Şimdi yükleniyor

Türkiye’nin Dönüm Noktaları

110sayiK

Türkiye’nin Dönüm Noktaları

Türk milleti, insanlık sahnesinde görünür olduğu andan itibaren tarih şeridini nal sesleri ve at kişnemeleriyle aharlayıp çağlara yürümüş ve emsalsiz tamgalar eşliğinde yeryüzü bozkırlarında silinmez izler bırakmıştır.

Tarihin hiçbir dönemi yoktur ki Türk’ün arı-duru yüreğinin resimleriyle desenlenmemiş ve cesaretinin gür ateşiyle yanıp kavrulmamış olsun.

Bu sebeple tarihin önemli kırılma anlarında olduğu gibi dönüm noktalarında da Türk milletinin bulunmasından daha doğal bir şey yoktur. Orta Asya’nın uçsuz bucaksız bozkırlarında yaşarken de bu böyleydi, oradan farklı coğrafyalara konup göçerken de… Bu zorlu göç süreçleri ancak güçlü iletişim kabiliyeti başta olmak üzere yüreğine, cesaretine, stratejik yeteneklerine ve duru aklına güvenen seçkin bir milletin kaldırabileceği hadiselerdendir. İşte milletimizin çağlara yön verecek kutlu mefkûresini oluşturan, tarihin kırılma anlarında bu ideali coşturan ve zamanı geldiğinde yeni çağa yürüyüş ateşini tutuşturan “Türk Devlet Aklı” dediğimiz şey tam da budur.

Milletimiz böyle bir aklın aydınlığında İslam’ın sonsuz nuruyla buluşmuş, 840 yılında Abdulkerim Satuk Buğra Han eliyle İlk Müslüman Türk devletlerinden Karahanlıları kurarak hem İslam’ın hamiliğini yapmaya hem de İla-yı Kelimetullah için dünya bozkırlarına ilimden, cesaretten, adaletten ve Hak’tan yana güçlü hisarlar inşa etmeye başlamıştır.

Türklerin Müslüman oluşu, dünya tarihinin en büyük kırılma noktalarından birisidir kuşkusuz. Aynı onun gibi 1037 yılında kurulup 1040’ta devletleşme sürecini tamamlayan ve kısa zamanda cihan imparatorluğu olmayı başaran ceddimiz Selçuklunun Yiğit Sultanı Alparslan’ın 1071 yılında dönemin süper gücü Doğu Roma İmparatorluğu’nun namlı kumandanı Romen Diyojen’i Malazgirt’te yenerek Anadolu kapılarına dayanması da bizim için tarihin en büyük dönüm noktalarından birisi olmuştur. Yine 1299 yılında tarih sahnesine çıkan Osmanlı, gün geçtikçe artan ihtişamıyla ilerleyen zamanlarda tarihin en büyük kırılma çağlarına imza atarken aynı onun gibi Fatih Sultan Mehmed’in 1453’te İstanbul’u fethetmesi ise hem dünya hem de bizim tarihimizin en önemli dönüm noktalarından birisi olmuştur. Aynı şekilde 1914 Çanakkale Savaşları nasıl yakın tarih için çetin bir kırılmaya işaret ediyorsa, aynı onun gibi cihanın en büyük ve uzun süren imparatorluklarından olan Osmanlının küllerinden neşet eden Türkiye Cumhuriyeti de bizim için yepyeni bir gün dönümünü ifade etmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yıl dönümü günlerindeyiz.

Tarihte eşine az rastlanır bir Kurtuluş Savaşı sürecinin ardından kurmaya muvaffak olduğumuz dünya mazlumlarının son kalesi Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun üzerinden yüz yıl gibi bir zaman geçmesine rağmen pek çok alanda henüz istediğimiz noktaya gelemedik. Türkiye Cumhuriyeti’nin ay yıldızlı bayrağı altında “özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” gibi oldukça güçlü bir mottoyla revan olduğumuz çağa yürüme yolculuğunda önümüze hedef olarak belirlediğimiz “muasır medeniyetler seviyesi” idealine henüz ulaşamadık. Bunda kuruluş aşamasının olanca zorluklarının yanında yüz yıl boyunca eğitim sistemimiz başta olmak üzere pek çok alanda tarihî köklerimizden, birikimlerimizden, öz değerlerimizden ve dönüm noktalarımızdan yeterince güç alabilecek sağlam yapılar kuramayışımızın rolü de büyük olmuştur. Zira köklerinden güç almayan hiçbir ağacın göklere yükselmesi mümkün olmadığı gibi sosyal bünyesini besleyecek kurumlarını geçmiş birikimlerinden azami surette faydalanmak üzere kuramayan hiçbir toplumun da güçlü bir şekilde geleceğe yürüme şansı yoktur. Bu durum sadece sosyal ve kültürel zihin kodlarımızı yabancı kültürlerin istilasına açık hâle getirmekle kalmadı aynı zamanda bu zorlu süreç boyunca sosyal bünyemiz başta olmak üzere hayatın hemen hemen her alanında kendi değer ve kültür birikimlerimize yabancılaşma problemini de ortaya çıkardı.

Bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti’mizin özgür ve bağımsız olarak çağa yürüme iradesi geçtiğimiz yüz yıllık süreçte pek çok defa kesintiye uğrayarak gecikme yaşamak durumunda kaldı.

Ülkemizin özgürlük ve bağımsızlık iradesi, böyle kırılma anlarından faydalanarak devlet kurumlarımızın içine sızan, ipi başkasının elinde yapılar tarafından kuşatılmaya çalışılmış ve milletimizin çağa yürüme hamlesi yavaşlatılarak sekteye uğratılmıştır. Bu karanlık ve hain yapılar bir taraftan Siyonist ABD ve İsrail’in Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında Güneydoğu bölgemizi bizden koparmanın sinsi ortaklığını yürütürken, diğer yandan paralel devlet yapılanmasına giderek şehit kanlarıyla sulayıp vatan eylediğimiz toprakları başkalarının ekip biçmesine zemin hazırlamak istediler. Bu ihanet planının son halkası FETÖ paralel devlet yapılanması şeklinde zuhur etmiş ve bu hain yapı 15 Temmuz 2016’da bir darbe teşebbüsüne yeltenmiştir. Türk halkının tankların altına yatarak ve göğsünü mermilere siper ederek kahramanca püskürttüğü bu ihanet kalkışması yakın dönemde ülkemizin özgürlük ve bağımsızlık adına gerçekleştirdiği en önemli dönüm noktalarından biri olarak tarihteki yerini almıştır.

15 Temmuz hain darbe kalkışmasına yönelik olarak milletimizin yaptığı karşı darbe bir yandan ülkemizi bölme planı yapanların bu heveslerini kursaklarına tıkarken diğer yandan da devletimize, kurumlarımızın içine sızmış satılık zihinlileri temizleme fırsatı doğurmuştur.

Nitekim 15 Temmuz’un hemen ardından icra edilen üç büyük sınır dışı harekâtla Güneydoğu sınırlarımızın büyük bir kısmı güvence altına alınarak olası bir bölünme riski bertaraf edilmiş ve sınırlarımız büyük oranda terörden arındırılmıştır. Aynı şekilde 2017 referandumuyla halkımız tarafından kabul edilip onaylanan ve 9 Temmuz 2018 tarihinden itibaren yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi’yle devletin içine sızmış hainlere yönelik bağırsak temizliği operasyonları hız kazanmış ve bu ihanet şebekesinin gizli yapılanması büyük oranda çökertilmiştir. O sebeple 15 Temmuz ve 9 Temmuz tarihleri özgürlük ve tam bağımsızlık yolunda yeni dönemin en stratejik dönüm noktaları olarak belleğimize altın harflerle kazınmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti surda açılan bu gediğin aydınlığında yeni mayalanan çağa şimdilerde tam bağımsızlık ateşini yakarak, gün geçtikçe harlayarak ve açılan bu gediği genişleterek yürüyor.

Keskin bir paradigma değişikliğinin ardından içte bitme noktasına gelen terör tehdidi dışta da büyük bir kararlılıkla devam ediyor. Türkiye aslında bu konuda uzun yıllardır emperyalizmle bir savaş hâlinde. Emperyal güçlerin maşalığına soyunan terör örgütü PKK ile mücadele zaferle taçlandığı an ülkemize dair emperyalist emeller de yerle yeksan edilecek ve tam bağımsız olarak yeni çağa yürüyüşün en önemli kavşaklarından birisi daha geride kalmış olacaktır. Özgürlük ve bağımsızlık bedel isteyen bir mesele ve biz yeni dünyanın şafağında siyasi, ekonomik, sosyal, psikolojik ve teröre yönelik en ağır faturaları ödeye ödeye yürüyoruz yarınlara. Zira tarih boyunca her şeyden vazgeçmiş ama bedeli ne olursa olsun özgürlükten asla taviz vermemiş bir milletiz.

Enerji alanında dışa bağımlılıktan kurtulup öz kaynaklarımızla yola devam etme iradesinin gün geçtikçe perçinlenmesi, uzun yılların ihmali neticesinde ortaya çıkan altyapı eksikliklerinin hızla giderilmesi, ülkemizin dış politikada insanlıktan, barıştan ve küresel adaletten yana tavrının günbegün belirgin hâle gelmesi, savunma sanayii başta olmak üzere pek çok alanda bize makus talih olarak yutturulmaya çalışılan güven kırıcı dayatmalara karşı vurulmaya devam edilen yerli ve millî damga, kara ve yeşil vatanın savunulması başta olmak üzere mavi vatan, gök vatan ve nihayet milletimizi yepyeni bir umuda mayalayan uzak vatana dair uzay çalışmalarındaki çığır açıcı çabalar devam ettikçe bir yandan milletimizin öz güveni tavan yapacak diğer yandan da yarınlara huzur ve güven içinde tam bağımsız şekilde yürümemizin kapıları ardına kadar açılacaktır.

Kalın sağlıcakla efendim.