Şimdi yükleniyor

Avrupa’da Enerji Krizi ve Balkanlar

93 oguzhan akyener

Avrupa’da Enerji Krizi ve Balkanlar

2021 yılının Eylül ayında yaşanan enerji krizini hatırlarsınız.

Neler olmuştu?

Pandemi döneminde enerji alanında yaşanan rehavet, durağanlaşan büyüme hızı ve özellikle ulaşım gibi sektörlerdeki daralma gibi sebeplerle en çok tüketilen hidrokarbon kaynaklara yönelik yatırımlar sekteye uğramıştı.

IEA (International Energy Agency) gibi kurumların da içinde olduğu birçok uluslararası yapı (hatta G7 liderleri):

  • Bırakın kömür ve petrolü, doğal gaz ve nükleerin dahi devrinin kapandığı,
  • Keşfedilmiş yeni petrol ve doğal gaz sahalarının üretime alınmaması gerektiği,
  • İklim hedefleri doğrultusunda tamamıyla yenilenebilir kaynaklara hızla yönelebileceği doğrultusunda açıklamalarda bulunuyordu.

Fakat pandemi dönemindeki durağanlaşma ve rehavet sona erince ne oldu?

Arz, talebi karşılayamadı ve Asya kömür piyasalarında başlayan dalgalanma küresel LNG piyasalarına sıçradı ve özellikle Avrupa, derin bir enerji krizi ile karşı karşıya kaldı.

O esnada ilgili, tutarsız yorumlarıyla dikkat çeken iklim çığırtkanları sessizliğe bürünüyordu.

Ve ABD’nin iteklemeleri ile Rusya – Ukrayna Savaşı resmen başladı.

Sonrasında ne oldu?

Bütün enerji krizinin maliyeti Rusya’ya çıkartıldı.

Yanlış enerji politikaları izlenmiş olabileceğinden kimse bahsetmiyordu!

Rusya bir anda dünyadaki en büyük şeytan olarak tanımlandı!

AB enerji güvenliği için aslında çok önemli olan Kuzey Akım 2 boru hattı, tam da tamamlanmış ve operasyona başlayacak iken askıya alındı!

ABD, yıllardır diplomatik girişimler ve oluşturduğu lobiler ile inşasına engel olamadığı boru hattının son dakikada rafa kalkmasını sağlamıştı!

Öte yandan yıllardır ülkesinde yaptığı yatırımlar ve (ne hikmetse tam da bu 2021 sonunda tamamlanmış olan) LNG ihracat tesisleri ile birlikte dünyadaki en büyük LNG ihracatçısı olma konumunu elde etti.
ABD’de ortalama bir gaz üreticisi (vergiler hariç) iç piyasada %50’ye yakın kâr edebiliyorken, AB’ye LNG ihracatı sayesinde bu oran %500’lerin üzerine çıkıverdi!

ABD LNG’si, AB’nin derdine derman olmuyordu ve Rus gazını ikame edemezdi ama yine de ABD’nin, kafası iyice karışmış olan AB’yi koltuklarının altına alması için önemliydi.

Bu işin nihayetinde ABD tamamıyla kendisine itaat eden bir AB’yi kıvama getirmiş olacaktı!
Ve 2022 Haziran ile birlikte Kuzey Akım 1 boru hattındaki (makul teknik gerekçeler ile her yıl planlanan) bakım süreci ile birlikte ilgili hattaki sevkiyat azaldı.

AB’de panik havası iyice derinleşti ve Rusya suçlandı.

Fakat Rusya istese bakımı mart ayına çekerek, Ukrayna ve Belarus hatlarını da yine teknik gerekçelerle kapatarak AB’yi gerçek anlamda kilitleyebilirdi!

Lakin (dedikleri gibi doğal gaz ticaretini bir politika argümanı olarak kullanmayı tercih etmediği için) bunu yapmadı.

Yine de suçlandı!

AB’de ise bir panik havası estirildi…

Duş almayın, kravat takmayın vs.

Tabii her hamle piyasalarda daha fazla güvensizliğe ve fiyatların daha da yükselmesine sebep oldu.
Elektrik fiyatları olması gerekenin 12 kat, doğal gaz fiyatları 4 kat, kömür fiyatları 4 kat fazlası seviyelere çıktı.

Enerji yoğunluğu yüksek olan sektörler üretimi başka ülkelere kaydırmaya başladı.
Tabii ki öncelik ABD’ye verildi!

AB içinde artan güvensizlik ve huzursuzluğun yanı sıra, birlikteki Fransa gibi güçlü devletlerin de AB’den ayrılma ile ilgili düşünceleri dikkat çekmeye başladı!

(İngiltere’nin Brexit kararına baktığımızda; yaşanan Pandemi ve sonrasındaki süreçleri çok öncesinden tahmin ederek, buna tam da zamanında karar vermiş olduğu bir kez daha anlaşıldı!)
Öte yandan kömür tüketimi arttı, eski kömür madenleri yeniden açıldı.

Doğal gaz ve nükleer de temiz enerji sınıfına alındı.

İklim lobisi bu arada Rusya’yı suçlamaya devam ediyordu.

Fakat bu lobinin tetiklediği AB liderleri, Rusya’yı sürekli daha da fazla rencide ediyor, en son düzenlenen G7 zirvesinde de Rus petrolü ithalatına tavan fiyat uygulamasının getirilmesi konusundan bahsediyorlardı.
Bu tabii ki Rusya’yı artık kırılma noktasına getirmişti.

Petrol gibi uluslararası bir piyasa sistemine sahip bir ürün için bu minvalde bir politika hem adil hem de uygulanabilir olmayacaktı. Kaldı ki, bu uygulama, arka kapı satışlar ile rahatlıkla delinebilecekti.
Rusya da bunun üzerine (zaten ambargolar nedeniyle bakım – onarım sürecinde sorun yaşadığı) Kuzey Akım 1 boru hattının, yaptırımlar kalkana kadar açılamayacağını dile getirdi.
Bu rest karşısında AB ise Rus gazına da üst fiyat kotası getirilebileceğinden bahsetmeye başladı.
AB’nin bu karşı hamlesi, devreye Putin’in girmesine ve çok daha ağır ve net bir enerji kesintisi konusundaki tehdidin dillendirilmesine sebebiyet verdi.
*
Bu tablo, Avrupa’yı çok daha zor koşulların beklediğini rahatlıkla gösteriyor.

Peki, acaba bu tabloda en çok hangi ülkeler negatif etkileniyor?

Hiç şüphesiz azdan az, çoktan çok gider mantığı ile Almanya bu sürecin en büyük kaybedeni fakat Rus gazına bağımlılık oranı, yetersiz finansal ve lojistik kabiliyetleri gibi durumlar düşünüldüğünde en kırılgan tarafın Balkan ülkeleri olduğu kesin!
*
Gelelim yitik vatan Balkanlara…

Bu coğrafyanın ve hatta ilave olarak İtalya ve Orta-Batı Avrupa’nın da dâhil edilebileceği geniş bir alanın, (2050 yılına kadar doğru adımlar atılırsa) Türkiye üzerinden sevk edilebilecek gazla beslenebileceğini biliyor muydunuz?

Hatta bu opsiyonun, AB için Rus gazından arındırılmış bir süreci mümkün kılacak tek opsiyon olduğunu?
*
TESPAM bünyesinde yaptığımız projeksiyonlar, 2050 yılında eğer doğru yatırımlar ve uygun politik hamleler gerçekleştirilebilirse; Türk dünyası, Irak ve Doğu Akdeniz’den yıllık 200 milyar m³ civarında ilave doğal gaz ihracatı gerçekleştirilebileceğini ortaya koymaktadır.
Arz tarafı bu durumda iken, talep tarafında ise; Balkanlarla başlayıp, Orta-Batı-Kuzey Avrupa’ya doğru uzanan bölgenin Türkiye üzerinden gerçekleştirilebilecek nakil süreciyle 197 milyar m³ civarında bir beslemeye müsait olacağını göstermektedir.
*
İşte bu durumda hem AB hem de Balkanların enerji güvenliği için Türkiye ve Türk dünyası büyük önem ihtiva etmektedir.
Tabii bunun için öncelikle AB’nin oturup makul politikalar izlemeye gayret göstermesi çok önemlidir.
Yoksa kriz sürecinde bencilleşen AB üyeleri sadece kendi çıkarlarını gözetmeye devam ederse, geriye cazip bir birlik de kalmayacaktır!