FİLİSTİN, İslam Ümmetinin Sınavıdır
Eşkıya ve terörist İsrail Devleti, muhtemelen kendisinin hazırlayıp düzenlediği şeytani bir tahrik ve provokasyon sonucu olarak, bir bahane ve gerekçe üreterek mazlum ve mağdur Filistin halkına vahşice saldırılara başladı. Filistinlilerin itile itile iyice sıkıştırıldığı son sığınakları ya da daha doğru bir tabirle açık hava hapishaneleri olan Gazze’yi de yutarak nihai amaçlarına ulaşmayı planladılar. Filistin ve Filistinlileri tamamen tarihten silme amaçlarına aşama aşama geldiler.
Dünya kamuoyunda saldırıları için haklı gibi görünen bir tahrik gerekçesiyle ellerine bulunmaz bir fırsat geçti ve çoluk çocuk, kadın, ihtiyar demeden herkesi toplu katliama tabi tuttular; hastanelere, okullara, evlere her yere kudurmuşçasına saldırdılar. Her anlamıyla tam bir soykırım uyguladılar, etnik temizlik yaptılar. Amaçları, Filistinlileri ya tamamen yok etmek ya da kendi topraklarından, yurtlarından çıkarmak ve evlerinden kovmak; böylece Filistinli ve Filistin Devleti diye bir şey bırakmamak. Bu durumda, “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları veli ve dost edinmeyin. Onlar, birbirlerinin dostu ve velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Maide, 51) ayeti gereğince Amerika ve birçok Avrupa ülkesi başkanları hemen katil Netanyahu’nun ayağına gidip “Hristiyan ve Yahudi dostluğu gereği biz sizin yanınızdayız, her türlü cinayet araç ve gerecini emrinize veriyoruz. Filistinlileri tamamen yok edinceye veya onları topraklarından sürünceye kadar birlikte bu vahşiliği ve cinayeti işleyeceğiz.” diye söz verdiler. Bu sözlerinin gereği olarak da en ağır silahlar dâhil her türlü desteği hemen sağladılar.
Diğer yandan “Allah, ancak din konusunda sizinle savaşmış, sizi yurtlarınızdan çıkarmış ve çıkarılmanıza yardım etmiş olanlarla dostluk kurmanızı yasaklar. Kim onlarla dost olursa, işte bunlar kendilerine yazık etmişlerdir.” (Mümtehine, 9) ayeti de tam manasıyla İsrail saldırganlığını açıklıyor. Buna göre İsrail, Filistinlilere Müslüman oldukları için yani din konusunda savaş açmıştır ve onları yurtlarından çıkarmaya çalışmaktadırlar. Amerika ve Avrupa devletleri de Filistinlilerin yurtlarından çıkarılması konusunda İsrail’e yardım etmiş olanlardır. Ama öbür taraftan Filistin halkının din ve ırk kardeşi olan petrol zenginliği sel zevk ve eğlencesinden başka bir derdi olmayan, nefsinin hazlarına tapan, futbolculara bile milyonlarca dolar veren, altın saraylarda yaşayan, milyarlarca dolarları Yahudi bankalarında duran, “Amerika babamız, İsrail ağabeyimiz” diyen Arap devletlerinin hiçbir lideri, “Müminler ancak kardeştirler.” (Hucurat, 10) ayeti gereği Filistin’e gitmediler, Filistinlilere “Biz sonuna kadar sizin yanınızdayız, bütün zenginliğimizi ortaya koyup işgalci gasıp İsrail’i Filistin topraklarından söküp çıkarıncaya kadar cihat ilan ediyoruz.” demediler.
Ümmetçi Arapçılar, Arap devletlerine: “Suriyeli ve Filistinliler için siz neden ümmet ve ensar olmuyorsunuz?” diye neden sormazlar? Mazlum ve mağdur Filistinlilere destek, yine kendileri gibi fakir Müslüman halklardan geldi. Aynı dönemde çok ilginçki kırk milyon Doğu Türkistan Türk’ü de yamyam Çin Devleti zulmü altında Filistinlilerle aynı kaderi yaşıyor. Türk ve İslam devletleri, Doğu Türkistan karşısında da duyarsız. Nitekim Birleşmiş Milletlerin, Doğu Türkistan’da insanlık suçları işleyerek etnik soykırım yapan zalim Çin’e cinayetlerine son vermesi çağrısı yapan “Ortak Çağrı Metni”ni imzalamayan birçok İslam ülkesi bulunmaktadır.
Türk ve İslam dünyası birbirini koruyup kollama konusunda “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” diye sarı öküzü, siyah öküzü vermeye devam ederse, sıranın kendisine geleceğini bir kenara yazsın. Sarı öküz hikâyesi şöyle: Arslanlar, birlikte hareket eden, birlikte savunma yapan öküz sürüsüne saldırırlar ama kıl koparamadan kös kös geri dönerlermiş. Buna çare olarak bir şeytanlık düşünmüşler. Boz öküze gidip sarı öküzü kötülemişler, onu suçlamışlar, “Onu bize verin, size dokunmayacağız.” demişler. Öküz sürüsü, arslan saldırısından kurtulmak için taviz olarak sarı öküzü vermişler. Bir süre sonra arslanlar yine gelip bu sefer uzun kuyruklu öküzü kötüleyip onu istemişler.
Öküzler bu sefer de peki demişler ve onu da vermişler. Böyle böyle geriye bir tek boz öküz kalmış. Arslanlar bu sefer gelip hiçbir açıklama yapmadan “Biz seni almaya geldik, dırlanma hazırlan.” demişler. En sonunda meselenin aslı boz öküzün kafasına dank etmiş ve “Sarı öküzü verdiğimiz gün bu savaşı kaybettik.” demiş ama iş işten geçmiş.
Filistin, Doğu Türkistan, Irak ve Suriye Türkmenleri gibi Türk-İslam dünyasının yetimleri ve öksüzlerinin Haçlı Siyonist ittifaka yem edilmemesinin, bu sarı öküzlerimizi vermemenin tek yolu, Türk-İslam kardeşliğinin kurumsal planda sağlanması, pekiştirilmesi ve güçlendirilmesidir. Bilimde, teknolojide, silah teknolojisinde, sanatta, üretimde, ticarette, siyasette, hukukta; her alanda çok güçlendiğimiz zaman hem Türk İslam yurtlarını gâvur işgalinden kurtaracağız hem de mutlu, müreffeh, özgür ve tam istiklal içinde yaşayacağız.