Şimdi yükleniyor

Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi ve Teşkilat-ı Mahsusa

108sayik 3 e1705567169431

Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi ve Teşkilat-ı Mahsusa

Giriş
28 Haziran 1914: Avusturya Veliahdı Ferdinand ve eşinin, Saraybosna’da bir Sırp tarafından öldürülmesi savaşın görünürdeki sebebi olsa da, Birinci Dünya Savaşı’nın gerçek nedenini; 19’uncu yüzyıldan itibaren büyük devletlerin sömürgeci anlayışlarının siyasi davranışlarını etkilemeye başlaması, gelişen endüstri için ihtiyaç duyulan hammaddenin karşılanma isteğinin kuvvetli bir şekilde belirmesi, ekonomik rekabetler, hanedana dayalı sistemler yerine ulusal devlet sisteminin benimsenmesi ve imparatorluklar bünyesinde etnik milliyetçilik hareketlerini sayabiliriz.1

İngiltere, Fransa ve Rusya gibi ülkeler henüz Sanayi Devrimi başlamadan önce, emperyalizmin ticaret aşamasında sömürgeci faaliyetlerine başka kisveler altında başlamışlardı. İtalya 1861’de, Almanya 1871’de ulusal birliklerini tamamladıktan sonra sömürgeci faaliyetlerini hızlandırdılar. İtalya’da emperyalizmin fikir babası Mazzini’dir. O’na göre; Akdeniz bir İtalyan denizi olmalı ve Afrika ile Akdeniz kıyılarında henüz İngiliz ve Fransız hâkimiyetine girmemiş topraklar olan Trablusgarp, Habeşistan (Etiyopya), Eritre ve Somali bir an önce İtalyan hâkimiyetine girmelidir. Almanya; 1860’tan sonra Prusya Şansölyesi Bismarck’ın önderliğinde ulusal birliğini sağlamış ve bu süreç 1871’de Almanya İmparatorluğu’nun kurulması ile sonuçlandırılmıştır. Ancak Bismarck’a göre Almanya ulusal hakları, Avrupa’nın ve barışın üzerindedir ve ulusal savaşları sömürge savaşları izlemelidir.

Amaçları aynı, çıkarları farklı, emperyalist ihtirasları büyük olan devletler dünyayı savaşa doğru sürüklemişlerdir. Birinci Dünya Savaşı öncesindeki 15 yıl boyunca süren emperyalist çatışmalar büyük bir savaşın kıvılcımıdır. Kıvılcımın devasa ve yakıcı bir ateşe dönüşeceğinin farkına varan emperyalist devletler, kârlı ve hükmeder olabilmek maksadıyla ve yalnız kendi güçlerinin yeterli olamayacağının bilinciyle ortak emperyalist emellerini yerine getirmek için müttefikliklere yönelmişlerdir.

Avrupa, Birinci Dünya Savaşı’nın arifesindeyken Osmanlı İmparatorluğu, 1911 Trablusgarp ve 1912-1913 Balkan Savaşları’ndan yeni çıkmıştır.

Birinci Dünya Savaşı öncesinde İngiltere, Fransa ve Rusya “Uzlaşma Devletleri”; Almanya, Avusturya- Macaristan İmparatorluğu ve İtalya2 ”Anlaşma Devletleri” olarak birlikteliklerini sağlamışlardı. Ancak savaş başlayınca çıkarlarda ve ortaklıklarda değişimler olmuştur.

28 Temmuz 1914; Avusturya İmparatorluğu’nun Sırbistan’a savaş ilanı ile Birinci Dünya Savaşı başlamıştır. Savaş başladığında Osmanlı Devleti’nin padişahlık tahtında V. Mehmed Reşad ile hükûmette; Sadrazam Sait Halim Paşa, Dâhiliye Nazırı Talat Paşa, Harbiye Nazırı Enver Paşa, Bahriye Nazırı ve aynı zamanda 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa bulunuyorlardı. Osmanlı İmparatorluğu önce tarafsızlığını ilan etti. Uzlaşma Devletleri İngiltere, Fransa ve Rusya tarafında yer almak için girişimlerde bulundu. Bu çerçevede; Enver Paşa İstanbul’da Rus Askerî Ataşesi ile Talat Paşa Kırım’da bulunan yazlık sayfiyesine gelen Rus Çarı ile Cemal Paşa da Paris’te Fransız Amiral ve subaylarla görüşmeler yaptı.

Osmanlı Hükûmeti’nin ve ülke yönetiminin tartışmasız tek sahibi olan Talat, Enver ve Cemal Paşaların, Uzlaşma Devletleri nezdinde yaptıkları girişimler, özellikle Rusya’nın reddetmesiyle olumsuz sonuçlanmıştır. İngiltere, üç milyon askere sahip ve Almanya’nın Batı Cephesi’ne yüklenmesini zaafa uğratacak Rusya’dan vazgeçmektense, zaten çöküş içinde olan asker, silah, araç ve gereç yönünden zayıf Osmanlıdan ve Müslüman olan Türklerden vazgeçmeyi çıkarlarına ve inançlarına daha uygun görmüştür.

Uzlaşma Devletlerinin Osmanlı toprakları üzerinde emperyalist emelleri vardı. Anlaşma Devletleri ise barışçı sızma yöntemiyle imtiyaz ve çıkar peşindeydi. Osmanlı Devleti, bu şartlarda, tarafsız kalma imkânı sonuna kadar denenmesine rağmen varlığını ve topraklarını korumak için kötünün iyisi olan, Anlaşma Devletleri ve özellikle Almanya ile kapalı kapılar ardında görüşmelere başladı.

Osmanlı Hükûmeti, ittifaka katılmak için Almanya’ya; kapitülasyonların kaldırılması, Bulgaristan’ın (Almanya’dan gelecek yardım için tek bağlantı yolu) ittifaka dâhil edilmesi, silah, araç gereç ve para yardımı yapılması gibi bazı şartlar öne sürdü. Almanya önceleri ağırdan aldığı Osmanlı isteklerini, (Savaşta şartlar değişmeye başlayıp, özellikle ilk tahlilde Rusya’ya karşı yeni cephe açmak gerekliliğinden) yerine getirmeyi garanti ederek, Osmanlı Hükûmeti ile anlaşmak istemiştir. Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı’na resmî olarak girmeden bir gün önce 10 Kasım 1914 tarihinde, Almanya adına Baron Wangenheim ve Osmanlı Devleti adına Talat Paşa’nın imzaladıkları gizli anlaşma ile Almanya’dan 5.000.000 Osmanlı lirası borç almıştır.3

Osmanlı İmparatorluğu’nu savaşa sürükleyen süreçte 10 Ağustos’ta: İngiliz donanmasından kaçarak Çanakkale Boğazı’na gelen iki Alman Savaş Gemisi Goben (Yavuz) ve Breslau (Midilli), satın alındığı bildirilerek personeli ile birlikte Osmanlı Donanması’na katıldı. 29 Ekim’de: Amiral Souchon komutasındaki Osmanlı Donanması, Karadeniz’de Rus filosuna saldırarak, kıyı şehirleri Sivastopol, Poti, Novorossisk ve Odessa limanlarını bombaladı ve 2 Kasım’da: Rusya, Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan etti. Nihayetinde Osmanlı İmparatorluğu, Ayan ve Mebuslar Meclisi’nin onayını alarak, 11 Kasım 1914 tarihinde İngiltere, Fransa ve Rusya’ya savaş ilan etti.

Kafkas Cephesi’nin Durumu
Savaş başlamadan önce Rusya’nın, Kafkasya’da üç Kolordusu (Kars, Tiflis, Viladikafkas) ve bir Atlı Tümeni bulunuyordu. İran Azerbaycan’ında ise bir Avcı Tugayı ile bir Kazak Tümeni vardı. Osmanlı Devleti’nin Kafkas Cephesi’nde bulunan 3’üncü Ordu’sunda bir Nizamiye ve dört İhtiyat Tümeni bulunuyordu.4 Osmanlı Devleti’nin Kafkaslarda açacağı cephe, Rus kuvvetlerinin bir kısmını burada tutacağı için Almanya’nın Rusya’ya karşı yürüteceği savaşı kolaylaştıracaktır.5 Almanlar için Osmanlı Devleti’nin Kafkas Cephesi’nde Ruslara karşı vereceği savaş, Rusya’nın batıda Alman Cephesi’ne kuvvet göndermesine engel teşkil edecektir.6

Osmanlı Devleti’nin Kafkaslarda amacı; daha önceden kaybedilmiş olan Kars, Ardahan ve Batum’un geri alınması, Kafkas halkını ve Müslümanları Rus egemenliğinden kurtarmak ve Hazar Denizi bölgesinde Orta Asya’da yaşamakta olan Türklerle temas ederek Pan Turancılık planını gerçekleştirmekti.7 Enver Paşa, Kafkas Cephesi’nin açılmasıyla en büyük hedefi olan Turan’a giden yol üzerinde Orta Asya Türkleri ile Anadolu Türkleri arasındaki bugüne kadar en büyük engel gördüğü Rusya’yı, Alman gücünün de yardımıyla bertaraf edeceğine inanıyor8 ve Orta Asya ile olan mâninin ortadan kalkmasıyla “Büyük Turan Devleti” kurma emeline ulaşmayı iştiyakla arzuluyordu.

Osmanlı İmparatorluğu’nda öğretmen olan ve askerlik görevi için Kafkas Cephesi’ne gönüllü giden Şevket Süreyya Aydemir, o dönemde Turancılık davasına bakışı şöyle anlatır: “Bizim gözümüz dünyanın öbür ucunda; Kafkasyalarda, Türkistanlarda, Çin sınırlarındaydı. Oralara gidecektik. Köylere, avullara, obalara koşacaktık. Elde asa, ayakta çarık, sırtta kitap çantalarını Anadolu’ya, Azerbaycan’a, Türkistan’a taşıyacaktık.”9

Rusya’nın Kafkasya’daki amacı ise; Doğu Anadolu’yu istila ederek Akdeniz’e ulaşmak, Karadeniz’den kıyı güzergâhını kullanarak İstanbul’u işgal etmek ve Doğu Anadolu’dan Basra Körfezi’ne çıkmaktı. Amaçlarına ulaşmak için Ermeni komitelerinin Doğu Anadolu topraklarındaki isteklerine karşı birtakım sözler vererek Ermenileri yanlarına çekmeye çalışmışlar ve muvaffak olmuşlardır.10

Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce Kafkasya ile ilgili savaş planlarını, Enver Paşa’nın Almanya ile olan yakınlığının neticesinde General Bronsart’tan aldığı yardım sonucunda hazırlamıştır. Amaç, Kars, Ardahan ve Batum’u alarak Orta Asya’nın yolunu açmaktır. Hazırlanan planın Kafkas Cephesi’ni ilgilendiren kısımları şöyledir:

Birinci plan, Ağustos 1914 tarihinde hazırlanmıştır. 3’üncü Ordu; 9’uncu Kolordu, 13’üncü Kolordu, 33’üncü Tümen, 2’nci Nizamiye Süvari Tümeni, İhtiyat Süvari Tümenleri ve Erzurum Kalesi Birlikleri, Rusların Doğu Anadolu’yu işgal ihtimaline karşı bu bölgede konuşlandırılacaktır. Görevleri; sınırları korumak, Rusların ilerlemesine karşı koymak ve Rusların Kafkasya’dan asker çekmelerine karşı taarruz ederek engel olmaktır. Süvariler taarruzla ilgili olarak kullanılacak, Erzurum Kalesi savunulacak, emir alınmadıkça Ruslara saldırılmayacaktır.11

İkinci plan, Eylül 1914 tarihinde hazırlanmıştır. 7’nci Kolordu’nun Kafkasya’da görev yapması kararlaştırılmıştır. 13’üncü Kolordu, Van Jandarma Tümeni ile beraber bölgede organize edeceği aşiretleri alarak Azerbaycan üzerinden Kafkasya’nın güneyine konuşlanacaktır. Toplam yedi Kolordu’nun Kafkasya’da görev alması planlanmıştır. 9’uncu Kolordu, Çoruh Vadisi’nden Ardahan’a doğru, geriye kalan beş Kolordu ise Batum ve Poti’ye çıkarılarak Kafkasya hâkimiyet altına alınacaktır.12

İkinci planı hazırlayan Hafız Hakkı Paşa, ekim ayında bir plan daha hazırlamak istemiştir. Ancak Rusların taarruza geçmesiyle bu plan gerçekleşmemiştir.

İlk Rus saldırılarının ardından Zivin, Doğu Beyazıt ve Diyadin kaybedilmiştir. Osmanlı Ordusu, Birinci ve İkinci Köprü Muharebelerinde Rusları durdurmuştur. Rus saldırılarının moralsizliğini üstünden atan Türk ordusu, Enver Paşa’nın Kafkasya’yı fethetme planı çerçevesinde; İran ve Karadeniz’den gönderilecek kuvvetlerle, Rus ordusunun etrafı sarılacak, Teşkilat-ı Mahsusa birlikleri yerli halkı ayaklandıracak ve Ruslar imha edilecektir. Planına sadık kalarak harekete geçen Enver Paşa’nın, 3’üncü Ordu’nun komutanlığını üzerine alarak Ruslara karşı girdiği Sarıkamış Savaşı’nda 9, 10
ve 11’inci Kolordular zorlu arazi koşulları, soğuk, açlık ve tifüs sebebiyle büyük kayıplar vermiştir. 22 Aralık 1914’te başlayan harekâtta, Başkomutan Enver Paşa 150.000 kişilik Türk askeriyle, 160.000 kişilik Rus ordusuna karşı Sarıkamış-Ümraniye güzergâhında ordusuna taarruz emri vermiştir. 19 Ocak 1915 tarihine kadar devam eden taarruzda istenilen neticeyi elde edemeyen 3’üncü Ordu’nun görevi 1915 yılı boyunca sadece Doğu Anadolu’yu savunmak olmuştur.13

Osmanlı Devleti’nin Kafkasya’da İstihbarat Faaliyetleri
1912-1913 tarihlerinden bu tarafa ayrı bir grup hâlinde faaliyetlerde bulunan Teşkilat-ı Mahsusa, Enver Paşa’ya bağlı, giderleri Harbiye Nezareti’nden karşılanan bir istihbarat örgütü olarak çalışmıştır.14 Enver Paşa, örgütün bütün çalışanlarını bir nizamname ile yeniden bir çatı altında toplamış ve Teşkilat-ı Mahsusa’ya 5 Ağustos 1914 tarihinde yayınladığı gizli bir emirle resmî bir kimlik kazandırmıştır.15

Teşkilat-ı Mahsusa’nın ülküsü, İslam Birliği ve Pantürkizm fikirlerine uygun politika ve faaliyetler yürütmektir. Gayesine ulaşmak için bütün İslamları bir bayrak altında toplamak, Türk ırkını siyasi bir birlik içerisinde bulundurmaktır. Bu ülkü ve gaye doğrultusunda ülke içinde ve dışında Osmanlı Devleti’ne zarar verecek yıkıcı ve bölücü unsurlarla mücadele etmeyi görev edinmiştir.

Teşkilatın yöntemleri ise şöyledir: Gayrinizami harp kurallarına uygun düşmana saldırı yapmak, yeraltı unsurları ile halkı kendi ülküsüne ikna ederek yanına çekmek, casusluk ve sabotaj eylemleri ile propaganda ve karşı propaganda, şaşırtma, istihbarat toplama, araziyi lehine kullanma gibi faaliyetleri yürütmektir. Teşkilat-ı Mahsusa; kendi mensuplarının muhabere eksikliğini gidermek, lojistik ihtiyacını temin ile ateş gücü için gerekli silah ve cephaneyi sağlamakla yükümlüdür. Teşkilatın icra edeceği görevler için plan ve harekât emirlerini hazırlamak ise teşkilata üye kurmay subayların görevidir.

Ağustos 1914 ayından itibaren, Teşkilat-ı Mahsusa’nın Kafkasya faaliyetleri kapsamında Cemal Azmi Bey Trabzon Valiliği’ne atanmıştır.16 Yine İttihat ve Terakki içinde etkin olan Doktor Bahattin Şakir Bey ve Mithat Şükrü Erzincan’a gönderilmişlerdir. 9 Ağustos 1914 günü Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olan, ayrıca Karadeniz bölgesinde etkinliğiyle bilinen Topal Osman Ağa, Rusların bölgedeki faaliyetlerini durdurmak, saldırı ve sabotaj yapmak üzere bir çetenin başına getirilmiştir.

Ağustos ayı içerisinde, İttihat ve Terakki Partisi’nin İaşe Nazırı Kara Kemal Bey, Trabzon’a gelen Gürcülerle görüşmeler yaparak onlardan Teşkilat-ı Mahsusa için çalışacak çeteler devşirmek istemiştir. Trabzon’daki Teşkilat-ı Mahsusa lideri Rıza Bey de Gürcülerin Osmanlı Devleti tarafında yer almaları için çalışmalar yapmıştır. Batum’da bir irtibat merkezi açılarak gizli şekilde çalışılmıştır. Gürcülerden etkili bazı kişiler, Osmanlı Devleti’nin bölgede bulunan yetkilileri ile görüşmeler yapmışlar ve yapılan anlaşma üzerine Koç Bey ve Emir Süleyman Beyler Sohum ve Tiflis’te görevlendirilmişlerdir.17

Teşkilat, Kafkasya’ya gönderdiği mensuplarından bölgede oluşabilecek yeni durumlara göre yukarıda görülen çalışma gibi yeni bilgi ve belgeler toplamalarını istemiştir. Bu bilgileri toplarken, Ruslar dışında bölgede yaşayan Müslümanlar ve diğer halktan bilgiler almaya, askerî birliklere sızarak bu bilgileri teyit etmeye çalışacaklardır. İstihbarat toplama görevleri dışında bölge halkını ve Müslümanları Ruslara karşı birleşmeye, karşı durmaya yüreklendirecek ve isteklendireceklerdir.

1914 Yılında Sürdürülen Faaliyetler
Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya’nın karşı ittifaklarda savaşa girmesiyle birlikte, daha önce Kafkasya’da belirlenen bölgelerde teşkilatlanıp konuşlanan Teşkilat-ı Mahsusa çeteleri, Rus Ordusu’na karşı, bazen gayrinizami harp, bazen de cephe savaşı yapmışlardır. Bahattin Şakir Bey’e göre asıl amaç ve yapılması gereken Ruslarla doğrudan savaşmaktır. Teşkilata bağlı kuvvetler savaşın ilk başlarında Sarıkamış hudutlarına gelen Ruslara cepheden saldırarak onları çekilmeye zorlamış ve Osmanlı-Rus Kafkas hududuna kadar ilerleme sağlamışlardır.

Ancak doğrudan cephe savaşları, teşkilatın yöntemlerine uygun değildir. Teşkilatın, Kafkasya’da birliklerin başlarında görevlendirdiği personelin; gayrinizami harp usullerine uygun hareket etmediği, baskın, sabotaj gibi faaliyetlerin yerine düzenli bir ordu gibi cephe savaşını seçtiği görülmüştür. Süleyman Askerî Bey, teşkilatın Ruslara karşı savaşan güçlerinin başında bulunan Rıza Bey’e gönderdiği yazıda; çete savaşı yapmalarını, cephe savaşı yapmalarını istemediklerini, cephe savaşı için gerekli silah ve malzemeyi gönderemeyeceklerini bildirmiştir.

21 Kasım günü, Teşkilat-ı Mahsusa üyesi Galatalı Halil Bey, Rusların boşalttığı Artvin’e girmiştir. Teşkilat-ı Mahsusa Başkanlığı’na Süleyman Askerî Bey’in yerine Halil Bey getirilmiştir. Erzurum’da bulunan bazı subaylar, Rıza Bey’in emrine verilmiştir. Rıza Bey, Ruslarla yaşadığı çatışmalar sonrasında, İstanbul’dan personel ve cephane talep etmiş olup, Halil Bey, Rıza Bey’in isteğine olumlu cevap vermiştir.19

Aralık ayında, Yakup Cemil bölgeye gitmek için hazırlıklara başlamıştır. Binbaşı Halil Bey, Yakup Cemil Bey’in çetesi ile bölgede bulunan diğer kuvvetlere silah, cephane, teçhizat, ilaç, para gibi ihtiyaçları temin maksadıyla; Trabzon Mevkii Komutanlığı, bölgede görevli çete başları, Erzurum Valisi, Osmanlı Bankası ve Hilal-ı Ahmer Cemiyeti ile temasa geçmiş ve yapılması gerekenlerle ilgili teferruatlı talimatlar vermiştir.

Süleyman Askerî Bey’in cephe savaşına karşı çıkması ve Teşkilat Başkanlığı’ndan ayrılmasından sonra gayrinizami harp usullerinden ayrılan birlikler Ruslara karşı doğrudan saldırıya geçerek dönülmez bir hatanın başlangıcını yapmışlardır. Teşkilat-ı Mahsusa tarafından İstanbul’da yapılan çalışmayla kasım ayı sonlarında oluşturulan bir müfreze, gemilerle 9 Aralık’ta Rize’ye ulaşmıştır.20 Müfreze, 3’üncü Ordu’ya bağlı bulunan 10’uncu Kolordu’nun emrine girer. Müfreze, Ardahan’da Rus kuvvetlerine saldırı ve baskınlar yapacak, 24 Aralık’ta Artvin’e hareket edecektir. Aynı gün 10’uncu Kolordu da Oltu’ya girer. Müfrezenin başında bulunan Yarbay Stange’nin verdiği emirle Yalnızçam Geçidi’ni ele geçirmek için taarruza başlanır. Ancak Ruslara üstünlük sağlamak için varmaları gereken tepeye çıkamazlar. Çünkü “O kadar kar vardı ki, şosede bile bir müddet çalışıldıktan sonra piyadeler teker teker geçebilirlerdi.”21 Çetelerin ilk saldırısında, Rus topçusunun ateşi altında milislerin çoğu şehit olur. Kar ve tipiden dolayı da yapılan taarruz başarıya ulaşamadan sonuçlanmıştır.

Rıza Bey’in emrindeki diğer kuvvetler ile Alman subayı olan Yarbay Stange emrinde bulunan kuvvetler, aralık ayı içerisinde Ardahan, Acaralı ve Çürüksü mıntıkalarında yaptıkları operasyonlarda çoğunlukla kış şartlarından dolayı başarısız olmuşlardır. Rıza Bey, 31 Aralık’ta 3’üncü Ordu Komutanlığı’na gönderdiği mesajda, elindeki kuvvetlerle, her türlü imkâna sahip Rus Ordusu önünde mevkilerini ve Artvin-Ardahan yolunu koruma imkânı kalmadığını bildirmiştir.22 1914 yılı Aralık ayı sonlarına doğru Halil Bey, Irak Cephesi’nde görevlendirilmiştir. Boşalan Teşkilat-ı Mahsusa Başkanlığı’na, İstanbul Merkez Komutanlığı görevini de beraber yürütmek üzere Yarbay Cevat Bey atanmıştır.23

1915 Yılında Sürdürülen Faaliyetler
1 Ocak tarihinde, Doktor Bahattin Şakir Bey ve Yakup Cemil Bey müfrezeyle Ardahan’a girerek kuvvetlerini yerleştirdiler.
3 Ocak’ta Yarbay Stange’nin emrindeki müfreze nin mevcudu 47 subay, 2317 asker, 393 hayvan, üç top ve Ruslardan ele geçirdikleri iki makinalı tüfektir.24 Yakup Cemil’in çetesi, Milo (Çoruh) Hudut Taburu’ndan bir bölük, bir dağ topu ile beraber Kütayiş, Şavşat, Ardahan yolu girişinde mevzilenmişlerdir. Sabaha karşı Rus ordusu, önce atlı birlikleri, sonradan topçu ve piyadeleriyle Ardahan’a güneybatı istikametinden saldırmıştır. Akşam üzeri Yakup Cemil’in çetesi ve diğer bölük askerleri birtakım eşyalarını Ardahan’da bırakarak Şavket’e doğru çekilmişlerdir.

4 Ocak günü sabah saatlerinde Ardahan’dan kaçarak Şavket’e varan müfreze, burada toparlanmıştır. Şavket’te toparlanan müfrezeye, Ardanuç kırsalında bulunan ve yükseklikleri 3000 metreyi bulan dağların arasında Gürcistan Kafkasya Bölgesi ile Ardanuç, oradan Tortum, Oltu Yaylası ve Erzurum’a kadar geçişi sağlayan tek yer olan Yalnızçam geçidini tutma görevi verilir. Ancak, Yakup Cemil Bey’in çetesi, Rus saldırısında çok zayiat vermiş ve mevcudu azalmıştır. Yakup Cemil’in bir süre sonra İstanbul’a dönmesi ile yerine Halid Bey atanmıştır. 7 Ocak’ta Ardanuç’a ulaşan müfreze, burada iaşe ve sağlık sorunlarını gidermeye çalışmıştır.

Ocak ayı sonlarında Cevat Bey bölgede Teşkilat-ı Mahsusa kuvvetlerinin silah, cephane, giysi gibi ihtiyaçlarının tespiti maksadıyla sorumlulardan bilgi istemiştir. Cevat Bey, kendisine ulaşan bilgilerden, kuvvetlerin kullandığı üç farklı cins tüfeğin sayısını, kalan cephane miktarını, çetelerin bulunduğu kasabaları ve mevcutlarını tespit etmiştir.

Rusların saldırıları üzerine önce Borçka’ya çekilen Rıza Bey, buranın müdafaa edilemeyeceğini anlayarak Murgul’a çekilmiştir. 15 Şubat tarihinde Rusların Murgul’a yaptıkları saldırılara başarılı bir şekilde karşı konulmuş ve karşı saldırıya geçilmiştir. Ancak, Rusların toplarının üstünlüğü nedeniyle yapılan karşı saldırılarda istenilen başarı elde edilememiştir.25 18 Şubat günü, Gümüşhane’de Ruslarla yapılan çarpışmalarda Binbaşı Halid Bey yaralanmış, birliğini geri çekerek Ardanuç’a gelmiştir.

Mart ayına gelindiğinde Teşkilat-ı Mahsusa kuvvetlerinin durumu istenilen seviyenin uzağındadır. Ruslara karşı birçok cephede alınan başarısızlık nedeniyle işler istenildiği gibi gitmemiştir. Emir komuta ve disiplinde zafiyetler baş göstermiştir. Kafkasya’da vaziyetin tehlikeli bir hâl alması üzerine alınan kararla, Teşkilat-ı Mahsusa birliklerinin düzenli birliklerin emrine alınması maksadıyla Kurmay Yüzbaşı Ali Rıza Trabzon’a gönderilmiş, Üsteğmen Mehmed Ali ve Vasfi Beyler ise Teşkilat-ı Mahsusa emrinde görevlendirilmiştir.26

30 Mart’ta Ruslar Artvin’i işgal etmiştir. Ruslar karşısında alınan başarısız neticeler sonunda çeteler geri çekilmişlerdir. Çetelerden firarlar olmuş, bunlardan yakalananlar Erzurum’da alıkonmuştur.27

7 Nisan günü Trabzon’da Lazistan ve Havalisi Komutanlığı teşkil edilerek, komutanlığına Avni Paşa tayin edilmiştir. Teşkilat-ı Mahsusa kontrolünde bulunan müfrezenin adı Lazistan Müfrezesi olarak değiştirilir ve 3’üncü Ordu’nun emirlerine tabidir. Teşkilat-ı Mahsusa birliklerinin düzenli birliklere dâhil edilmesi ve bir şekle sokulması maksadıyla Kurmay Başkanlığı’na atanan Ali Rıza Bey ise Yarbay Stange’nin emrinde çalışacak, aynı zamanda Teşkilat-ı Mahsusa Alayı’nın komutanlığını yürütecektir.28 29 Nisan günü Teşkilat-ı Mahsusa Alayı’nın 1’inci Taburu kurulmuştur.29 Alayda görevli 12 subay, 2963 asker vardır.

Mayıs ayında Ruslara karşı taarruz planları yapılmıştır. Yapılan birçok atamaya rağmen, Teşkilat-ı Mahsusa Müfrezelerinin sorumlusu olarak görev yapan Yarbay Stange, taarruz için çetelerin kullanılmamasını, bunların firar ettiklerini, düzenli ordunun kullanılmasını tavsiye etmiştir. 3’üncü Ordu, Ruslarla savaşırken üstünlük sağlamak maksadıyla yeni kuvvetlere ihtiyaç duymuştur. 3’üncü Ordu’nun işini kolaylaştırmak maksadıyla Teşkilat-ı Mahsusa birliklerinden oluşan alayın Ruslara saldırması kararlaştırılmıştır. 10 Mayıs günü 3’üncü Ordu karşısındaki Rus kuvvetlerine üstünlük sağlamak için Yarbay Stange’den Ruslara saldırması istenmiştir. Yarbay Stange, verdiği cevapta, henüz kuvvetlerin organizasyonu ile uğraştığını ve ciddi miktarda malzeme sıkıntısı olduğunu belirterek taarruz fikrini reddetmiştir.30

19 Haziran’da Lazistan Müfrezesi mevcudunu artırarak Rus güçlerinin iki katına çıkmıştır. 3’üncü Ordu Komutanı Mahmut Kâmil Paşa bundan yararlanarak Yarbay Stange’den Murgul üzerinden Ardahan’ın güneyinde bulunan Ruslara taarruz etmesini emreder. Yarbay Stange, keşif süresi isteyerek taarruzu geciktirir.

5 Temmuz’da 3’üncü Ordu Komutanı Mahmut Kâmil Paşa keşif yapılmasından sonra taarruz yapılması yönünde sert emirler verir. Ancak Yarbay Stange, taarruzda büyük kayıplar verilebileceği, Milo ve Lazistan Müfrezelerinin eğitim ve disiplinlerinin yetersiz olduğu gibi gerekçelerle savaşa girmez.

7 Ağustos’ta Yarbay Stange’in ayağında felç rahatsızlığı meydana gelmiş ve tedavi maksatlı Trabzon’a gitmiştir. Müfreze Komutanlığı’na Binbaşı Tevfik Bey atanmıştır. Teşkilat-ı Mahsusa Alayı’nın 2’nci Taburu’nda salgın hastalık kendini göstermiş, derhal acil tedbirler alınarak salgın önlenmiştir.

30 Ağustos’ta Teşkilat-ı Mahsusa Alayı’nın mevcudu: 71 Subay, 3508 askerdir. İstanbul Muhafız Komutanı ve Teşkilat Başkanı Yarbay Cevat Bey, alayın lağvedilerek Nizamiye birliklerinin dağıtılacağını öğrenmiş olup, en azından savaşın bitimine kadar göreve devam edilmesi yönünde 3’üncü Ordu Komutanı Mahmut Kâmil Paşa nezdinde girişimlerde bulunmuştur. Cevat Bey’in girişimlerine rağmen 1915 yılının sonuna kadar Teşkilat-ı Mahsusa Alayı’nın görevi sonlandırılarak yeni teşkilatlanması tamamlanacaktır.

1915 yılında Teşkilat-ı Mahsusa’da büyük ümitlerle göreve başlatılan müfreze ve çete komutanlarından Yakup Cemil 22 Şubat’ta, Bahattin Şakir 2 Mart’ta, Rıza Bey 15 Mart’ta, Nail Bey ve sonunda Yarbay Stange 7 Ağustos’ta bölgeden ayrılmıştır. Arzulanan hedeflere varılamamış, arkada başarısızlıkla beraber kayıplar bırakılmıştır.31

Sonuç

Kafkasya’da görev yapmak ve Rusya’ya karşı harekete geçmek zorunluluğu Teşkilat-ı Mahsusa’nın resmî olarak doğmasına yol açmıştır. Teşkilat-ı Mahsusa’nın faaliyete geçtiği ilk cephelerden birisi Kafkas Cephesi olmuştur. Birinci Dünya Savaşı’na giren Osmanlı Devleti, Rus Ordularını oyalama görevini yerine getirerek Almanya’nın amacına
hizmet etmiştir.

Osmanlı Devleti’nin Almanya ile birlikte savaşa girmesinden sonra Teşkilat-ı Mahsusa birliklerinin Kafkasya’da eylemlere başlayarak Rus ordularını meşgul etmeleri planlanmıştır. Teşkilat-ı Mahsusa üyelerinin ise, Kafkasya’ya yapacakları Türk harekâtıyla Büyük Turan Devleti kurma ülküleri vardı.

Teşkilat-ı Mahsusa, Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından önce hazırlıklarını yaptığı Kafkasya’da savaşla beraber planlarını uygulamaya girişmiştir. İlk zamanlarda oluşturulan çetelerle, Rus kuvvetlerine karşı cephe savaşı yapılmak istenilmiştir. Teşkilatın Başkanı Binbaşı Süleyman Askerî Bey, çetelerin Rus ordusuna sabotaj ve baskınlar yapmasını, erzak ve iaşe ulaşımlarının engellenmesini, bölge halkının Ruslara karşı ayaklandırılmasını, dirençli kitleler oluşturulmasını istemiştir. Ancak ana gayesinden sapan teşkilatın birlikleri, savaşta düzenli orduyla birlikte hareket etmek durumunda kalmıştır.

Teşkilat-ı Mahsusa birliklerinin cephe savaşında başarısız olması üzerine bu durumu gidermek ve Süleyman Askerî’nin planladığı gayrinizami harp usullerini uygulamak maksadıyla Yakup Cemil Bey ve Nail Bey gibi kişilerin teşkil ettiği çeteler bölgeye gönderilmiştir. Bu defa da çetelerin başında bulunanların emir komuta dinlemeden, koordinasyonsuz ve plansız bir şekilde hareket ederek Rus kuvvetleri ile savaşmaları ciddi kayıplara yol açmış, malzeme ve personel sıkıntısı yaratmıştır. Bu çeteler, bölgede bulunan 3’üncü Ordu ile anlaşmazlığa düşerek genellikle sıkıntı yaşamışlardır.

1915 yılının şubat ayından başlayarak ağustos ayı sonuna kadar, Teşkilat-ı Mahsusa Müfreze ve Çetelerinin başında bulunanların görevlerini bırakması sonrasında, lağvedilmesi kararlaştırılan birlikler, kısa keşif kolu görevleri dışında başka bir faaliyette bulunmamışlardır.
1915 yılı boyunca Osmanlı Devleti Ordusu ve Teşkilat-ı Mahsusa Müfrezeleri birçok sorunla boğuşup Ruslarla mücadele ederken, Doğu Anadolu’da bağımsız bir devlet kurma hayali kuran Ermeniler ile uğraşmak zorunda kalmışlardır. Ermeniler, Kafkas Cephesi açılmadan önce ve sonrasında kendilerine arka çıkan Rusların yanında yer almış, komitacılık ve casusluk yapmışlar, Türk ordusunu arkadan vurarak Rusların ilerleyişini kolaylaştırmışlardır. Ermeni komitalarınca cephe gerisindeki Müslüman sivil halk da hedef alınmıştır.

Ermenilerin savaş sürerken Doğu Anadolu ve diğer bölgelerde çıkarttıkları isyanların büyümesi, ordunun lojistik ikmaline verdikleri zararların önemli boyutlara çıkması ve Müslümanlara karşı katliamlarını artırarak sürdürmeleri üzerine Ermeni isyancıların faaliyetlerine son vermeleri konusunda öncelikle Rusya ile görüşmeler yapılmış ve Ermenilere uyarılarda bulunulmuştur. Yapılan girişimler ve ikazlardan bir sonuç çıkmayınca, asilerin savaş bölgelerinin dışına sevk edilmeleri kararlaştırılmış ve devlete isyan eden herkesi kapsayan Geçici Sevk ve İskân Kanunu çıkartılmıştır.

Sonuç olarak, Enver Paşa’nın savaş öncesi ihtilal cemiyetleri vasıtasıyla Rusları yıpratarak Kafkasya’da yapılacak Türk harekâtını gerçekleştirip Turan’a giden yolu açma emeli sekteye uğramış ve 1915 yılı sonunda birlikleri, Türk ordularının emrine dağıtılan Teşkilat-ı Mahsusa’nın Kafkasya’daki görevi tamamen sona ermiştir.