Şimdi yükleniyor

GAZZE’li Anayım

107sayiF 1 4

GAZZE’li Anayım

Filistinli bir anne, duygularını ve yaşadıklarını bir radyo programında anlatıyor… Ben Gazzeli bir anayım… Hukuk Fakültesi’nden mezun olan Filistinli bir ana. 1948 tarihinden bu yana Filistin’e İsrailliler tarafından etnik temizlik ve soykırım uygulanıyor, işte ben, İsrail’in sürekli saldırdığı Filistin’de bir anneyim… İsrail, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin tamamını ihlal ederek çok çeşitli bahanelerle ülkemizi işgal etti. Sivil halkı; kadın, çocuk, yaşlı, demeden öldürüyor. Bizlere sistemli şekilde uyguladığı işkence ve zulüm hiç durmadı, durdurulamadı. İsrailliler önüne çıkan her canlıya, varlığa saldırıp onu yok ediyor. Kendi toprağında tarım yapan da suçlu, yeni doğan bebek de; okumaya giden çocuk da suçlu, namazını kılan yaşlı kadın da; camide ya da kilisede ibadet eden de suçlu, hastanede tedavi olan hastalar da… Kısacası herkes ve her şey suçlu. İsrail’in güvenliğini tehdit eden bu insanlar öyle mi?! İsraillilere göre bu hayattan tek bir nefes dahi almamış, annesinin karnındaki bebekten tutun da, kalemi elindeki okul çocuklarına değin güvenlik açısından herkes sakıncalı ve suçlu. Yaşlı kadınlar mı çocuklar mı benim gibi analar mı senin güvenliğine zarar verecek? İsrail hepsine saldırıyor…
İsrail, Filistin’e yerleşmek amacıyla yakıyor, yıkıyor, öldürüyor, işkence ediyor, hapsediyor, evlere gece baskınlar düzenliyor; aile içinden birini çok ciddi dövüyor ve tüm aileye “Bakın, ona göre korkun benden!” mesajını vererek ailenin korkmasına, fiziki-psikolojik eziyetler görmesine neden olup her istediğini yapıyor, yaptırıyor… İsrail; evlatlarımın, kocamın, akrabalarımın, dostlarımın canını aldı. Hangi dine, hangi anlayışa, hangi hukuka sığar merak ediyorum. Koca dünyanın kocamanları cevap verin… Koca dünyanın kocaman kocaman hukukçuları cevap verin… İnsan haklarının tamamını ihlal eden İsrail’e birkaç sözünüz yok mu? Anne, bitmiş tükenmiş, sesi soluğu kesilmiş ve gözyaşları kurumuştu. Filistin’de yaşananları tüm dünyanın görüp görmezden geldiği, işitip duymadığı, bilip sustuğu yorgun herhangi bir Filistinli anayım işte diye seslendi… Ekledi, Filistinli tüm çocukların anasıyım, diyerek… Gazze’de doğan, yaşayan, Gazze için şehit olan çocukların anasıyım. Mescid-i Aksa’da okunan Ezan-ı Muhammediye’yi, edilen duaları ve Kur’an-ı Kerim-i yüreğine merhem diye süren, feryatları arş-ı âlâya çıkıp kendine geri dönen, koca dünyada bu kadar Müslüman içinde yapayalnız kalmış Gazzeli anayım… İsrail’in taciz ettiği, her düşen bombada sönen hayatlarda, atılan kurşunlarda ürküp titreyen, Müslüman Filistin’in, Müslüman anasıyım… Her patlamada yakınlarını şehit veren, her şeye rağmen toz duman arasında çocuklarını büyütmeye çalışan bir ana… Ani bir patlamayla tüm ailesini, yeni doğmuş bebeğini kutsal topraklarda, kutsal davası için kaybeden binlerce evladını şehit vermiş anayım… Anasından yeni doğan bebeğin bile sadece Müslüman olduğu için öldürülen, ilk nefesinde gaz bombasıyla zehirlenen ve bir kelebekten de kısa yaşayan bebeklerin annesi… Bu dünyada yaşamayı, dinini yaşamayı, süslü oyuncakları ile oynamayı kendi çocuklarına layık görenler, bize, bebeklerimize ve çocuklarımıza kendi toprağımızın üstünde, kendi inancımızla, hür ve bağımsız yaşamayı çok gördüler.
Bizler kim bilir hangi saatte, hangi günde, hangi yerde, hangi bomba ya da hangi silahtan çıktığı bile belli olmayan kurşunla vurulacak, öleceğiz. İşte bu belirsizlik ve tehlikeler arasında evlat büyüten bir anneyim. Öldüğünde kim olduğu bilinmeyen kadınım. Öldüğünde kolay bulalım diye, kolunda adı yazılı çocukların annesi… Her bombalamadan sonra evladımızı görmediğimiz her saniye, her dakika, her saatte çaresiz arayışlarla ağlayıp sızlayan anneyim. Enkaz olan evimizin ya da okul kalıntılarında tırnaklarıyla enkazı kazıyan anneyim. Karanlık çöktüğünde çaresizlik ve umutsuzluk içinde sessizce ağlayan, mum ışığı kadar zayıf bir umutla sabahlayan, gün ağarınca aramaya devam eden anayım… Tükenen umudun, tükenmeyen bahanesini aklına dolayan kadınım ben… Belki saklandığı yerden çıkıp gelir evladım diye umut eden anayım…
Gazze yine bombalanmış; kızım, babası ve ağabeyi hiçbir yerde yoktu; kaybetmiştim âdeta sevdiklerimi… Kardeşim Cihat’ın evi kül gibi dağılmıştı; enkazı ellerimizle açtık, saatlerce sürdü bu arayış ama nafile, kimseyi bulamadık. En nihayet umudumu kesip oturmuştum ki kızımın kedisi Zeytin geldi yanıma; miyavlayarak bir şeyler anlatıyor, beni bir yere götürmek istiyordu sanki. Yüreğim yerinden fırlayacak gibi atıyordu, sonra Zeytin’le yürüdük… Önde Zeytin, arkada ben; bilmediğim bir enkaza doğru yaklaştık. Zeytin’le yürürken umut kapladı her yanımı; bu şirin kedi beni kızıma götürüyor diye düşündüm. Kızımın okuluna yakın bir enkaza geldik. Zeytin durdu, ben de durdum. Zeytin bir yeri kokluyor, patileriyle kazıyordu âdeta; ben de ellerimle kazımaya başladım. Bir metreye yakın kazıdıktan sonra bir küçük delikten önce bir çocuğun parmaklarını, sonra elini ve kolunu gördüm. Hareketsizdi elleri, buz gibi olmuş ve biraz da morarmıştı çöküntüler altında… Kazımaya devam ettim. Hareketsizce duran eli, bileğini, kolunu derken dirseğine kadar kazıdım… Seslendim ses yok, ağlayarak kazımaya devam ettim. Patlamayla kopmuş olan kanlı kolu çıktı. Ağlayarak bileğindeki yazıyı okudum. Kızımın arkadaşı Rabia idi… Rabia yazılıydı… Kalbim hızlı hızlı attı, dilim damağım kurudu. Kazmaya devam ettik ama bulamadık. Rabia’nın bedeni kaybolmuştu. Günler sonra bedenine ait parçalarını birbirinden uzak yerlerde bulduk… Ne kızımı ne oğlumu ne de babasını bulabildim…
Gazze’yi, İsrail askerleri havadan ve karadan bombalıyor, tek tek sokaklara girip, tek tek evleri makinalı silahlarla tarıyor, olmadı yakıp yıkıyordu. Günler, toz duman içinde, aç, susuz geçip gidiyordu… Kızım, oğlum ve babası âdeta melek oldu uçup gitti… Onlardan ne haber alabiliyor ne de hayatta olduklarından emin olabiliyordum. Şehit olup cennete gittiler sanki. Kızımın arkadaşı Rabia’nın elini bulduğum o yere sık sık gidiyordum. Buraya gelince bir gül kokusu alıyordum; oysa etrafta ne gül vardı ne de başka bir çiçek. Bu koku meleklerimin, şehitlerimin kokusu olmalı diye düşünürdüm, böylece yüreğim huzur bulurdu…
Bu gece rüyamda gördüm gül yüzlü kızımı, “Ana beni merak etme, babam, ben ve ağabeyim birlikteyiz, burası çok güzel. Burada kimse bizi üzmüyor. Peygamber Efendimiz (sav), kedisi Müezza’yı bana verdi. Müezza’yla oynuyoruz. Ben patlamada bir balon gibi patladım. Gazze’nin her karış toprağına kanımı serptim, kanlarımla besledim o kutsal toprakları, beni arama ana. Gazze’nin neresinden olursa olsun bir avuç toprak al, işte o benim… Avucundaki toprağı yüreğine bas ana, kalbin kalbime değsin… Anacığım, Rabia’nın anasına da söyle ne olur ağlamasın, biz şehadet şerbetini içtik, ağlamalarınız bizi üzüyor, dua edin bize… Burada ben, ağabeyim, Rabia ve Müezza hep birlikteyiz… Burada hiç kötü insanlar yok anne; bize silah sıkan, silah doğrultan, evimizden kovan, başımıza bombalar atan, gece gelip babamı döven kötü adamlar yok… Sen de gel buraya, gelsene anne… Anne sana söz veriyorum Filistin hür ve bağımsız olacak İnşallah… Buradaki tüm analar, babalar, nineler, dedeler, çocuklar, birlikte dua ediyoruz, bir gün geleceğiz hazırlandık anne, Ebabil kuşları, Müezza da gelecek anne…” diye seslendi bana.
Bir bomba patlamasıyla irkilip uyandım, koşup bir avuç toprak aldım, kokladım yüreğime bastım. Kızım kokan, şehitlerimiz kokan, gül kokan…
Şehitlerimize minnet duygularımla, yüce Allah’tan rahmet diliyorum…