Şimdi yükleniyor

Gençlere Sorduk

genclere sorduk

Gençlere Sorduk

Toplumu bir arada tutan bağlardan biri olan “Tarih Bilinci” konusuna yer verdiğimiz bu özel sayımızda, konuyla ilgili olarak gençlerin de düşüncelerini aldık ve bakın onlar konumuzla ilgili neler söyledi.

Bilinç Tarihi

Çare düşünmekte. Düşünebilen yaşayabilendir. Bizler yaşıyor muyuz? Bilinç yaşatır.
Geçmişini bilen, merak eden ve geleceğe dönük planlar yapabilen tek varlık insandır. Tarih bilinci, insanların, tarihinin farkında olması anlamına gelir. Tarih öğrenmek; insanların geçmişteki, günümüzdeki ve gelecekteki muhtemel değişimlerin nasıl ortaya çıktıklarını ya da çıkabileceklerini anlamamıza yardımcı olur. Toplumların kendi tarihini bilmeleri ve tarih bilincinde olmaları, ilerleyebilmeleri açısından önemlidir. Tarih, geçmişin bilgi ve kültür birikimi ile geleceğin bilgi birikimini artırır; bu sayede gelecek planlı bir şekilde şekillenebilir. Tarih, şekillenen dünyayı yakından tanıyıp, geleceğe dair öngörülerde bulunmamızı sağlar. Basitçe bir örnek verecek olursak; mağlup gelinmiş bir savaşta mağlubiyetin hangi sebeplerden dolayı yaşandığını çözümleyebilmiş bir toplum, olası başka bir savaşta galip gelebilir. Bu yüzden tarih, geleceğin planlanmasında önemli bir rol sahibidir.

Tarih bilinci olmayan toplumların başka güçler tarafından yönetilmesi kolaydır. Özellikle medyanın gücü sayesinde önlerine sunulan argümanları olduğu gibi kabul ederler, sadece kendilerine anlatılana inandıkları gibi bunu savunurlar. Ülkemizin yakın zamanda yaşamış olduğu Kahramanmaraş depreminden bir örnek verecek olursak teyitli olmayan çoğu yanlış bilginin medya aracılığıyla “doğru” başlığı altında hızlıca yayılması endişe yaratarak kargaşaya sebebiyet vermişti. Çünkü insanlık, geçmiş tarihinden bihaber hareket ediyordu. Tarihin bilincinde olmak, tarihsel bir varlık olduğunu bilmek, insanın varoluş ufkunu genişleten bir bilinç durumudur.

Edanur ULĞUN
Bitlis Eren Üniversitesi,
Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji


Tarih Bilinci

İnsanın yorumlama, anlama eylemlerinin yönü daima geçmişe dayanır. Herhangi bir konu hakkında açıklama yapabilmek için o konu hakkındaki ilk belirtilerin geçmişin ekranında belirmesi ile başlar. Dolayısıyla “anlamanın” geçmişin ve tarihin gölgesinde şekillendiğini ve bütün anlama eylemlerinin geçmişle ilgili bir yapı olduğunu fikirde tutmak gerekecektir. Tarihî bilgi ve bilinç, tarihin farklı zamanlarında toplumsal yapı ve milletler üzerinde aktif olan farklı düşünceleri görmeyi ve analiz etmeyi kolaylaştırır.

İnsanları tarihe yönlendiren pek çok sebep vardır. Bunlardan biri de gelecek kaygısıdır. İnsanlar, güvenli bir gelecek için tarihin izlerine yönelmişlerdir. Bundan dolayı gelecek kaygısı, insanları doğrudan tarihe yönlendirir. Bu sebepten, gelecekle ilgili çalışması olanlar, her zaman çalışmaya tarihten başlarlar. Geleceğe dair alınan her güçlü karar, tarih bilincinin oluşturduğu zeminden, tarihten faydalanarak alınır. Bütün tarihsel dönemlerin kökenleri geçmişteki güçlerle örülmüştür. Toplumların “geçmiş” algısı kendiliğinden oluşur. Toplumsal yaşamdan siyasi ilişkilere yaşamın bütün alanlarında deneyimlerimizi, tercihlerimizi zaman perspektifiyle yorumlarız. Toplumların zaman algısı sağlıklı ise, geçmişi doğru yorumlama imkânları da sağlıklı olacaktır. Her insanın, topum içinde yaşamını sürdüren bir birey olarak, öncelikle kendi yaşantısında süzülen daha sonra da içinde bulunduğu toplumun bir çeşit bellekler dâhilinde yeni nesillere aktardığı bir tarih algısı mevcuttur.

Toplumlar, tek bir ulus altında varlıklarını sürdürebilmeleri için geçmişlerine yönelirler. Tarih, toplumların aynı kişilik ve değerlerini yansıtır. Milletler, tarih bilgisinden ve bilincinden mahrum edilemezler. Bu bağlamda tarih bilinci, ortak karakter duygusunu tasarlamaktadır.

Evin ULĞUN
Bitlis Eren Üniversitesi
Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji


Tarih Bilinci ve Kimlik

Tarih, insanların kültürlerini, medeniyetlerini, savaş ve barışlarını, yaşayış şekillerini inceleyen, yol gösterici bir bilimdir. Tarih bilinci ise, kişilerin kendi milletlerinin geçmişini bilmesi, öğrenmesi, ondan yeteri kadar istifade etmesi ve bu bilgileri zamana göre sentez ederek kullanmasıdır. Bizler ve gelecek nesiller kendi zaman diliminin bilgisini, tecrübesini geçmiş ile karşılaştırarak, geçmişten bilgi alarak geleceğe uyarlamaya çalışırız. Sahip olduğumuz kimlik de bu şekilde inşa edilir. İnsan, toplumun kucağına doğar ve bulunduğu topluma göre şekil alır; toplum, aile, kurumlar bu anlamda kişiyi eğitir ve zamanla insan, içine doğduğu kültürün gelenek ve göreneklerini öğrenir, benimser ve bir süre yaşamaya devam eder; fakat toplum değişip dönüştükçe, insanların sahip olduğu kimlik de zamanla değişir.

Zehra YILMAZ
Bitlis Eren Üniversitesi,
Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji


Tarihi Anlamak ve Bilmek

Tarih, insanların ve toplumların nasıl davrandıkları hakkında bizlere bilgiler sunan bir depo gibidir. Bir insanın ve toplumların neler yaptıklarını, nasıl davrandıklarını tamamıyla anlamak güçtür. Hâlihazırda sahip olunan verilere tamamıyla güvenmek, hiç gereği yok iken çabalarımızı boşa çıkarabilir. Tarihin sağladığı malzemeyi kullanmayan bir millet eğer barış hâlindeyse savaşı nasıl değerlendirebilir? Eğer geçmişteki tecrübeler hakkında bildiklerimizden faydalanmıyorsak, teknolojik yenilikleri ya da inançların aile yaşantısı üzerine etkisini nasıl anlayabiliriz. Tarih bize toplumların nasıl bir işleyişe sahip oldukları hakkında kapsamlı ve açık esasları sunduğu gibi; insanların kendi yaşamlarını idame ettirebilmeleri noktasında İhtiyaç duydukları toplumsal işleyiş ile ilgili bir düşünce altyapısı da sağlamaktadır. Batı tarihî, beşerî sistem tarihidir. Kula kul sistemidir, geniş kitlelerin belli sayıdaki insanın aklına taptırılmasıdır. Batı, geçmişteki hikâyelerin, tarihlerin okunması, değerlendirilmesi, bunlardan bazı ortak kurallara varılması ile bu kuralları bazı kalıplara sokularak halka sunulması, bunun üzerinde geniş kitlelerin bu ideoloji sahiplerine taptırılması ve onların kulu hâline getirilmesinden ibarettir.

Tarih Bilincine Karşı Toplumun Tarihsel Bilinç Dışı

İnsanoğlu tarihin mihenk taşıdır, tarihi tarih yapan, tarihsel bir varlık olarak; yüce, aynı zamanda aşağılık kılınmıştır. Varlığını belirleyen de tarihselliğin bilgisine sahip olmasıdır. Ferdin tarih bilincine baktığımızda kişinin yaşamının kısacık döngüsünde edinebildiği bilgi, beceri, norm, hareket düzeyidir. Toplumsal bilinç düzeyi ise, uzun bir zamanın ürünü olması dolayısıyla geçmiş dönemlerden bugünlere aktarılan düşünce ve bilince açıklık getirilmesine denir. Burada bireyden bireye farklılık arz ettiği unutulmamalıdır. Ancak asgari bir ortaklık oluşturan önemli bir hazineye sahiptir, o hazine “geçmiş”tir. Toplumu, bireyin oluşturması bakımından, Türkiye’nin ferdî tarih bilincinin geçmişten nem almayan bir yapıda olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü tarihsel bilinç dışına maruz bırakılmış bir sisteme sahiptir. Bu sistemleri söylemlerde, medyada, siyasette, ekonomide, eğitimde, hukukta ve daha birçok yapısal faktörlerde görebilmekteyiz.

Daniel Bell, Alain Touraine vd. bilim insanlarının deyimiyle günümüz bilgi toplumu olmasına karşın Türkiye, bu toplumu henüz yakalayamamış veya bilgi toplumlarının ardında olan bir tarihe mahkûm edilmiştir. Oysa Dünya’nın merkezi konumunda olan Türkiye, baskılanan, çağın hâkim sınıflarının fikirlerine mıhlanmış bir toplumsal yapı inşası içerisindedir. 1 Aralık 2019 tarihinde Çin’de görülen ve 11 Mart 2020 tarihinde Türkiye’de ilk vakasına rastlanan Covid-19 salgınında onlarca insanımız yaşama veda etmesine rağmen kısa bir süre sonra bu duruma alışıldı, hatta alışılmanın ötesinde unutuldu. Bunun yanında sel felaketlerinden mustarip olan Türkiye, yine dere yataklarına yakın barınma yerleri inşasına devam etti. Bu inşa süreci deprem bölgelerinde de devam etti. 6 Şubat 2023 tarihinde de binlerce insanımız hayalleriyle birlikte betonlaşamamış kumların altında kaldı. Unutmayalım ki yarınlar için bugünlere de ihtiyacımız vardır ve bunu, tarih bilinci ile elde edebiliriz.

Berivan ÇETİN
Bitlis Eren Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sosyal Hizmetler