Şimdi yükleniyor

(Köprübaşı) Gönülden Gönüle (Başpınar’a) Giden Yollara Suikast

gonul topaktas 94

(Köprübaşı) Gönülden Gönüle (Başpınar’a) Giden Yollara Suikast

Trabzon Köprübaşı’nda, Müftü Mustafa Bey ve Fatma Hanım’ın bir oğlu doğdu. İlk göz ağrıları olacak evlatları, tan ağarmadan dünyaya gelmişti. Fatma Hanım, helalinden ak sütüyle Recep’i besledi, sonra yorgunluktan olacak uykuya daldı. Birkaç gün sonra Mustafa Bey, oğlunun kulağına ezan okudu, dua etti ona “Recep” adını koydu. Mutlulukları, sevinçleri aile büyüklerinin hayırlı olsun sözlerine karışıyor, yerini hoş sohbetlere bırakıyordu.

Köprübaşı, etrafı zümrüt yeşili ağaçları, sisli dağları ve puslu serin havasıyla her zaman farklı güzellikler sunar; âdeta insanın yüreğine heyecan ve yaşama sevinci verirdi. Köprübaşı, güzelliklerini zaman denen muammaya saklar; yaratılmışların en yücesi insanoğluna mevsim mevsim hediye ederdi. Böyle bir ortamdan, babası Mustafa Bey’in tayini sebebiyle Recep ve ailesi Milas’a taşınmıştı. Recep, eğitim hayatına Milas’ta devam etmişti. Recep için Milas’a gelmek, Köprübaşı’ndaki arkadaşlarından ayrılmak zor olmuştu. Bu nedenle olacak ki Köprübaşı’ndan gelen her mektupla âdeta yüreği sızlar, ruhu Köprübaşı’na gider, gözlerinden yüreğine dökülen damlalarla ferahlar, Köprübaşı’ndaki yürekleri de ferahlatırdı… Milas da güzeldi ama o, ille de Köprübaşı’nı özler, dilinden düşürmezdi. Köprübaşı’nı arkadaşlarına anlatır, önceki arkadaşlarıyla da mektuplaşırdı. Gidip gelen mektuplar Milas’tan Köprübaşı’na köprü olur; mektuptaki her paragraf, her satır, her hece ve her harfte hasret erir, biter yerini huzura bırakırdı. Köprübaşı’ndan havadislerle Recep şenlenir, ilaç diye önce gözlerine, yüreğine sürer; sonra da öper koklardı. Her bir mektupla memleket hasreti tazelenip, huzur getirirdi. Kaynağı Köprübaşı ve pınarları olan bu berrak hisleri zamanla olgunlaşıp, yüreğinde halisane duygularla harmanlanacak, demlenecek; bir gün bir köy meydanında veya bir köy kahvesinde cesur sözlere, projelere ve işlere dönüşecektir…

Fatma Hanım’ın Recep’ten sonra da evlatları olmuştu. Günler haftaları, aylar yılları kovalarken günlük telaşlarla dolu hayatın içinde çocuklar büyümüştü. Beş kardeşin en büyüğü ve ağabeyleri Recep, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş, evlenmiş, kısa süre sonra da Recep, 1968’de Aydın iline maiyet memuru, yani kaymakam vekili olarak atanmıştı. 1971-1984 tarihleri arasında kaymakamlık, daha sonra da 2003 tarihine kadar değişik illerde valilik görevinde bulunmuştu.

Recep Yazıcıoğlu, çalıştığı her ilçe ve ilde açık sözlü, çalışkan, insanların sorunlarını dinleyen ve önemseyen, sorunları çözmeye çalışan, vatan ve millet sevdası ile halkın kalbini feth etmiş, halkın takdirine mazhar olmuş, basının ve medyanın da ilgisini çekmişti. Bu durum, bazı menfaat çevrelerinin içten içe onu istemediği, onunla ters düştüğü, hatta zıtlaştığı biri hâline getirmişti.

Çalıştığı yerlerde acil ihtiyaç olursa uzayıp giden yazışmalara tahammül edemiyor, çalıştığı ilin ileri gelenlerinin desteğini alıyor, yetkisi çerçevesinde işleri başlatıyor, yazışmalar gecikse dahi iş yarılanmış veya bitmiş oluyordu. Hazırladığı projelerle halkın sorunlarına çare oluyor ve her şeyi devletten beklemenin yanlış olduğunu, herkesin elini taşın altına koymasını istiyor ve bekliyordu. Kısacası devletten ve halktan aldığı destekle tez zamanda cesur kararlar alıyor, işleri kısa zamanda hallediyor, halkın güvenini kazanıyordu. Değişen dünyaya yetişebilmek için bürokrasinin azaltılması, sistemin değişmesi anlayışı ile cesur sözler ediyordu. Elini taşın altına koymak bir yana âdeta canını taşın altına koyuyor, gözü pek vali hiçbir şeyden çekinmiyordu. Vali Bey; çalışkan, prensip sahibi, aynı zamanda en genç vali olarak; çalışmaları, sözleri, fikirleri, projeleri, doğa sporlarına olan ilgisi Ankara’nın ve Türkiye’nin her zaman dikkatini üzerine çekiyor, sık sık medyada ve basında konu ediliyordu. Hoşgörü ve alçakgönüllü kişiliğiyle, milletin ve ailesinin âdeta sevgilisi olmuştu. Köprübaşı’nın evladı Vali Recep Bey, etkilendiği kişiliklerden biri olan Osmanlı Aydın Valisi Atçalı’yı, katıldığı bir televizyon programında şöyle anlatıyordu:

“Biliyorsunuz… Atçalı Kel Mehmet, 1826 yılında buraya (Aydın) vali olur. O zaman, Aydın’a Denizli de bağlı… Muğla, İzmir… Hepsi buraya bağlı… Adam, bölge valisi gibi…

…Ve bir yıldan aşkın bir süre, burada, adaletle hükmeder. İmzası ilginçtir… Hani… Malum… Herkesin bildiği şey ‘Vali-i Vilayet, Hademe-i Devlet Atçalı Kel Mehmet’

‘Hademe-i Devlet’ ne demek? ‘Devletin hademesiyim.’ diyor, ‘hizmetçisiyim’ diyor.”1
Vali Recep Bey, valilikteki ve çalıştığı yerlerde personel ve memurlarla toplantılar düzenliyor, yaşanmış bir sorunun tekrar etmemesi için sorun doğmadan çözüm yollarını anlatıyor, böylece olabilecek sorunları önleyebiliyordu. Örneğin, tüm valilik çalışanlarına; vatandaş valiliğe geldiğinde nasıl davranılması gerektiğini, vatandaşın karşılanması, dinlenilmesi, sorununa çare aranması gibi durumları inceden inceye anlatıyor, örnekleriyle pekiştiriyordu. Vatana ve millete olan sevdasını, herkesin yüreğine renk renk, çiçek çiçek, nakış nakış işliyor, bunla da kalmıyor çözülmesin diye bir de kördüğüm atıyordu. Vali Recep Bey, yüreğindeki halka hizmet aşkını, zihnindeki hizmet sevdasını, tüm çalışanların yüreğine nakış nakış işliyordu. Bu güzel canlı ve renkli nakış, çalışanların yüreğinde görev olup, proje olup, ilgi olup, sevgiyle beraber halkın yüreğindeki kendini anlatma çabası içinde saklı ince sızıyı anlayabiliyordu. Bu hizmet anlayışı özverili çalışmalar sonunda başarılara dönüşüyor, kısa zamanda halledilen işler halkın kendini güvende hissetmesini sağlıyor, halkla karşılıklı saygı ve minnete dönüşüyordu.

Vatandaşın işlerini yavaşlatmak, engellemek ve geciktirmek, bugün git yarın gel demek, işleri savsaklamak, mesai saatlerine uymamak, hiç istemediği durumların başında gelir ve bunun yaşanmasına izin vermezdi. Vali Recep Bey makam kapısını halka açıyor, vatandaşın devlete her zaman ulaşabilmesi, sorunlarını iletebilmesinin yolunu açıyor, sorunların tez zamanda çözümlenmesi için elinden gelen çabayı gösteriyordu. Çalışanların da buna uygun davranması gerektiğini sıkça vurguluyordu. İnsanların, “Allah sizden razı olsun.” dualarıyla mutlu oluyor, “Bu sözleri bana yeter.” diyor, yorgunluğunu unutuyordu. Vali Bey, çalışmalarıyla halkın gönlünde âdeta taht kurmuş, dualar almıştır.

Vali Recep Bey, milletin sorunlarına çözümü için projeler düşünüyor, konunun uzmanını buluyor, tamamlama gayretiyle yazışmalarla çözüme gidiyordu. Halka açık kapısından vatandaşlar âdeta dertleriyle ve sorunlarıyla girer, orada bırakıp çıkarlardı.

Kısacası o, halkın kararan yüreğindeki olumsuzlukları umuda, umudu hayata çeviriyor; terör kurşunlarından kuşların bile öldüğü, çocukların dahi teröre malzeme olduğu günlerde, halka hizmetleriyle umuda ve sevgiye, takdire dönüşüyordu. Bu durumu çalışanlara sabırla, içtenlikle anlatıyor, öğretiyor, öğütlüyor ve uygulatıyordu.

Terörün kucağındaki insanlar sabun köpüğü gibi köpürüp köpürüp kaybolurken, Vali Recep Bey gibi büyük insanlar, hayatlarının namlunun ucunda olduğunu bilse bile kocaman yüreği, cesareti, eğilmez, bükülmez kişilikleriyle âdeta çelikten bir duvar olup bir anlık bile olsa acizliğe izin vermez, vatanının milletinin yanında olmayı bilirdi. Hayatı boyunca çalışma azim ve kararlılığı içinde olan Vali Bey, gerektiğinde sert çıkışları olan, doğruluk, bilgelik, tecrübe ve donanımın yanında doğa sporlarını çok sever, bunun yaygınlaşmasına da öncülük ederdi.

Bir gün akşam, çok sevdiği ve “Tektanem” dediği hanımıyla uzun uzun dertleştiler. Şöyle der:
“Yarın Ankara’ya gidiyorum, vardığımda sizleri ararım. Kendine ve çocuklara dikkat et. Bugünlerde basın aleyhimde olmamış şeyleri olmuş gibi yazıp çiziyor. Arkalarında bir güç var, emniyet henüz bulamadı. Allah korusun neredeyse milleti bile inandıracaklar, bunlar ağız birliği yapmış gibi aralıksız beni karalamaya, yıpratmaya, itibarımla oynamaya devam ediyorlar… Canım sıkılıyor… Tektanem!”

Sabah erkenden kalkıp abdestini aldı, namazını kıldı, evden çıkmadan Tektane’sini ve evlatlarını öptü, onları Allah’a emanet etti, ailesine döndü bir kez daha baktı, ailesinden dua istedi ve bindiği araba uzaklaştı gitti… İçinde garip bir sızı vardı Vali Bey’in. Tektane’sini ve çocukları daha ayrılırken bile özlüyordu… Denizli’den yola çıkmıştı artık…

İşleriyle ilgilenen hanımı bir yandan da televizyondan haber diniliyordu. Televizyonlarda, Vali Recep Yazıcıoğlu’nun, Ankara yakınlarında trafik kazası geçirdiğini ve hastaneye kaldırıldığını söylüyordu… Haberi duyan eşi bayılmış, çok sonra kendine gelmişti. Eşi Vali Recep Bey ile son akşamdaki konuşmalarını hatırladı, hıçkıra hıçkıra ağladı, ağladı… Kendini toparlayınca Vali Bey’in yanına gitti. Vali Bey’in 4 Eylül’de beyin ölümü gerçekleşti… 8 Eylül’de Hakk’ın rahmetine kavuştu… Haber, medya ve basında yer aldı… 2003 yılının 8 Eylül’ü, Vali Recep Bey’i Tektane’sinden ve evlatlarından ayırıp, bu dünyadan aldı götürdü…
Vali Bey’i son yolculuğuna, törene katılan büyük bir kalabalık yolculadı. Tektane’si, ve çocukları hemen ardında yürüdü ve toprağa verdiler. Vali Bey’e verdiği sözdeki gibi Tektanesi, eşi için, evlatları için, kendisi için dik duruyor, başını asla eğmiyor, sakinliğini koruyordu…

Vali Recep Yazıcıoğlu ve daha nice Yazıcıoğlular, sevdiklerini geride bıraktı; teröre, bilinmez bulunmaz kişilerin suikastlarına kurban gitti. Failler ise içinde hiçbir acı hissetmeden, elini kolunu sallaya sallaya hayatlarına devam ettiler…

Vali Yazıcıoğlu, yaptığı işlerde Türk devlet geleneğinde var olduğu üzere istişare eder, aklın akıldan üstün olabileceğini bilir, herkesin fikrini alır, işlere öyle başlardı. Vali Bey’in samimiyeti, çalışkanlığı ve başarıları, onu kıskanılacak biri yapmış; izin vermediği ruhsatlar ve benzer durumlar onun hayatına mı mal olmuştur bilinmez… Açıklığa kavuşturulamayan suikastla hayata veda eden çok değerli Valimiz ve büyüklerimiz gibi hepimiz de biliriz ki vatanımızın ve milletimizin bekası söz konusuysa hiçbir Türk evladı şehadet şerbetini içmekten imtina etmez, tereddüt etmez…

Onun içindir ki; Köprübaşı’nda doğan bir yiğit, Başpınar Köprüsü’nü gönülleri kavuşturmak için kurmuştur. İnsanları sadece kavuşturmakla kalmaz, gönülden gönüle köprüleri temsil eder. Başpınar Köprüsü, sadece Kemaliye’de değil tüm Türkiye’dedir. Vali Bey, Türk milletindeki gönülleri birleştirmeye devam etmektedir. Bizler, Recep Yazıcıoğlu ismini her duyduğumuzda, temelinde sevgi saygı olan gönül köprülerimiz sağlamlaşır, birliğimiz ve dirliğimiz güçlenir. Vali Recep Yazıcıoğlu’nun bizlere duyduğu sevgiye cevaben; saygı, minnet ve rahmet duygularımız dua olup, arşıâlâya yükselir…


Kaynakça:

  1. Yazıcıoğlu/, Muhammet Negiz/Ocak-2021 / Kendi Dilinden Vali Recep. https://www.muharrembalci.com/ornekkisi/316.pdf/Kendi Dilinden Vali Recep Yazıcıoğlu. 2021.