Şimdi yükleniyor

Gençlere Sorduk

genclere sorduk

Gençlere Sorduk

Ötekileştirmenin Uluslararası Etki ve Tepkileri

Ötekileştirme, insanları grup içinde dışlayan, sahip oldukları değişkenlerini vurgulayıp hor gören ve değerlerine karşı olumsuz bir tavır sergileyen bir eylem biçimidir. Bu olumsuz ve zararlı davranış yapısı, tarih boyunca toplumların birçoğunda ister istemez mevcut olup günümüze kadar ciddi etki ve kültürel-geleneksel yaklaşımlar doğurmuştur. Ötekileştirmenin uluslararası dünya düzeni için ciddi bir sorun olduğunu da belirtmemiz gerekir. Nitekim “ben” ve “biz” bilinci, uluslararası etkileşimde hâkim gücün hakir yapısını artırmaktadır. Bu, ister istemez dünya diplomasi yapısını ülkeler ve toplumlar arasında zedeleyerek ciddi inkisarlara sebebiyet vermektedir. Aynı şekilde dil, din ve ırk eksenli ötekileştirilen toplumların dışta tutulması, dünyanın barış kanallarını daraltmaktadır. Saymış olduğumuz bu tepkimeler, terörizm faaliyetlerini de artırmaktadır.
Yukarıda sıklıkla değindiğimiz etkenlerin en somut örneği, şüphesiz Orta Doğu coğrafyasıdır. 19. ve 20. yüzyıllardan itibaren keskin iktisadi devinimleri ve zengin nüfus gücüne sahip olması, ötekileştirilmesini engelleyememiş, Batılı güçlerin kıskacı arasında kalmıştır. İkinci sınıf muamelesiyle yaklaşılan bu coğrafyanın yetim ve öksüz kalması da ötekileştirildiği dönemlerde yaşadığı ciddi kayıplar sebebiyle olmuştur. Nihai açıdan ötekileştirme, sahip olduğu dinamiklerden mütevellit ciddi bir yapı-bozum etkiler doğurduğu gibi bu etkilerin geleneksel ve kültürel yaklaşımını da artırmaktadır. Temennimiz, bu geleneksel ve kültürel yaklaşımların dünya düzenimiz içerisinde eriyip gitmesi ve ötekileşmenin uzak olduğu bir toplum yapısının inşa edilmesidir.

Abdullah Enes ÇALIM
Çukurova Üniversitesi, Otomotiv Mühendisliği


Ötekileştirmeye Karşı Durmak ve Birlikte Yaşamak

İnsan denilen mahlukat, kendisini varoluşsal temeller üzerine entegre eden sosyal çevrenin önemli bir parçasıdır. Her ne kadar bütüncül bir yaklaşım sergilesek de bazı kazanılmış değerler bizi diğerlerinden bağımsız kılabiliyor. Bu bağlamda bunu etkileyen pek çok faktör vardır. Bunlardan birkaçını ifade edecek olursak kişinin dini, dili, etnik yapısı, kültürü, düşünce yapısı gibi etmenler daha efektif bir hâl alabiliyor. Bu değerler insanı bir diğerinden farklılaştırır, ayrıştırır. Ademiyetin doğasına aykırıdır, birlik ve beraberlik duygumuzu köreltir. Ey insan, öteden geçemedin beri geldin. Ağaç bile köklerine sımsıkı sarılırken, dahası bir dünyada bencil yaklaştın, insana farklı kalıplarda anlam yükledin. Neydi ki alçak gönüllüğü geride bırakan duruşun, neydi ki sesinden yükselen öteki beriki meselen? Seni yücelten hoşgörü değil miydi? Muamelen hümanistçe yaklaşmaya layık değil miydi?

Bizi güzelleştiren ve var eden, en içten duygularımızdır. Eşit bir ruh içinde biz olmayı başarabilmektir. Mukayesen sen ya da ben meselesi değil; insanlığa sesinle, dilinle, kimliğinle istikbale yön verebilmektir, öteki görünen âlemde barışa egemen olmaktır. Ne güzeldir ki her kesimden insanla özdeşleşmek, ziyadesiyle paydaş olmaya gönül vermek ve en derinden hitabete yer vermek. Şems-i Tebrîzî, şöyle buyurur: “Ne diye böbürlenip duruyorsun! Doğumun bir damla su, ölümün bir avuç toprak değil miydi?” Ten rengimiz ya siyahtır ya beyazdır, statümüz ya işçidir ya çalışandır, lisanımız öznelerdir. Bölücülüğe mahal veren zinciri kırmanın zamanı gelmedi mi? İnsanlara farklı gözlerle bakmak özgüveni gölgeler ve bireyin davranışları üzerinde travmatik bir rahatsızlık doğurur. Ötekileştirmek kavramı öz benliği geride bırakır, söz hakkını tanımaz, eşitliği arzulamaz sadece hepçil yaşamımızı “sen” ve “ben”e karıştıran görüntü kirliliği yapar.

Merve ÇARBOĞA
Mardin Artuklu Üniversitesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı


Zihnimizdeki En Büyük Engel: Ötekileştirme

Ötekileştirme, insanlığın en büyük sorunlarından biridir. İnsanlar, kendilerinden farklı olanları dışlarlar. Bu dışlama, toplumsal veya bireysel olabilir. Toplumsal dışlama; din, ırk, siyaset, coğrafya gibi faktörlere dayanır. Bireysel dışlama ise, kişinin hayatında karşılaştığı durumlara bağlıdır. Örneğin, okulda, ailede, iş yerinde ötekileştirilen insanlar vardır. Bu ötekileştirme, insanların kendine güvenini, hayata bağlılığını ve mutluluğunu etkiler. Ötekileştirilen insanlar, acı çekerler ve yalnızlaşırlar. Öteki diye bir şey yoktur aslında. Hepimiz aynı gemideyiz. Gemi batarsa hepimiz batarız. Örneğin Titanic gemisinde sınıf farkı yoktu. Gemi battığında herkes aynı sonu paylaştı. Ötekileştirme, insanların nesilden nesile aktardığı bir düşüncedir ve bu ötekileştirme, insanlığın en büyük engelidir. Bu engeli aşmak için sevgi ve hoşgörü gerekir.
İnsanları ötekileştirmeyelim, onları anlamaya çalışalım. Ötekileştirmenin zararlarını görmek için tarihe bakmak yeterlidir. Tarihte birçok savaş, soykırım, zulüm ve adaletsizlik, ötekileştirmenin sonucudur. Örneğin, Nazi Almanya’sında Yahudiler, Romanlar, Slavlar ve diğer azınlıklar ötekileştirilerek toplama kamplarına gönderilmiş ve milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Ruanda’da Hutu ve Tutsi etnik grupları arasında çıkan soykırımda 800 bin kişi öldürülmüştür. Bu örnekler, ötekileştirmenin insanlık tarihinde ne kadar büyük yaralar açtığını göstermektedir. Sonuç itibarıyla ötekileştirme, insanlığın aşması gereken en büyük engeldir. Bu engeli aşmanın yolu, sevgi ve hoşgörüdür. İnsanları ötekileştirmek yerine, onları anlamak ve onlara saygı duymak gerekir. Tarihteki ötekileştirmenin acı sonuçlarını unutmayalım ve tekrarlamayalım. Farklılıkları zenginlik olarak görelim, birbirimizle iletişim içinde olalım, eğitimli ve bilinçli olalım. Böylece daha adil, daha mutlu ve daha huzurlu bir dünya inşa edebiliriz.

Sidar KILIÇ
Mardin Artuklu Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih


Ötekileştirmeye Tümel Bir Bakış

Öteki kelimesi, kavramsal açıdan tek başına sınırlı bir ifadeyi kapsasa da aslında bakıldığı zaman kendi kapsamından daha geniş bir çerçevede değerlendirilmiş baskın ve derin anlamlar meydana getirmiştir. Bu ifade, “Ben” ve “Biz” kipinin merkeze alınarak zenginleştirilip biricikleştirilmesi üzerinden türetilerek, benden-bizden ayrı, başka anlamına gelebilecek “Öteki” oluşturulmuştur. Her ne kadar sadece ayırt edici bir vurgu olarak belirtilse de öteki ifadesi daha sonra farklı algıların, grupların, ideolojinin, iktidarın ve güç unsurunun çıkar aracı hâline gelecektir.
Bir toplumun oluşmasındaki temel dinamik, bireyde doğuştan var olan ya da sonradan edinilmiş farklılıkların olmasıdır. Bunlar, kişinin inanç biçimi, dili, rengi, etniği, fiziksel özelliği, bakış açısı, düşünce yapısı gibi farklı özelliklere sahip bireylerin dinî, kültürel vb. sebeplerle bir araya gelmesini sağlayarak toplumu meydana getirmiştir. Aynı zamanda bu belirgin özellikler ile kimlik inşa edilmiştir. Kimliklerin ise kendi arasında bir kıyaslama söz konusu olduğu görülmüştür. Geçmiş tarihlerden günümüze kadar ben ve benden olmayan olgu ve anlayışıyla iletişim kurabilmek, hoş görebilmek veya dışlayıp yok saymak, varlığından rahatsızlık duymak, kendisine tanıdığı hakların eşit şekilde ötekinde olmasına saygı duymamak gibi gerekçelerle kendinden uzak tutma tutumu, yeni yeni üzerine tartışılıp araştırılan bir konu hâline gelmiştir.
Kişi, kendisinden faklı olanı benimseyebilir ya da düşmanca tavır takınabilir. Tarihsel açıdan baktığımızda öteki ile iletişim sağlama çabası ve etkileşim fikri ise, Yunan Antik dönemde ortaya çıktığı görülmüştür. Diğerine yabancı kalma, mesafeyi çoğaltma düşüncesi ön yargıyı tetiklemiş; karşıdakini anlayabilme, empati yapabilme duygusunu da köreltmiştir. Benzer fikirlere sahip bireyler ortak bir alan oluştururken; bilinmeyene karşı ise mesafe alınmış, sosyal bakımdan sınırlama konmuştur. Dolayısıyla farklı olan, tehlike olarak algılanmıştır. Ötekileştirmenin ilk aşamada tanımı kuşkusuz bu şekildedir. Günümüze kadar süregelen ayrımın veya başkalık olgusunun en baskın sebebi ise renk, din, Irk ve cinsiyet unsuru üzerinden yapılmış olmasıdır. Sonucu ise hak ihlallerine, soykırımlara, savaşlara, eşitsizliğe, adaletsiz bir dünyanın oluşmasına neden olduğu çıkarımıdır.

Şilan PEKİNCE
Mardin Artuklu Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih