Şimdi yükleniyor

Eğitimde Zihniyet Değişimi ve Toplumun Dönüşümü

ertugrul yaman 100

Eğitimde Zihniyet Değişimi ve Toplumun Dönüşümü

Eğitimin Sistematiği

Eğitim sistemini oturtamayan ülkelerde, gelecekte yaşanması olası birçok soruna hazırlıklı olmak gerektiği, yaşanmış deneyimlerle bilinmektedir. Nitekim eğitim sistemi, yaşamın hemen her alanını kuşatan bir genişliğe sahiptir. Öyle ki insanın doğumundan itibaren nefes alıp verişi kadar iç içe olunan eğitim süreci, bireyin ve toplumun hayat döngüsünü belirleyen basamaklar bütünüdür. Bu yönüyle bireyle başlayıp aile ortamıyla biçimlenen eğitim süreci, yalnızca toplumu düzenlemekle kalmayıp devamında ülkenin yönetim sistemini etkiler hâle gelmektedir. Böylesine geniş bir etki alanına sahip olan eğitim süreci, eğer sağlıklı bir sistematiğe kavuşturulmazsa, birçok yeni soruna davetiye çıkaracaktır.
Birey, toplum, ülke ve hatta devlet olarak her düzeyde geleceğin belirleyicisi olan eğitim süreçleri, sorunların ortaya çıkışında ve çözümün de etkisi dikkate alındığında, üzerinde özenle ve önemle durulması gereken hayati bir konudur. Diğer bir söyleyişle; birey, toplum ve ülkenin yaşadığı neredeyse tüm sorunların arka planında da çözüm arayışlarında da eğitim süreçlerini bulmak mümkündür. Bu yönüyle, diğer tüm konu ve sorunlardan önce eğitim konusunu çözmek, ana hatları itibarıyla değişmez bir sisteme bağlamak kaçınılmaz bir zorunluluktur. O bakımdan teorik düzlemde bilimsel, akılcı, çağdaş; pratik düzlemde ise uygulanabilir ve sürdürülebilir bir eğitim sistemini oturtmak durumundayız.

Sistematik Arayışı

Türkiye’de eğitim sistemi konusundaki arayışlar, çok eski ve bir o kadar da fazladır. Bunca çabaya rağmen -henüz- arzu edilen ve tatmin edici bir eğitim sistemine ulaşılmış değildir. Çünkü hâlen eğitimle ilgili olarak memnuniyetsizlikler ve arayışlar devam etmektedir. Bu bağlamda bunca arayışa, gayrete karşın, istenilen sonuca ulaşılamamış olunması, eğitim sistemiyle ilgili temel bir değişim ve dönüşüm noktasının göz ardı edildiğine işaret etmektedir. Kaldı ki müfredatlar, programlar, materyaller, sınav sistemleri, öğrenme teknikleri ve hatta öğretmen yetiştirme yöntemleri sıklıkla değişmektedir. Değişmeyen tek şey ise, eğitim konusundaki yakınma, serzeniş ve önü alınamayan şikâyetlerdir. Bunca memnuniyetsizlik ve arayış ortada iken, eğitim sistemiyle ilgili olarak çok daha temel bir değişim ve dönüşüme gereksinim olduğu açıktır. Nitekim müfredat, program, materyal, sınav sistemi ve öğrenme tekniklerinin sıklıkla değiştirilmesi, beklenen değişim ve dönüşüm için yeterli olmamıştır. Öyle anlaşılmaktadır ki değişmesi gereken başka ögeler vardır!

Değişim ve Dönüşüm

Türkiye’de değişim ve dönüşüm denildiğinde, akla çoğunlukla müfredat, program, materyal ve teknik değişimler gelmektedir. Bu yönde bir hayli değişimin yaşandığı da bilinmektedir. Bunca değişime karşın, istenilen sonuca ulaşılamaması, değişimin yanlış zeminde arandığı konusunda ipuçları vermektedir. Nitekim Cumhuriyet’ten günümüze doğru bakıldığında, her yeni Bakan’a, her yeni kadroya göre birçok değişimin yaşandığı, pek çok yöntemin denendiği açıkça görülecektir. Ne var ki bunca değişim girişimleri sonucunda aranan çözüm henüz bulunabilmiş değildir. Gelinen noktada bu değişimlerin beklentilere yanıt vermediği, çağın gereksinimlerini karşılamadığı çok açıktır. Hâl böyleyken öncelikle yanlışın saptanması, sonra yürümekte olan mevcut sisteme halel getirmeden yeni ve özgün bir modelin peşine düşmek gerekmektedir. Daha açık bir ifadeyle bizi eğitimde çağın ruhuna uygun bir dönüşüme taşıyacak değişimin adresi doğru bir biçimde belirlenmelidir.

Eğitimde Ruh ve Felsefe

Eğitimde değişim ve dönüşüm arayışlarında sihirli düğmenin müfredatlar, programlar, materyaller, sınav sistemleri, öğrenme teknikleri ve öğretmen yetiştirme yöntemleri vb. araçların olmadığı açıktır. Eğitimin temelini oluşturan asıl kavram, eğitimin ruhu ve felsefesidir. Bu noktanın daha somut olarak açıklanabilmesi ve anlaşılabilmesi için şu sorulara açıklıkla cevap bulunmalıdır: “Eğitim-öğretim süreçleri sonucunda nasıl bir insan yetiştirmek istiyoruz?”, “Eğitim-öğretim süreçleri sonucunda nasıl bir toplum kurmak istiyoruz?”, “Eğitim-öğretim süreçleri bireye ve topluma neler kazandıracaktır?”, “Eğitim-öğretim süreçlerinin temel amacı nedir?”. Bu ve benzeri can alıcı soruların cevapları eğitimin ruh ve felsefesini ortaya çıkaracaktır. Bu anlamda eğitim sistemimize göz atıldığında, Millî Eğitim Temel Kanunu’nda da ifadesini bulan ve teorik düzlemde gerçekten iyi düşünülmüş, güzelce yazılmış bir metinle karşılaşılır. Ne var ki teorik düzlemdeki “iyi, dürüst, çalışkan, yardımsever, değerlerine bağlı, vatanını milletini çok seven, dünyaya açık, çağdaş ilkelere bağlı…” onlarca idealize edilmiş kavram ve öngörüye karşın, uygulamada bu özelliklerin öğrenciler üzerinde çoğunlukla gerçekleşmediği gözlenmektedir. Bu noktada neyin eksik veya yanlış yapıldığı sorunsalı üzerinde kafa yormak, biz eğitimcilerin en başta gelen görevleri arasındadır.

Zihniyet Değişimi

Cumhuriyet döneminden günümüze kadar uzanan süreçte, eğitim-öğretim alanında yapılan uygulama ve değişiklikler göz önüne alınarak beklenen sonucun yakalanamadığı söylenebilir. Bunca gayret ve uygulamaya ve hatta sık sık yapılan değişikliklere karşın, istenen sonuca ulaşılamamış olması, temel bir değişkene işaret etmektedir. Bu değişken, eğitim-öğretim alanının temelinde yatan zihniyet değişikliğidir. Öyle anlaşılmaktadır ki bugüne kadar eğitim-öğretim alanında pek çok şey değişmiş ama zihniyet aynı kalmıştır. O hâlde, gerçek bir değişim ve dönüşüm için temel belirleyici olan zihniyet değişimine el atma vakti gelmiştir.

Eğitim-öğretim etkinliklerimizin temeline yerleştirilecek olan temel zihniyet üzerinde şimdi hep birlikte düşünmek, düşünmek ve yine düşünmek zorundayız. Elimizdeki geçmiş tecrübelerimizi en verimli şekliyle değerlendirerek çağın ruhunu iyi okuyup üstün bir gelecek öngörüsüyle ortak bir zihniyete doğru emin adımlarla yürümemiz şarttır. Çünkü hem eğitim-öğretim alanının hem de toplumun bu yeni duruma şiddetle ihtiyacı vardır. Vaktiyle o dönemin şartlarına göre belirlenen zihniyetin artık güncellenmesi zaten kaçınılmazdır. Aksi takdirde, eğitim-öğretim çıkmaza girdiği gibi toplumun değişim ve dönüşümü de çağın gerisine düşmüş olacaktır!

Yeni bir zihniyet arayışı; geçmiş tecrübeler, çağın gerekleri ve geleceğin beklentileri ile uyumlu olmak zorundadır. Daha açık ifade edecek olursak, kendi köklerimize bağlı ve çağın ruhuyla uyumlu bir gelecek tasavvurunu yakalamak, artık bizler için birer yurttaşlık borcudur. Küresel ölçekte yaşanan salgın ve felaketlerle yine küresel ölçekli çatışmaları da bu süreçte yaşanmış birer deneyim olarak akılda tutmakta yarar vardır. Bütün bu bileşenler ışığında yeni bir zihniyet tanımını ortaya koymak ve buna uygun eğitim-öğretim uygulamalarını hayata geçirmek, birçok değişim ve dönüşümün önünü açacaktır.

Mevcut Zihniyetin Çıkmazları

Eğitim-öğretim süreçlerinin temel belirleyicisi, eğitim etkinliklerinin temelinde yatan ruh ve felsefeyi ifade eden zihniyettir. Sözü edilen bakış açısı, hedef ve uygulamalar gerçekte eğitim-öğretimin niteliğini de belirler. O bakımdan “Nasıl Bir Zihniyet?” sorusunun cevabı, hayati derecede önem taşımaktadır. Nitekim eğitim-öğretimde beklenen değişimin ve toplumsal plandaki dönüşümün şifreleri yukarıdaki sorunun cevabında aranmalıdır. Bu bağlamda mevcut zihniyetin neredeyse kökten değiştirilmesi gerekmektedir. Bu köklü değişimin gerekliğini kavramak ve geçmiş deneyimlerden ders alabilmek için öncelikle mevcut zihniyetin aksayan yönleri üzerinde durmakta yarar vardır.

Hâlihazırda uygulanan eğitim zihniyetimizin iki temel çıkmazı vardır: Birincisi öğrenciyi sınav(lar)a hazırlamak! Bize göre; öğretmenin elini kolunu bağlayan, öğrenci ve veliyi strese sokan, yöneticileri telaşlandıran sınav odaklı yapı, öğretmek ve uygulatmaktan çok sınava kadar akılda tutmaya, dolayısıyla ezberletmeye dayalı bir sistematik üzerine kuruludur. Bu sistemde bilgi öğrenilmez, ezberlenir; dolayısıyla bilgi, bilince ve en önemlisi de hikmete dönüşmez! Öğretmenleri kıskaca alan, öğrenci ve velileri kâbusa sokan bu anlayış derhâl terk edilmelidir! Söz konusu sınav telaşı, eğitimin tüm paydaşlarını sıkıntıya sokmakta, neredeyse hayatlarını karartmaktadır. 20’li yaşların ortalarına kadar -bu bazen 30’ları bulmaktadır- okul ortamında sınav korkusu ve kaygısıyla ömür tüketen öğren(i)ciler, sonunda öylesine yorgun düşüyorlar ki hayata aktaracakları enerjileri neredeyse bitmiş olmaktadır! Çocukların, çocukluğunu yaşayamadığı, öğretmenin meslek zevkine varamadığı bu zihniyetin hiç kimseye yararı yoktur!

Mevcut eğitim zihniyetimizin ikinci temel çıkmazı ise, öğrenciyi edilgen hâlde tutan, uygulama yapma ve beceri kazandırmadan uzak klasik anlatım yöntemleridir. Eğitim-öğretimin yalnızca “öğretim” ayağını önemseyen mevcut eğitim zihniyeti, eğitim-öğretimi dört duvar arasına hapsedip, öğretmene ağır bir rol biçerken çağın çok odaklı çocuklarını kapalı mekânlarda pasifize eden bir yaklaşım içinde uygulanagelmektedir. Çocuğun kalbini boş bırakan bu zihniyet, onların körpe beyinlerini hayatta pek fazla karşılığı olmayan geçici bilgilerle doldurmaya matuf etkinlikler içermektedir. Söz konusu zihniyet, yöntem olarak da çağın ruhuna hiç de uymayan klasik anlatım yöntemiyle çocukları okuldan ve derslerden soğutmaktadır.

Yeni Bir Zihniyet!

Eğitim-öğretim süreçlerinde gerçek bir değişim ve toplumsal planda köklü bir dönüşüm beklentisi varsa, bunun en önemli belirleyicisinin yeni bir zihniyet tasarımı olduğu anlaşılmaktadır. Bu yeni zihniyetin belli başlı kodlarını şu şekilde sıralayabiliriz:
Hilkat ve fıtrata uygun bir anlayış! Yıllar yılı birçok denemeye tâbi tutulan eğitim-öğretim sistemimiz, daha çok, kişilerin öngörüsüne bağlı olarak şekillendiği için istenilen olumlu sonuçları ortaya koyamamıştır. Nitekim insan aklı göreceli ve sınırlı olduğu için hep aksayan ve eksik kalan bir taraf vardı. Bu bağlamda eğitim-öğretim sisteminin dayanacağı zihniyet oluşturulurken, Yaratıcı’nın hilkatine ve yaratılanın fıtratına uygun yeni bir tarzı benimsemek gerekir. Bunun açık ifadesi ise, beşerî görüş ve düşüncelerin temelinde ilahi bir bakış açısının yer alması gerektiğidir. Bu gerçekten hareketle yeni eğitim-öğretim sisteminin zeminine en sağlam bir bakış açısını yerleştirmekten başka çıkar yol yoktur. Çağlar ötesinden gelip hâlen günümüzü ve geleceğimizi aydınlatan mutlak hakikatler, yeni eğitim-öğretim sisteminin temelini teşkil etmelidir. Temelinde ilahi bir kudreti barındıran yeni eğitim-öğretim sisteminin uygulama ve etkinliklerinde beşerî aklın kullanılmasında hiçbir sorun olmayacaktır.

Uzlaşmacı ve ortak akılcı bir yaklaşım! Toplumsal zemindeki yerli yersiz tartışma ve çatışmalar, toplumsal huzurumuzu bozmakla kalmayıp eğitim-öğretim gibi asli işlerimize de zarar vermektedir. Yeni eğitim zihniyetinde, birçoğu temelsiz olan ve enerjimizi sömüren bu türden tartışmalar yerine uzlaşmacı bir yaklaşımla ortak akıl zemininde ortak uygulamalar yakalamak en başta gelen ön koşulumuz olmalıdır. Nitekim bunca gereksiz tartışmalar arasında çocuklarımızı heba etmeye ve geleceğimizi riske atmaya hiçbirimizin hakkı yoktur. Bu yeni arayışta, mutlak surette artık ortak geçmiş, ortak hayat ve ortak gelecek bağlamında bir uzlaşma zihniyeti yakalamak zorundayız.

Önce eğitim, sonra öğretim! Her ne kadar mevcut sistemin ilk adımı “eğitim” olarak kodlanmış ve ilgili bakanlığın adı da Millî Eğitim olarak belirlenmişse de eğitimin, öğretimin gölgesinde kaldığı çok açıktır. O bakımdan net bir ifadeyle eğitimi öne çıkarmak yanında ailede, okul öncesinde, ilkokulda ve ortaokulda duygu, düşünce, değer ve davranış eğitiminin son derece ağırlıklı olması; çocuklarda olumlu tutumların kişilik ve karaktere dönüştürülmesi; çocukların üstün ahlak sahibi bireyler olarak yetiştirilmesi; vatan, millet, bayrak sevgisi ve mensubiyetinin en üst düzeyde teşekkülü sağlanmalıdır. Tüm paydaşların bu ortak hedef ve ideali benimsemesi, bu amaca uygun bir ortak anlayışta birleşmeleri gerekir.

Öğrenci, öğrenendir! Yeni eğitim zihniyetinin temel taşlarından birisi de öğrencinin yaratılıştan sahip olduğu öğrenme kapasitesinin varlığını kabullenmek ve o kapasiteyi etkin duruma getirmektir. Öğrenciyi, aç bir çocuk gibi kabullenip ona istemeden yemek yedirircesine zorla öğretmeye kalkışmak, yarardan çok zarar getirecektir. Günümüzde öğretim anlayışı, öğrenciyi zorlayarak öğretme telaşındadır. Oysa çocukta doğal olarak var olan ilgi ve merak duyguları nesnel bir tarzda keşfedilip doğru yönlendirildiğinde eğitim de öğretim de kendiliğinden ve dahası gönüllü bir şekilde gerçekleşecektir. Bu anlayışın temelinde, öğrencide potansiyel olarak bulunan öğrenme yeteneğinin uygun ortamlar ve uygun etkinliklerle ortaya çıkarılmasıdır. Yeni zihniyette bilgi, yaşayarak özümsenecek ve kalıcı olarak öğrenilecektir. Öğrenilen bilgiler, hayatla bağlantılı hâle getirilerek önce bilince ve daha sonra da hikmete ve irfana dönüştürülecektir!

Sınava değil, hayata hazırlamak! Hâlihazırda uygulanmakta olan eğitim sisteminde en önde gelen açmazlardan birisinin sınava hazırlık kaygı ve korkusu olduğunu belirtmiştik. Bu kaygı ve korku; öğretmenden yöneticiye, öğrenciden veliye kadar herkesi kuşatmış bir kâbus gibi tüm paydaşları strese sokmakta ve baskılamaktadır. Yaşanan bu baskılama, eğitimde gerçek beklentilerin göz ardı edilmesine yol açmaktadır. Yeni zihniyet arayışında, eğitimin tüm paydaşlarını bu baskılamadan kurtarmak ve öğrenci başarısını stressiz ortamlarda tüm eğitim-öğretim hayatının gözlemlenmesi ile tespit edecek yeni bir mantaliteyi oluşturmak durumundayız. Öğrenciler, başarıları açısından, bilinen anlamdaki sınavlara girmeksizin daha serbest ortamlarda oyun, eğlence, sanat ve spor etkinlikleri içerisinde pekâlâ ölçümlenebilirler. Sınav kaygısı ve baskısının ortadan kalktığı bir eğitim-öğretim uygulamasında öğrencilerin gerçek hayata hazırlanmaları için yeterli zaman ve enerji bulunacaktır!

Teoriden çok, uygulama ve beceri! Mevcut eğitim-öğretim süreçlerinde teorik bilgi her şeyin üzerinde tutulmaktadır. Bu anlayışın reel sektörde ve gündelik hayatta bir karşılığının olmadığı anlaşılmıştır. Yeni zihniyet şekillendirilirken teorik bilginin uygulamalar yoluyla becerilere dönüştürülmesi esas alınmalıdır. Bu amaçla, okulların da bu yeni anlayışa uygun bir şekilde yapılandırılması, öğretmen yetiştirme sisteminin de bu bağlamda güncellenmesi kaçınılmazdır. Çocuklarımızın bilimi ve teknolojiyi bilip öğrenmeleri kadar, özellikle bilgiyi üreten ve uygulayan bireyler olmalarına özen göstermek durumundayız. Özgürce düşünen, hisseden, hayal kuran, öğrenen, uygulayan, yapan, üreten, çalışan, değerlerini yaşayan, vatan-millet ve bayrak sevgisiyle donanmış gençler yetiştirmek hepimizin ortak hülyası ve hedefi olmalıdır!
Ahlaklı birey, huzurlu toplum! Eğitim-öğretim süreçlerinden beklenen asıl sonuç, ahlaki değerlerine bağlı, erdemli nesiller olmalıdır! Vatana, millete, bayrağa karşı üstün bir sevgiyle bağlı nesiller, geleceğin mimarları olmak yanında, huzurlu bir toplumun da kilit taşları olacaklardır. Eğitim-öğretim süreçlerinin daha ilk yıllarında duygu, düşünce, tutum, davranış, beceri ve bilgilenme açısından olumlu yönde eğitilen bireylerin ileriki yıllarda alacakları her türden eğitim için sağlam temeller atılmış olacaktır. Yeni bir zihniyetin en temel belirleyicisi, dünyanın muhtaç olduğu üstün “ahlak nizamı”nı kuracak ve tüm dünyaya örneklik edecek yepyeni bir anlayışın tesisi sayesinde gerçekleşecektir.

Başarı kavramına yeniden bakmak! Eğitim-öğretim süreçlerinde başarı ölçümlemelerinde yalnızca akademik not başarılarının esas alınması, insanın fıtratına uygun olmadığı gibi güncel bilimsel gerçeklerle de uyuşmamaktadır. Başarı için notlandırılmış bilgi düzeyinin ölçümü bir bileşen olmakla birlikte, bunun yanı sıra IQ dışındaki zekâ türlerini de işin içine katarak çocuklarda mevcut olan duygusal, düşünsel, bedensel vb. becerilerin de ölçümlenmesi gerekmektedir. Çocuklarımız açısından hayattaki gerçek başarının onların yaşamları boyunca ruh, akıl ve beden açısından sağlıklı kalmaları olduğu gerçeğini de asla unutmamak kaydını ortaya koymalıyız.

Yeni Yöntemler! Ortak bir anlayışla, kadim medeniyetimizin engin tecrübesiyle, çağın ruhuna uygun olarak belirlenen yeni eğitim zihniyetinin başarılı olabilmesi için bu yeni anlayışın yeni yöntemlerle de desteklenmesi gerekir. Yeni yöntemlerin en başında klasik olarak uygulanagelen teoriye dayalı anlatım yerine yaşatmak ilkesi temel alınmalıdır. Öğrencinin edilgen rolü, etkene dönüştürülmeli, kümeci ve projeci anlayışla eğitime daha işlevsel bir hareketlilik kazandırılmalıdır! Öğrenmede; oyun, eğlence, sanat ve spor ana yöntemler olarak aktifleştirilmeli; böylelikle örtük olarak kendiliğinden daha kolay ve kalıcı bir tarz esas alınmalıdır. Bütün bunlar öğrencinin gözünde okulu zevkli, neşeli ve çekici bir konuma getirmelidir. Öte yandan, okulun tek ve vazgeçilmez bir eğitim ortamı olduğu saplantısından vazgeçilerek uygun her mekânın eğitime açılması hedeflenmeli; okullara daha fazla eş güdüm işlevi yüklenmelidir.

Toplumsal Dönüşüm

Yukarıda sözü edilen yeni eğitim zihniyeti oluşturulur ve yeni bir neslin yetişmesi hedefiyle uygulamaya konulursa, bunun sonucunda kısa süre içerisinde yeni bir nesille birlikte yeni bir dönüşümün fitili de ateşlenmiş olunacaktır. Dönüşümün gerçek kaynağı ne teknolojidir ne müfredattır ne de eğitimin diğer paydaşlarıdır. Ana değişken ve asıl belirleyici, zihniyetteki değişimdir. Söz konusu değişimin yaşanmasıyla birlikte dönüşüm doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkacaktır. Bizler birçok faydayı içinde barındıran bu değişim ve dönüşüm şansını artık heba etmemeliyiz. Toplumsal dönüşümün gerçek anlamda gelişme, kalkınma ve ilerlemenin de kaynağı olduğunu akılda tutarak sözü edilen eğitimde zihniyet değişimi ve toplumsal dönüşüm çalışmalarına acilen başlamak zorundayız.

Değerlendirme ve Sonuç

Arayışımız bize özgü, bizden, bizim için yepyeni bir eğitim-öğretim modeli üretmektir. Dünyada henüz hiç kimse, en iyi eğitim-öğretim modelini bulabilmiş değildir! Bunu bulmak, belki de mümkün değildir. Ancak, en iyi olmasa da iyi bir eğitim-öğretim modelini yakalamak mümkün olabilir. Bizce iyi bir eğitim modeli; bilgiyi en iyi aktaran, en iyi öğreten değildi. İyi bir eğitim-öğretim modeli; bireyi huzurlu kılan, eğlenirken öğreten, düşündüren, merak ettiren, hayal kurduran, araştırtan, ürettiren… vb. birçok güzelliği içinde barındıran bir model olmalıdır. Biz bu modelin peşindeyiz, arayışındayız. Belki aramakla bulamayacağız ama bulanlar da arayanlardır ilkesiyle aramaya, düşünmeye, uygulamaya devam edeceğiz. Ta ki bulana kadar!..

Eğitim-öğretim etkinliklerinin yalnızca bilgi verme veya öğretme eylemi olmadığı açıktır. Bu alandaki her türlü yenileşme tümüyle topluma ve devlete üstün katkılar olarak geri dönecektir. Bu gerçekten hareketle, bir an önce çağın gereğine uygun olmak kaydıyla bize özgü, geleceğe dönük yeni bir eğitim zihniyeti oluşturmak için kaybedecek vaktimiz yoktur. Doğrudan insana, topluma ve geleceğimize yapılacak olan bu yatırımın getirileri sanıldığından çok çok fazla olacaktır. Bu hususta eğitimden sorumlu kişi ve kurumlar başta olmak üzere, bağımsız bir kurul marifetiyle çok taraflı bir çalışma başlatılması günümüz ve geleceğimiz adına son derece hayırlı, verimli ve umut verici bir çalışma olacağı gün gibi aydınlıktır!