Şimdi yükleniyor

Mustafa Çalık’a Dair

109sayik 1 e1708090118488

Mustafa Çalık’a Dair

Mustafa Çalık’ı zannedersem 1981 yılında tanıdım. O zamanlar Devlet Planlama Teşkilâtı’nda çalışıyordu. Ortak arkadaşlarımız vardı. 1988 yılında Türkiye Günlüğü dergisini yayınlama hazırlıklarında beni de toplantıya davet etti. Cedit Neşriyat’ın kurucuları arasında yer aldım. O zaman Çalık’ı daha yakından tanıdım. Onun, “Ülkücü Hareket” içinde yetişenler arasında kabuğunu kıran ve Türkiye’nin meselelerine daha geniş bir çerçevede bakan, sayısı fazla olmayan şahsiyetlerden biri olduğunu gördüm. 12 Eylül 1980 öncesinde ülkücü hareket içerisinde lider-teşkilat-doktrin kalıbı içinde yetişenler için bu, kolay bir şey değildi. O, kendi fikrî yapısındaki gelişmeyi doktora tezine dayanan MHP Hareketi kitabında şöyle açıkladı: “MHP hareketi, benim âdeta içine doğduğum tabiî muhit ve fikrî-siyasi varlığımın üzerinde vücuda geldiği topraktı; köyümdü, kentimdi, ana baba ocağımdı. Sadece bu da değildi, ‘nefes darlığı’ çekmeye başladığım ilk yer de bu camiaydı. Bu camia, orada bulunan birçoğumuz için, Ortega y. Gasset’in tabiriyle, ‘hem yuva hem de mahpushane’ydi. Ben orada on iki sene yaşadım. … Ülkücülük, benim şahsi hayatım ve hissi bağlarım açısından, tel örgülerle çevrilmiş kapalı ve daracık bir alandı. O sıfatla kavga ettim, etrafımdaki insanları kırıp döktüğüm de oldu o yüzden. …Kabilemden ayrıldım, esas ait olduğum yere döndüm, cemiyete karıştım. Şimdi, yalnız ‘hâkim olduğumuz yerler’i değil, Türkçe konuşulan, ezan okunabilen her yeri seviyorum. Vatanıma sanki yeniden kavuştum. Türkiye, önce içimde, sonra gözümde büyüdükçe büyüdü: Diyardan diyara koca bir ülke… Türkiye!… Burası benim ülkem. Benim ülkem ne güzelmiş meğerse!… Sadece ‘bizden olanları’ değil, insaniyetten nasibini almış herkesi sevebilirim artık. Kendi ‘tür’ümü, kendi ferdiyetimde âdeta yeniden keşfettim. Hz. Âdem Babamıza şimdi bir kat daha muhabbet duyuyorum.”

Mustafa Çalık, ana siyasi fikrini değiştirmeden pek çok farklı ve hatta zıt siyasi kanaati aynı heyecanla savundu. Bir dönem Ahmet Türk için “mübarek bir adam” dedi. Başka bir dönem, bu bölücü harekete karşı mücadele için gerekirse dağa çıkacağını söyledi. Bir dönem liberal eğilimlilerle yakınlaştı. Aydın Menderes’in Büyük Değişim Partisi’ne, Cem Boyner’in Yeni Demokrasi Hareketi’ne katıldı. Anavatan Partisi’nden, Milliyetçi Hareket Partisi’nden ve başka partilerden milletvekili olmak istedi. Büyük Birlik Partisi’ne katıldı. İki defa da yeni bir parti kurma teşebbüsünde bulundu. Son teşebbüsünün ölümünden önceki aylarda olması, ondaki siyaset alanında meydanda olma arzusunun ne seviyede olduğunu göstermektedir. Bu teşebbüslerinde başarısız olmasının ana sebebi, ondaki liderlik arzusunun siyasetçileri ürkütmesidir. Siyasi liderler potansiyel lider adaylarından çekinirler. Mustafa Çalık’ın girdiği siyasi harekette lider olma arzusu taşıyacağı belli olduğundan siyasi liderlerin onu kendilerinden uzak tutma gayretleri anlaşılabilir. Bu endişe söz konusu olmasaydı, Mustafa Çalık’ın meclisimizin parlak simalarından biri olarak Türk siyasetine hizmetleri mümkün olabilirdi. Turgut Özal’ın ömrü vefa etseydi, Cumhurbaşkanlığını terk edip kuracağı partide Mustafa Çalık muhtemelen etkili bir yer alacaktı.

“Ülkücü hareket, İttihat ve Terakki’nin devamıdır,” diyen Çalık, kendisini “İttihat-Terakki’nin millî-ülkücü kanadından kendi hâlinde bir İttihatçı” olarak tarif ediyordu. O, siyasette de İttihatçıların yolunu takip etmiş, onların İttihad-ı Anasır siyasetinden Türkçülük ve İslamcılığa geçmeleri gibi çeşitli siyasi çizgideki partilere geçmiştir. Ancak Türklük ve Müslümanlık ana çizgilerinden asla sapmamıştır. O, bu ana çizgisini kendi ifadesiyle şöyle tarif ediyor: “Milliyetçi câmia yerine, Türk toplumu ve Türk milletinin sıradan bir ferdi olmak, beni kendimle iftihar ettirmeye yetiyor. Müslüman bir cemiyette doğup Müslüman kaldığıma şükrediyorum. Bu, benim için ideolojik ve politik telâkkilerden çok önce ve çok daha derinlere inen, gündelik hayat tarzımla ilgili bir kavram; sâde Müslümanlarla selâmlaşmak, ne huzur verici bir şeymiş meğerse!”

Sahip olduğu zengin kültüre rağmen pek çok konuda 18 yaşındaki genç heyecanını ve hissiliğini
gösterirdi. Pek çok konuda fikirleri keskin idi. Bu sebeple Yılmaz Öztuna gibi pek çok kişi ile arası bozuldu. Enver Paşa’nın müfrit bir taraftarı idi. Celâlli karakterini, Enver Paşa tartışması başta olmak üzere çeşitli vesilelerle gösterdi. Kendisini İttihatçı olarak gören Çalık, Enver Paşa’ya büyük bir hayranlıkla bağlı idi. Enver Paşa, ona göre, “emsalsiz bir kahraman, kumandan, millet rehberi, askerî teşkilatçı, dava adamı ve vatanperverdi; ahlak, fazilet ve cesaret timsali bir adamdı; ama, bir ilim, fikir ve felsefe adamı değildi; olması da gerekmiyordu.” Çalık’a göre Enver Paşa, “Türk-İslam tarihinin Rasûl-i Ekrem ve Hz. Ali’den sonraki en büyük kahramanı” idi.

Samimi bir Müslüman olarak milliyetçilerin, Kemalizm’e ve İslam’ı dışlayan Türkçü akımlara kayması karşısında sert ifadelerle, İslam’ın Türk milliyetçiliğinde vazgeçilmez bir unsur olduğunu savundu. Bu fikirlerini çeşitli vesilelerle sosyal medyada yazdı: “Müslüman’ım diyen her Türk’ün ve Türk Milliyetçisinin, ister istemez İslâm Ümmeti dâiresine mensûbiyeti ve dolayısıyla muhakkak sûretde ‘ümmetçi’ bir tarafı da vardır; kendisi farkında olsun veya olmasın… ‘Mü’min mü’minin kardeşidir’, emr-i ilâhîsine yakışmayan bu kısır etnik- ırkçı kavmiyetçiliğe ve dar kafalılığa nisbet olsun diye ona paralel bir Türkçü milliyetçilik Türklüğe de milliyetçiliğe de Türkiye’ye de yapılacak en büyük kötülüklerden biridir.”

“Dar kafalı ve dar görüşlü ırk ve etnik grup mensûbiyetini aşamamış, millet ve milliyeti kavim ve kavmiyetle aynı şey zanneden, kavim ve kavmiyetin aşılmasıyla millet ve milliyetin teşekkül ve terekküp ettiğinden tarihen ve sosyolojik olarak bîhaber, millet ve milliyeti saf ‘kan’ birliğine dayalı biyolojik bir çoklu organizma zanneden cemiyetlerin, halkların gelebilecekleri yer ve olabilecekleri şey, Balkan kavimleri … ile Ermeniler ve Rumların (Roma tecrübesi hâriç) tarihte ve hâlihazırda gelebildikleri yer ve olabildikleri şeydir. Biz öyle bir cemiyet olmadığımız, kavim değil millet olduğumuz, kavmiyeti aşıp milliyet hâline gelebildiğimiz içindir ki, asırlardan bu yana dört bir etrafımız husûmetle çevrili yaşadığımız hâlde bugün yine de zikredilen ülkelerin ve kavimlerin toplamından daha fazla şey ifâde ediyoruz.”

Çeşitli sapmalara karşı Türk milliyetçiliğinin ne olması gerektiği üzerinde duran Mustafa Çalık, onu kısaca şöyle tarif etti: “Milliyetçilik, bizler için her şeyden evvel millî hüviyet (kimlik), varlık ve beka meselesi olduğu kadar vatanseverliktir de; fakat şuurlu ve sorumlu bir vatanseverlik…” “Türk Milliyetçiliği Türk’e, Türklüğe, Türk vatanına, İslâm dünyasına ve insanlığa hizmeti bütünlüklü bir felsefî anlayış hâline getirmedikçe, en başta Türkiye ve Türklükten bile tecrit edileceğini kavramak zorundadır.” Bir televizyon konuşmasındaki ifadeleri, onun geldiği nihai fikrî çizgiyi göstermektedir: “Biz kavmiyeti aşıp millet olduk. Biz burada Türk kavmi olarak değil Türk milleti olarak yaşıyoruz. Milletler kavmiyetin aşılması ile olur. Milletler kavmiyetten sonraki olgunlaşma ile ortaya çıkar.”

Mustafa Çalık, Türkiye Günlüğü dergisinde M. Ali Kılıçbay, Nur Vergin, İlber Ortaylı, Cengiz Çandar, Durmuş Hocaoğlu, Şükrü Hanioğlu, Nevzat Kösoğlu, Beşir Ayvazoğlu, Attila İlhan, Hilmi Yavuz, Ahmet Yaşar Ocak, İsmail Cem, A. Coşkun Kırca, Süleyman Seyfi Öğün gibi farklı fikir yapılarında isimleri yazı kadrosuna kattı. Dergi muhafazakâr düşüncede önemli bir seviyeyi ve tirajı sağladı.

Zamanla dergi yazıhanesi akademik ve fikrî bir mahfil hüviyetini kazandı. İlber Ortaylı, Yavuz Sabuncu, Türkkaya Ataöv gibi isimlerin derslerinde bugünkü siyaset ve fikir dünyasının pek çok ismi yetişti. En genç öğrenci o sırada yedi yaşında olan kızı Sedef idi. Sedef, küçük defterine ders notlarını dikkatle tutardı. Çalık’ın Nur Vergin ile bazen aralıksız iki saat süren telefon sohbetleri de dergiyi besleyen kaynaklardandı.

Türkiye Günlüğü dergisi Mustafa Çalık için hayatının mihveri oldu. Dergiye bütün zamanını verebilmek için Devlet Planlama Teşkilâtı’ndaki memuriyetinden istifa etti.

Çalık, Türkiye Günlüğü’nden sonra 1992 yılında Polemik dergisini de kurdu. Bu, dergi alanında büyük bir boşluk doldurdu ve büyük bir ilgi gördü. Nabi Avcı’nın ve Recai Güllapdan müstearıyla yazan Ahmet Turan Alkan’ın yazıları edebî bakımdan değerli örnekler olarak zevkle okundu.

Mustafa Çalık, bütün entelektüel müktesebatına rağmen köyü ile bağını koparmak istemedi.

Büyük masrafla orada bir ev yaptı. Sana daha güzelini yaparız diye bana evin planı üzerinde bilgi vermişti. Bir taraftan köyünde hayvan yetiştiriyordu. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde talebe iken otobüs firması önünde çığırtkanlık yapan fakir bir köy çocuğunun kendi gayreti ile bir yerlere gelebileceğini gösterdi. DPT Sosyal Planlama Dairesi’ndeki çalışmaları onun ülkenin tanınmış isimleri ile tanışmasını sağladı.

Dostları için faal bir yardımseverdi. Bana da yardım ettiğini burada şükranla anmak istiyorum. Mert bir adamdı. Vatanı ve fikirleri için her türlü mücadeleye girmeye hazırdı. Sağlığına dikkat etmedi. Bir Ramazan günü şahit olduğum gibi iftarda bütün bir sucuğu kızartıp yemesi gibi alışkanlıkları belki ölümünü hazırlayan unsurlardandır.

Türk fikir hayatı Mustafa Çalık’ı şükranla anacaktır. Ruhu şad olsun.