Şimdi yükleniyor

Cumhuriyet Tarihine Damga Vuran Olaylar Üzerine Bir İnceleme

110sayiK 11

Cumhuriyet Tarihine Damga Vuran Olaylar Üzerine Bir İnceleme

Cumhuriyet tarihi ile birlikte yaşanan siyasi ve askerî olaylar Türk devletinin en önemli dönüm noktaları olarak hafızlarda yer almaktadır. Özellikle Türkiye’nin varlığı, başka ülkeler tarafından tanınması, kalkınması ve askerî gücünün ağırlığı düşünüldüğünde; Cumhuriyetin ilanı, Demokrat Parti yönetimi ve Kıbrıs Barış Harekâtı tarihin unutulmaz sayfalarında apayrı birer öneme sahip olaylardır. Bu doğrultuda Türk tarihi açısından kritik bir karar olan saltanatın kaldırılmasıyla devlet başkanlığı sorununun ortaya çıkması, millî birliğin sağlanması ve sağlam demokratik adım atılması amacıyla yönetim şekli Cumhuriyet olan bir Türk devletine ihtiyaç duyulmuştur. Türk devleti tarafından idare edilecek olan Cumhuriyet, ilk defa Atatürk tarafından yabancı bir gazetede Cumhuriyetle ilgili açıklamada bulunmasıyla ulus geneline yayılarak bu uğurda birçok alanda mücadele gösterilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içerisinde Türklerin hayatları, haysiyetleri ve binlerce yıllık ana toprakları üzerinde verdiği mücadelenin bir sonucu olarak Cumhuriyet ilan edilmiştir. Cumhuriyetin ilanıyla, Kurtuluş Savaşı’nın başından beri amaçlanan millî egemenliğin sağlanması yönünde en önemli aşamalardan biri gerçekleşmiştir.

İstikbal, liyakat ve milletin kabiliyetini sembolize eden Cumhuriyetin ilanı, Türk milletine onur ve gururu yaşatan tarihî bir olaydır. “Yaşasın Cumhuriyet” sesleri ile Meclis’i inleten vatan evlatları sayesinde 101 pare top atışı yapılarak bütün Türkiye’ye Cumhuriyetin ilanı yayılmış, Cumhurbaşkanı olarak Mustafa Kemal Atatürk seçilmiş ve devletin şekli bir nota ile Adnan Adıvar aracılığıyla bütün devletlere duyurulmuştur. Bazı yabancı devletler tarafından telgraf yoluyla kutlama mesajları alınmış, halk arasında kutlamalar yapılarak ticarethaneler, mağazalar, dükkanlar ve esnaflar iş yerlerine Türk bayraklarını çekmişler ve bu tarihî olay adına dualar okunmuştur. Uzun süren kanlı savaşlar sonucunda Cumhuriyetin ilan edildiği akşam Meclis Hükûmeti idaresinde uykuya yatanlar, sabahı Cumhuriyet idaresi altında uyanma guruna mazhar oldular.

Vatan ve millet uğruna canlarını feda eden, Türk milletinin karakterinden doğan ve Türk geleneğinin en derin köklerinden gelen Cumhuriyet, Türk siyasi hayatı adına değerli ve anlamlı bir aşama olup Cumhuriyetin ilanı ile “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.” anlayışı Türk devlet idaresinde en açık şekliyle yerini alarak, demokrasiye giden yol daha da aydınlanmıştır. Millî hâkimiyetin zaferi, nimeti ve ganimeti olan Cumhuriyetin ilanıyla istikrarlı ve devamlı bir devlet idaresi sağlanmış, uzun uğraşlar sonucu tarihî gelişmelerin tabii bir sonucu olarak tarihe geçmiştir. Millî birlik, beraberlik ve bütünlük ilkesinin sağlanmasının temel direğini oluşturan Cumhuriyet, Türkiye’de ırk, din, dil, cinsiyet ayırt etmeksizin kanun önünde herkesin eşitliğini sağlamaktadır. Kurtuluş mücadelesinin ruhuna asil bir saygı ve bağlılık nişanesi olarak Türk milletine hediye edilen Cumhuriyetin ilanı sayesinde Türkiye Cumhuriyeti ilelebet mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.

Cumhuriyet ve demokrasi adına tarihte derin iz bırakan bir dönem de Demokrat Parti dönemidir. 27 yıllık devlet yönetiminde değişiklik sağlayan, tarihteki müstesna yeri ile Türkiye’nin varlığı ve kalkınması adına birçok başarılara imza atan Demokrat Parti dönemine bakıldığında, girilen 1950 seçimleri, mutlak bir üstünlükle kazanılmıştır. Muhalefet yıllarında “devri sabık yaratmayacağız” sloganıyla demokrasi savunuculuğuna soyunan Demokrat Parti, iktidara geldikten sonra demokrasinin ve bu bağlamda savunduğu hak ve hürriyetlerin sınırlarını çizmeye başlamıştır.

Türkiye’nin siyasal, ekonomik ve kültürel anlamda bir değişimden geçtiği dönem Demokrat Parti dönemidir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan yeni demokrasi anlayışının içinde bulunmak isteyen Türkiye, 1945 yılında iç ve dış faktörlerin etkisi ile çok partili hayata geçmiştir. Türk siyasal tarihinde ilk kez 1946 yılı seçimleri ile tek dereceli seçim sistemi uygulanmaya başlamıştır. Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler daha demokratik bir seçim sistemini öngörmüştür. Türk siyasal tarihinde bir dönem kapanmış ve yeni bir dönem açılmıştır. Bu yeni dönemle birlikte halkın siyasete olan ilgisi artmış ve Cumhuriyet modernleşmesi ile hedeflenen halkın siyasette ve devlet yönetiminde etkin olma düşüncesi hayata geçirilmiştir.

Türkiye’de 1950 yılında Demokrat Parti’nin iktidar olması hem içte hem de dışta önemli gelişmelerin önünü açmıştır. DP’nin, içte Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri tek parti olarak iktidarını sürdüren CHP’nin yerini alarak iktidar olması; dışta ise ülkeyi birden çok pakt ve anlaşmalara götürerek uzun yıllar sonra ülkenin dış politikasını etkileyip yeni bir yapı oluşturmasıyla birlikte farklı bir dönemin başladığının göstergesi olmuştur. Demokrat Parti döneminde Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesi, NATO’ya girmesi, Balkan-Bağdat Paktı gibi Çevresel Paktlara üye olması ve Mısır Meselesi gibi durumlar da bu çerçevede yer almaktadır. Demokrat Parti’nin söylem ve uygulamalarının Türk siyaset, ekonomi ve kültürel yapısı üzerindeki etkileri yadsınamaz bir gerçektir. Bu döneme kadar içine kapanık, demokrasiyi şekilsel olarak yaşatan ve tabanıyla kopuk bir yönetim anlayışından; daha liberal, dışa açık ve halkını kucaklayan bir yönetime geçiş bu dönemin getirdiği en önemli değişimdir. Demokrat Parti, Türk milleti için mühim işler başarıp önemli adımlara imza atıp hemen hemen her alanda faaliyetler göstererek devlet yönetimi ile Türk tarihimizde hafızalarda yer edinmiştir. Halk için uyguladıkları politika ile başarıları ve başarısızlıklarıyla 1950-1960 yıllarında siyasal faaliyetleriyle önemli deneyimlerini de Türkiye tarihine kazandırmıştır.

Tarihteki yeriyle Türk milletini onurlandıran ve gururlandıran bir başka olay da Kıbrıs Barış Harekâtı’dır. Türk milletinin haklarını ve güvenliğini teminat altına alan harekât; Türkiye’nin varlığını, askerî gücünü, ulusal bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü sağlaması adına çok önemli bir yer edinmektedir. Aynı zamanda ezelden ebede Türklerin savaşçı bir ruha sahip olduğunun bir örneği olan ve yavru vatan Kıbrıs’ta gerçekleşen askerî bir harekâttır. Kıbrıs, üç önemli kıta olan Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarının tam orta noktasında bulunan Akdeniz’in vazgeçilmezi, Ege Denizi’ne giriş çıkışlarda söz sahibi, Mısır ve Süveyş Kanalı’na olan yakınlığı ile de bilinen tarihî bir coğrafyadır.

Türk milleti için Akdeniz’in kuzey kıyılarının güvenliği adına kritik bir nokta olan Kıbrıs, konumu itibarıyla tarih boyunca çevre ülkelerin ilgi odağı olmuştur. Coğrafi konumunun yanında tarihî varlığı ile de Akdeniz coğrafyasında odak noktası hâline gelen Kıbrıs, Türk milletinin haklarını koruması ve Türkiye için önemli bir misyon görevini üstlenmesi bakımından önemlidir. Akdeniz’in üçüncü, Doğu Akdeniz’in ise en büyük adası olan, Rus harbinden sonra uluslararası bir sorun hâline gelen Kıbrıs Adası, 1950 yıllarına kadar anlaşmazlıkların odak noktası olarak devam etmiştir. Bölgede yaşayan Türkleri yok sayan Yunanlar bununla yetinmeyip Birleşmiş Milletlerden Kıbrıs’ı resmî olarak talep etmişler, net karar çıkmayınca Enosis adı altında insan katliamına başlamışlardır.

Yunanistan’ın uluslararası hukuku hiçe sayarak bu kararı alması ve Enosis’i gerçekleştirme amacı içinde olmasına Türk hükûmeti sessiz kalmamış; Ankara ve İstanbul, Enosis’e karşı mitingler düzenlemiştir. Menderes önderliğinde dönemin iktidar partisi Demokrat Parti, Kıbrıs meselesine karşı yalnız İngiltere’nin ilgilenmesi gerektiğini, başka bir devletin dâhil olmamasını basın yoluyla açıklamıştır. Atılan adımlar ve yapılan görüşmeler üzerine somut bir dönüş alamayan Türk yetkilileri, askerî harekât kararı almış, titiz çalışmalar yapılarak Türkiye, ivedilikle askerî hazırlıklarını tamamlamıştır. Harekât başlamadan önce Genelkurmay Başkanı tarafından harekât planı eğitim tatbikatları yapılmıştır. Söz konusu harekât; hava, kara, deniz olacak şekilde yoğunlaştırılmıştır. Bakanlar Kurulu kararı ile genel seferberlik ilan edilip çıkarma birlikleri, 20 Temmuz 1974 tarihi sabah saat 11.00 civarında Mersin’den Girne Pladin iç bölgesine hareket ederek kara harekâtı başlatmıştır.

Ölürsek şehit kalırsak gazi anlayışıyla Türk askerleri tarafından 20 Temmuz 1974’te sabahın erken saatlerinde gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı toplam 4 gün devam etmiştir. Yunan ve Rum birlikleri Kıbrıs’ta ilerleyip Türk halkına zulüm, işkence yaparken ses çıkarmayan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Türk birliklerinin ilerlemesine karşı toplanarak ateşkes çağrısında bulunmuşlardır. Vefalı Türk, burada Türklüğünü göstererek çağrılara uyup askerî harekâtı durdurmuştur. Kıbrıs’ta, Cenevre’de konferansta bir araya gelinip güç de olsa bir sonuca ulaşılmış, Kıbrıs’ta kurulan özel Türk yönetimi tanınmış, Türk askerî birliklerinin Kıbrıs’ta varlığı tanınmış ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuştur.

Bu kudret ve kararlılıkla gerçekleştirilen harekât neticesinde uluslararası insan haklarına karşı Yunan katliamları son bulmuş, Enosis engellenmiş ve Kıbrıs topraklarında şanlı Türk var oldukça ismi ne olursa olsun Enosis’in, Eoka’nın ve Megali İdea gibi hak, hukuk, insanlık dışı girişimlerin bir hayal olacağı gözler önüne serilmiştir. Uzun uğraş ve çabalar neticesinde Türk milletinin canla kanla kurdukları Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, orada yaşayan 150 bin Türk’ün devletidir. Kurulan devlet, geçmişten günümüze eğitim, sanayi, ekonomi, turizm ve ihracatta adım adım kalkınmakta ve ilerlemektedir.

Bu anlamda uzun zaman süregelen Kıbrıs meselesine sadece Türkiye, Rum Kesimi ve Yunanistan arasında yaşanan bir sorun olarak bakılmamalı; 1815 yılında ortaya atılan, uygulanmak ve gerçekleştirilmek istenen Şark Meselesi kapsamında da incelenip yorumlanmalı, anlamlı bir ifadeyle Türk topraklarını ve Türk milletini haritadan silmek, Türkleri Asya’nın yaşanılması güç coğrafyasına sürüklemek ve istikrarlı, kararlı gelişen bir Türkiye istememeleri çerçevesinde düşünülüp değerlendirilmeli ve ona göre adımlar atılmalıdır. Netice itibarıyla hafızalardan asla silinmeyecek olan söz konusu tarihî olaylar üzerine değerlendirilme yapıldığı zaman istiklal ve istikbal uğruna, millî şair Mehmet Âkif Ersoy’un tabiriyle bu cennet vatanının en duygulu simgesi bayrak için nice güneşlerin battığı, hilalde her zaman yükseklerde dalgalanmasını sağlayan aziz şehitlerimize ve atalarımıza layık olabilmek, Türk milletini ve bayrağını hak ettiği yerde daim kılmak, millet olarak yılmadan durmadan çalışmak en temel görevlerimiz arasındadır.