Şimdi yükleniyor

Gençlere Sorduk

genclere sorduk

Gençlere Sorduk

Türkiye’de Tüketici Toplum

Türkiye’deki toplumsal dinamiklere dışarıdan bakıldığında tüketici odaklı bir toplum oluşumu; kentselleşme, ekonomik büyüme, küreselleşme ve yaşam tarzlarının değişimi gibi çeşitli faktörlerden kaynaklandığı anlaşılır. Gelirler arttıkça insanların satın alma gücü de artmış, bu da mallar ve hizmetler edinme üzerine daha fazla odaklanmayı beraberinde getirmiştir. Bu değişim, ürünlere daha kolay erişim, reklamcılık ve daha yüksek bir yaşam standardı arzusu gibi etkenler tarafından yönlendirilmiştir. Hızlı kentselleşme; alışveriş merkezlerinin, online alışveriş platformlarının ve geniş bir tüketici seçeneğinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ayrıca küreselleşme, Türkiye’de tüketici bireyleri küresel trendler ve markalarla tanıştırmış, onların tercihlerini etkilemiştir. Genel olarak, Türkiye’de tüketici odaklı bir topluma doğru yönelen bu değişim; ekonomik, kültürel ve toplumsal faktörler arasındaki karmaşık etkileşimin bir sonucudur. Kısaca Türkiye’de, tüketici toplumunun oluşumu konusu ele alındığında, çeşitli faktörlerin etkileşimi sonucunda tüketici bir toplumun ortaya çıktığı söylenebilir. Bu oluşumun ana unsurları şöyle sıralanabilir:
Ekonomik Büyüme: Türkiye ekonomisi son yıllarda büyümüş ve gelir düzeyi artmıştır. Bu durum, insanların daha fazla harcama yapabilme yeteneğini artırmış ve tüketim eğilimini desteklemiştir.
Kentselleşme ve Modernleşme: Kentsel alanlarda yaşayan insan sayısı artmış ve bu da tüketici alışkanlıklarını etkilemiştir. Modernleşme ve şehirleşme, alışveriş merkezleri, restoranlar, eğlence mekânları gibi tüketici deneyimlerinin çeşitlenmesine yol açmıştır.
Reklam ve Pazarlama: Reklamcılık ve pazarlama faaliyetleri, tüketici talebini artırmış ve insanları yeni ürünleri denemeye teşvik etmiştir. Medyanın büyümesi ve dijital platformların yaygınlaşması, tüketici ürünlerine erişimi kolaylaştırmıştır.
Küreselleşme ve Marka Etkisi: Küresel ticaret, Türk tüketicilerini dünya çapındaki markalarla tanıştırmış ve bu markaların cazibesini artırmıştır. Global trendler ve ürünler, yerel tüketici tercihlerini şekillendirmiştir.
Kredi ve Taksit İmkânları: Kolay kredi erişimi ve taksitli ödeme seçenekleri, büyük ve pahalı ürünlerin daha erişilebilir hâle gelmesine yardımcı olmuştur. Bu da tüketici harcamalarını artırmıştır.
Değişen Yaşam Tarzları: İnsanların çalışma saatleri, seyahat alışkanlıkları ve yaşam tarzlarındaki değişimler; daha fazla dışarıda yemek yeme, seyahat etme ve eğlence harcamalarını teşvik etmiştir.
Eğitim ve Bilinçlenme: Eğitim seviyelerinin yükselmesi, tüketicilerin daha bilinçli ve seçici olmalarını sağlamıştır. Kaliteli ürün ve hizmetlere talep artmıştır.
Bu faktörlerin birleşimi, Türkiye’de tüketici toplumunun oluşumunu şekillendirmiştir. Ancak unutulmaması gereken, Türkiye’de üretkenliğin ve sürdürülebilir ekonomik büyümenin de önemli olduğudur. Dolayısıyla kozmopolit bir dünyada tüketici toplum/toplumlar, neredeyse tüm ülkelerde görülmektedir ve Türkiye de bundan müstesna değildir.
Mohammad SARHANGI
HBVÜ, Siyaset ve Sosyal Bilimler, Yüksek Lisans


Gençler ve Tüketim Toplumu

Hepimiz, tüketim toplumunun birer parçasıyız. Her ne kadar aksini söylemek istesek de günün sonunda tüketmek için dünyaya gelmiş ve tüketmekten hiçbir rahatsızlık duymadan yaşıyormuşuz gibi davranıyoruz. Özellikle bizden önceki kuşağın, bizleri en çok layık gördüğü bu toplumun en önemli birer parçası olduğumuzun ve kendilerinin yaratığı bu tüketim toplumuna sadece bizi yakıştırdıklarını görmek gençlerin canını sıkmıyor değil. Hatta gençlerin de bu düşünce yapısına sahip insanlara karşı bir isyan başlattığını da düşünmekteyim. Çünkü “Z Kuşağı” olan ve bu tüketimin içine doğmuş bizler, sanki tüketim çağını başlatan bizlermişiz gibi birçok muameleye maruz kalıyoruz. Bizden önceki kuşaklar sanki çok mükemmelmiş de biz ortaya çıktığımız anda bütün o kusursuz dünyalarının kusurlarını ortaya çıkarmışız gibi muamele gördük; oysa bu tüketim toplumunu yaratmış olan onlar. Bizler, en hızlı ayak uyduranlardık sadece. Aslında bir çocuk gibiydik; bizler ne gördüysek onu uyguladık. Ama hızlı ayak uydurmamız, onlar için avantaj oldu. Yaratıkları bu dünyadan rahatsızlardı ve suçu başka bir kuşağa atmak en mantıklısıydı. Çünkü koca bir neslin ceza almaması için daha doğmamış bir nesle suçu atmak en kolayıydı. Ama bizler, aslında farklı değiliz; her kuşağın kendine ait özellikleri, bakış açısı var. Bunu kimse inkâr edemez ama en temelde ister 1923’te doğsun ister 2023’te, insan insandır. Aynı deri, aynı kemik, aynı kan, işin özü hep aynı aslında. Bizler, birer insan olarak her zaman en rahatı ve en kolayı aradık.
En kolayını aramak, bizim dünyamızda tüketim demekti. İnsanlar belki farkında değildi ama bizim mizacımız, fıtratımız buydu. Tarihsel olarak baktığımızda dünden bugüne insanların yaptığı tek şey sömürmek ve tüketmekti. Sanki yeni bir toplum yaratılmış ve hepimiz ilk defa görmüş gibi davranıyorduk; ama belki de artık algılarımızı açıp etrafın farkına daha yeni varıyorduk. Dünyaya geldiğimiz andan beri hep bizlerdik birbirimizin inançlarını, duygularını, hayat enerjilerini tüketen. Hep en iyi hissettiğimiz anlarda da en kötüsünü düşünerek o anı ziyan eden. Bütün o pozitif duygulara ihanet eden, onları en kötü düşüncelere sürükleyen bizlerdik. Tüketim toplumunun hakkında fikir sahibi mi olmak istiyorsunuz? O zaman her sabah o aynaya daha dikkatli bakmalısınız; çünkü tükettiğimiz şeyler yeni bir telefon, yeni bir dizi veya başkaları değil.

Melis Dila YAYLA
TED Üniversitesi Sosyoloji – Hazırlık


Tüketerek Tükeniyoruz…

Tüketici toplumlarda, tüketimin artık ihtiyaçtan dolayı gerçekleşmediğine, hatta tam tersi olarak tüketimin kendisinin bir ihtiyaç hâline geldiğini üzülerek gözlemlemekteyim. İçinde olduğumuz toplumsal aşama, tüketici toplum olarak adlandırılmaktadır. Yaşamakta olduğumuz aşama içindeki bireyler, ihtiyacı olandan daha fazlasını almakta, aylık ve yıllık gelirinin çok daha üstünde bir harcama yapmaktadır.
Günümüzdeki çoğu genç, ebeveynler ve hatta çocukların dâhil olduğu bu süreçte kişiler, ihtiyacı olan veya olmayan her şeyi tüketmekte ve bu durum ne yazık ki bir gelenek hâline gelmeye başlamaktadır. Günümüzün en büyük sağlık problemi olan obezite, geçmişe kıyasla dünya genelinde giderek artmakta ve insanlar doyumsuzluğa alışmaktadır. Dünyanın bir tarafı aşırı tüketim yüzünden ortaya çıkan obezite ile meşgulken, diğer tarafı ise yetersiz beslenme kaynaklı hastalıklarla mücadele etmektedir. Oysaki israf edilen ve aşırı tüketilen yiyecek ve içecekler az beslenen toplumlardaki yetersiz beslenmeye çare olabilecek büyüklüğe sahiptir.
Tüketim alışkanlıkları çocuklar için de aynı şekilde gerçekleşmektedir. Eskiden bir çocuk, bir oyuncakla yetinebiliyorken, şimdilerde çok sayıda oyuncak onları mutlu etmeye yetmiyor. Bu durum çocukların duyarlılık, farkındalık, malına sahip çıkma ve mutluluk duygularını azaltıyor. Ebeveynler her alışverişe gittiğinde gerekli gereksiz her şeyi alıyorlar ve ne kadar sağlıklı olduğu konusunda yeterince hassas davranmayarak fazlaca tüketiyorlar. Bu durum hem ebeveynlerde hem de çocuklarında ciddi davranışsal, sağlık ve psikolojik sorunlara yol açmaktadır.
Gençlere geldiğimizde ise onların tüketim alışkanlıklarından sadece biri üzerinden örnek vererek durumu açıklamaya çalışalım. Bir tişört için ortalama kullanılan pamuk miktarı 250 gramdır. Bu ağırlıktaki bir pamuğun üretimi için kullanılan su miktarı ise yaklaşık 2.000 litredir. Ortalama, bir gencin, gençlik döneminde 28 tişörte sahip olduğunu varsayalım. Ortalama 28 tişörte sahip olan bir genç 7 kg pamuk ve 56.000 litre su harcanmasına sebep oluyor demektir. Oysa bu genç, bu tişörtlerin sadece yarısı kadarı ile ihtiyacını giderebilir. Kalan yarısı için ise tatlı su kaynaklarımız israf edilmiş oluyor. O hâlde kullandıklarımızı azaltırsak daha fazla pamuk üretimine ve bunun için daha fazla su kullanımına gerek kalmaz. Sadece bu küçücük davranışımız bile, temiz su kaynaklarına erişemediğinden hayatını kaybeden insanların olduğu dünyamızda su kaynaklarının daha az tüketilmesi sonucunu doğurur. O hâlde dünyamız için bizim elimizden de bir şeyler gelebilir, mesela daha az tüketmek gibi…
Tüketim alışkanlıklarımızı yetişkin, genç veya çocuk demeden hepimizin yeniden gözden geçirmesi ve gereksiz tüketimlerimizden vazgeçilmesi büyük önem taşımaktadır. Çünkü yaşayabileceğimiz başka dünya yok. Bunun farkına varmamız ve buna göre hareket ederek kaynakları aşırı tüketme davranışlarımızdan vazgeçmemiz gerekmektedir. Çünkü tükettikçe tükeniyoruz.

Duru KARAKOÇ
Mustafa Azmi Doğan Anadolu Lisesi


Tüketim ve Toplum

Varoluş mücadelesinde önemli bir mesafe kat eden insanın gündemine kendini tatminkâr ve güvende hissetmesi için yeni ölçütler ortaya çıkmıştır. Bu durum göz önüne alındığında günümüzde insanların kendilerini, çevrelerini, dünyalarını hangi ölçüler çerçevesinde; bununla birlikte de hangi özelliklere göre değerlendirdiği ve tatminkâr hissettiği sorgulanırsa bunun en başında tüketimin geldiği görülecektir. Tüm bu gelişmeleri “tüketim-toplum” çerçevesinde ele almak gerektiğinde ve onun, ekonominin yanında psikolojik ve sosyolojik temellerinin de bulunduğu da düşünüldüğünde eğer insan, günümüzde sahip olduğu yere sorgulayarak geldiyse ve eğer insan düşünen bir varlık ise aklımıza şu soru gelmelidir: İnsanı sürekli yeni bir şeyler almaya sürükleyen şey nedir?
Bu, üstüne uzun uzun makaleler yazılacak bir konu olsa da Oğuz Atay’ın “Beyaz Mantolu Adam” başlıklı hikâyesi aslında bu sorunun cevabınının yer aldığı bir eserdir. Eser, yırtık, kemersiz pantolonlu; gömleği bir kavga esnasında parçalanmış; ayaklarında çorap olmayan ve bu hâlde bir avluda dilenen -daha doğrusu dilenmeye çalışan-; tüm bu özelliklerinden dolayı toplum tarafından dışlanan ve ona yabancılaşan -daha doğrusu yabancılaştırılan- bir adamın pazarda “kloş etekli, kocaman düğmeli bir hayalet; geniş yakalı, serin” olarak nitelendirilen bir kadın mantosu görerek satın alıp giyerek sokakta dolaşmasından bahseder. Söz konusu metinde böylelikle de daha önce kimse tarafından umursanmayan kahramana bir anda etrafındaki herkesin onun bu durumuna yorum yapmaya başlamasını konu edinir. Nitekim bu manto ona öyle bir güç vermiştir ki bu sayede ilk defa gülümsemiş, toplumun bir parçası olmuştur. Mantonun kadın mantosu olduğunun, kendisine uymadığının, gökyüzünde yakıcı bir güneşin olduğunun ise onun için bir önemi yoktur!..
Oğuz Atay’ın özetlenen bu hikâyesi az önce sorulan sorunun bir cevabı niteliğindedir. Öyleyse sosyal bir varlık olan insanın temel amacı toplumda kendisine bir yer berlirleme, tutunma ve bu eyleminin sonucunda tatminkâr hissetme çabasıdır. Tüketim ise sadece bu sürecin sonunda ortaya çıkan bir sonuçtur!.. Elli bir sene önce -1972’de- Yeni Dergi’de yayımlanan bu hikâye, kahramanın denize doğru yürümesi ve intihar etmesiyle nihayetlenir.
Bu noktada bir soru daha soralım. Eğer bu eserden kurgusal özellikleri alınıp edebî metin nitelemesinin dışında bırakılsaydı ve gerçek hayattan bir kesit olsaydı kahramanımızı nasıl bir son beklerdi? Peki, sözlerime nihayet verirken sevgili okurlara bir soru daha sormak geldi içimden. Acaba karakterimizin yerinde olsak ne alırdık onun yerine? İlk cevabı yine ben vereyim. Çok uzağa gitmezdim herhâlde. Yanımda dilenen diğer bir arkadaşımdan ayna alırdım. Sosyal medyada olmak istediğim gibi değil, olduğum gibi görünmek için…

Sena BAYKAL
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Doktora