptir. Kültürel çatışmalar, toplumların farklı bakış açılarını ve değerleri keşfetmelerine ve bunları bütünleştirmelerine olanak sağlayabilir. Bu, daha kapsayıcı ve dinamik bir toplumun gelişmesine de yol açabilir.

Ne var ki bütün bu olumlu sonuçların elde edilmesi de çatışmaların yapıcı bir şekilde ele alınması ve çözülmesiyle ancak mümkün olabilecektir. Bu durum, kültürel çatışmaların toplumlar için sadece bir tehdit olmadığını, aynı zamanda potansiyel gelişim ve dönüşüm aracı da olabileceğini göstermektedir.

Kültürel çatışmaların küresel boyutlara yayılmasıyla birlikte, küresel düzeyde iş birliği ve stratejilerin de önemi artmaya ve büyümeye başlamıştır. Süreç, kültürel çeşitliliğin artması, küresel bağlantıların karmaşıklığı, küresel güvenlik ve istikrarın korunması, çatışma yönetimi ve diplomatik çözümler, kültürel diplomasi ve eğitim ile insani yardım ve rehabilitasyon gibi faktörlerle doğrudan ilişkilendirilebilecek bir mahiyete sahiptir.

Bu çabalar, kültürel çatışmaların önlenmesi, çözülmesi ve sonuçlarının yönetilmesi için hayati önem taşır. Ne var ki burada da sömürge siyasetleri, küresel gerilimler, oryantalizm, doğu-batı ayrımı vs. gibi kadim birtakım mevzuların da insanlığın hayrına olacak şekilde yeniden ele alınması gerekecektir.