Şimdi yükleniyor

Güçlü Görünmek ve Filistin

107sayiF 1 7

Güçlü Görünmek ve Filistin

Yaklaşık bir aydır, İsrail devlet ve sivil güçlerinin, halkını silahlandırıp var güçleriyle mazlum Filistin halkının üzerine uçaklarından atılan her türlü bombalarla, tankla, topla, otomatik tüfeklerle, hatta eli silah tutan herkese silah vererek savaşın büyümesi ve kazanılması için ne gerekirse yapıyorlar. Kendilerini haklı gösterebilmek için tüm dünyanın iletişim/medya platformlarını sonuna kadar kullanabiliyorlar. Gazze saldırılarının ilk günlerinde, bizim toplum üzerinde, “Filistinlilerin, Hamas’ın yaptığı doğru değil, anlaşmalı bir savaş; İsrail’e, Gazze’yi işgal etme imkânını verdiler.” gibi birçok “haklı çıkarma” gerekçeleri anlatmaya başladılar. Bir grup vatandaşımız da “Filistin Arap değil mi, onlara güvenilmez, bize ne Filistin’den…” düşüncesini savunarak âdeta İsrail’in yanında yer aldılar, almaya devam ediyorlar.
Ancak yaşanan vahşet, Gazze ve Gazzelilere yapılan insanlık dışı yok etme savaşının tüm dünyada tepki çekmesi üzerine, açıkça, İsrail’in haklı olduğunu, kendilerini savunma haklarının bulunduğunu söyleyerek ABD Başkanı Biden, İngiltere, Fransa, Almanya başkanları İsrail’i ardı ardına ziyaret edip açıkça İsrail’in haklı olduğunu, gereken her türlü desteği vereceklerini tüm dünyaya açıkladılar. Akabinde asker ve silah vereceklerini söylediler. Bu destek, İsrail’e büyük bir moral ve destek oldu; saldırıları her türlü yoldan insanlık dışı bir yöntemle daha da artırdılar ve buna devam ediyorlar. Gazze’yi yok etmeye devam ederken Batı Şeria’da da yerleşimci adı altında hırsız, terörist İsraillileri silahlandırıp; Doğu Kudüs, Nablus, Cenin ve diğer yerleşim yerlerinde yıkımlara ve katliamlara başladılar. Bu katliam görüntülerini TV ve sosyal medya programlarında görmeye, izlemeye yüreğimiz dayanmıyor; çok korkunç, vahşice ve üzücü. Bombalar atılırken her türlü bina, okul, hastane, cami, kilise, sağlık ve yardım merkezlerini, insanları hiç ayırt etmeden yok ediyorlar. Bütün bunları yaparken de Yahudi olmayan her türlü canlıyı yok etmeyi “Yahudilik ve Arz-ı Mev’ud inancının bir gereği sayıyorlar” ki bunu, Netanyahu’nun Tevrat’a dayalı açıklamaları net bir biçimde gösteriyor. İsrail’in bütün Siyonist milletvekilleri bu görüş doğrultusunda açıklamalar yapıyor, “Gazze’yi haritadan silelim!” diyorlar. Âdeta büyük bir savaşın çığırtkanlığını yapıyorlar.
ABD’nin ve AB ülkelerinin İsrail’e açık destek vermelerinin asıl amacının Doğu Akdeniz üzerindeki geleceğe dönük hayallerini gerçekleştirme hedeflerinin olduğunu bilmemiz gerekiyor. Doğu Akdeniz politikamızın gereği olarak bizim ülkemizin de ciddi bir tehdit altında olduğunu, Yahudilerin vadedilmiş topraklar hattının içerisinde Türkiye’nin güneyinin de olduğunu biliyoruz ve göz ardı edemeyeceğimiz bir güvenlik politikasının da sürdürüldüğünü, sürdürülmesi gerektiğini bilmek zorundayız. İsrail ve Yahudiler için Arz-ı Mev’ud, vadedilmiş ülkedir ve dinî bir inançtır. Yüzyıllar geçse de bu inanç hedeflerine ulaşmak için her türlü yöntemi uygulamaya çalışacaklardır. Bu, uzun vadeli bir savaştır; İsrail var olduğu sürece devam edecektir. İsrail’in varlığı ve güçlülüğü arttıkça halkı Müslüman olan devletlerin büyük bir kısmının yöneticilerinin de ABD-İngiltere ve İsrail’in iradesiyle ülkelerini yönetmekte, bu nedenle Gazze’de yaşanan vahşeti, zulmü, insanlık dışı katliamları yumuşak kınama ve üzüntü açıklamalarıyla geçiştirmektedirler. Türkiye’nin savaşın durdurulması, barış ve yardım çabaları uluslararası gündeme taşınmakta, bunun etkisi de gün geçtikçe artmaktadır. Bunu, sosyal medyanın da etkisiyle, gittikçe büyüyen sivil protesto mitingleri, dünyanın her tarafından yankılanan kitlesel kınama, protesto mitingleri ile görebilmek mümkün. Bu durum etkili olmuş ki, önceden açık destek veren ABD ve AB ülkelerinin bazıları açıklamalarını yumuşatmaya başladılar.
Hâlbuki bu ülkelerde Filistin lehine yapılan tüm gösteriler yasaklanmaya, provoke edilmeye çalışılıyor. Zira bu ülkelerin birçoğunun yönetimi Siyonizm’in etkisinde ve güdümündedir. Kırk beş milyon nüfuslu Ukrayna’nın hem Cumhurbaşkanı hem de Başbakanının Yahudi olduğu, üstelik sadece iki yüz elli bin Yahudi seçmenin olduğu yazılıyor, söyleniyor, sonucu belli olmayan bir savaşı devam ettiriyorlar. ABD, AB ve dünyanın birçok ülkesinin sermaye, basın ve siyasal gücünün Siyonistlerin güdümünde olduğunu bilmek ve anlamak için kehanete gerek yok.
ABD’deki 11 Eylül saldırısının yapıldığı ikiz gökdelenlerde, binlerle ifade edilen sayıda Yahudi çalıştığı hâlde o gün ölenlerin arasında bir tane bile Yahudi’nin ölmediği, hatta o gün işe gitmediklerini okumuştum bazı medya organlarında. İslam ve Müslüman düşmanlığının tüm dünyaya duyurulduğu bu saldırılardan sonra birçok batı ülkesinde yoğun bir İslamofobi propagandasının yapıldığını, etkisinin de camilere, Müslümanların iş yerlerine, kişilere, Kur’an-ı Kerim’e yapılan açık ve fiilî saldırılarda görüyor, bu tür tutumların giderek de arttığına şahit oluyoruz. Bugün Filistin davasında İslam karşıtlarının nasıl birleştiklerini görüyoruz.
Ne yazık ki aynı karşıt düşüncelerin bizim ülkemiz de dâhil, Müslüman ülkelerde yaşayanlarda da oluştuğunu, bunu çeşitli medya organlarında, sivil toplum adı altında faaliyet gösteren karanlık odakların eylemlerinden anlıyoruz.
Büyük devletlerin, büyük düşüncelerin uzun vadeli programları olur. Ortaya atılan görüşler geliştirilip, genel bir düşünce oluşumu sağlanıncaya kadar gerekli çalışmalar yapılır, insanların büyük kesiminin kabullenmesi sağlanınca asıl amaca ulaşmak ve haklı durumda olabilmek için her türlü yöntem denenir. Savaş, işgal, sömürü, gerektiğinde barış….
Bugün Filistin’e yapılan budur. Yarın başka bir ülkeye, öbür gün bizim ülkemize, gerektiğinde güçsüz, savunma gücü olmayan, işgale değer her ülkeye yapmak için gereken her türlü gücü kullanmaktan çekinmeyeceklerdir.
Biz Türkiye olarak adil, insan haklarını dikkate alan, dünyanın her yerindeki mazlumlara yardım eden, siyasal, askerî, ekonomik gücünü tüm ülkelere kabul ettirebilen, savunmasından ve saldırılmasından korkulan bir millet, devlet ve güçlü olduğumuzu sağlamak, bunu sürdürmek için var gücümüzle çalışmak, engelleri ortadan kaldırmak için devlet aklıyla hareket eden, kararlı, güçlü iradeyi yakalamış bir ülkeyiz. Şimdi uzun bir yolculuğa başladık; toplumsal birliğimizin, bütünlüğümüzün, kararlılığımızın sağlanması için millî olan sosyolog, bilim insanları, kanaat önderlerimiz ve siyasi irademize çok iş düşüyor.
İşte o zaman hiçbir emperyalist, Siyonist ülke Filistin’e, Afganistan’a, Libya’ya, Afrika’ya saldırma cesareti gösteremez.