Şimdi yükleniyor

Kırım Tatar Edebiyatından Yapraklar

89 isilay sava

Kırım Tatar Edebiyatından Yapraklar

1-Hanlık Dönemi
Gazâyî (Ö. 1016/1607)

Devlet Giray Han’ın oğlu ve İslâm Giray Han’ın kardeşi Bora Gazi Giray Han’dır. Bora Gazi Giray; mert, kahraman, fazilet sahibi, ilim ve edebiyata düşkün bir kimse olarak tanınmış; Türkçe yanında Arapça ve Farsça şiir ve yazılar yazmıştır. Osmanlı Türkçesi yanında, Kırım Tatarcası ile yazdığı şiirleri de bulunmakta, hattatlığı ile de bilinmektedir. Aynı zamanda müzisyen olup her türlü çalgıyı çalabildiği kaydedilmiştir. Bayatîaraban Peşrevi, Hüzzam Peşrevi, Mahur Peşrevi ve saz semaisi gibi pek çok besteleri bulunmaktadır.
Eserleri: 1. Divançe: İ. Hikmet Ertaylan tarafından yayımlanmıştır (Gazi Geray Han, Hayatı ve Eserleri, İst. 1958, s. 65-89). 2. Gül ü Bülbül: Fuzûlî’nin Beng ü Bâde’sine nazire olan bir Mesnevî’dir. Kırım Tatarcası ile yazılmıştır. 3. Mektuplar: Hoca Sadeddin Efendi, Ganizâde Nâdiri ve Kefeli Hüseyin Efendi’ye yazdığı manzum ve mensur Arapça, Türkçe mektupları olduğu bilinmektedir. (TDTEA 1999: 251, 255)

Gazel (VIII)
Râyete meyi iderüz kâmet-i dil-cû yerine
Tuğa dil bağlamışuz kâkül-i hoş-bû yerine
Gönül alıcı boy yerine sancak direğine meyi ederiz.
Hoş kokulu kâkül yerine tuğa gönül bağlamışız.

Heves-i tîr ü keman çıkmadı dilden asla
Nâvek-i gamze-i dil-sûz ile ebru yerine.
Gönül yakıcı bakış oku ve kaş yerine,
Ok ve kılıç hevesi gönülden asla çıkmadı.

Sürerüz tîğimüzün zevk u safâsm her dem
Sîm-tenlerle olan lezzet-i pehlû yerine
Gümüş tenlilerle olan sarılma lezzeti yerine
Her zaman kılıcımızın zevk ve safasını süreriz.

Gerden-i tevsen-i zîbâda kutâs-ı dil-bend
Bağladı gönlümüzi zülf ile gîsû yerine
Gönlümüzü, sevgilinin zülüf ve saçları yerine, güzel bir atın boynundaki gönül alıcı kutâs bağladı. Kutâs, atların boyunlarına süs için takılan deniz öküzü, yahut Hüâ dağlarında yaşayan bir öküz kuyruğu ve bu kuyruk rengindeki kumaştır.

Severüz esb-i hüner-mend-i sabâ-reftârı
Bir perî-şekl sanem bir gözi âhû yerine.
Biz, peri şeklinde ahu gözlü bir güzel yerine,
Sabah rüzgârı yürüyüşlü hünerli atı severiz.

Hanlık Sonrası Yazılı Edebiyat

Numan Çelebi Cihan
(Or, 1885 – Akyar, 1918)

1885’te Kırım’ın Orkapı tarafında Sonak Köyü’nde doğmuş, 1908-1916 seneleri arasında İstanbul ve St. Petersburg’da tahsil görmüş, 1908’de Cafer Seydahmet ve daha başka Kırım Tatar gençleri ile birlikte İstanbul’da “Kırım Talebe Cemiyeti”ni tesis etmiş, 1917’de Kırım Müftüsü seçilmiş (KURTNEZİR 2000: 45); daha sonra da 9 Aralık 1917’de toplanan Kırım Tatar Millî Kurultayı’nın üyeleri tarafından seçilerek Kırım Tatar Hükûmeti’nin başkanı olmuş ve ne yazık ki 1918 yılında Bolşevikler tarafından yakalanarak idam edilmiştir. (KIRIMLI 1996: 250-251) Numan Çelebi CİHAN’dan iki örnek, aşağıda sunulmuştur:

SAVLIQMAN QAL TATARLIQ
Savlıqman qal tatarlıq, men ketem cenkke,
Atımnın başı aylandı ahıretbetke.
Senin içün çalıştım, sensiz öldim,
Bilmem nasıl kirermen boş cennetke.
Senden tuvdı gönlümde sağlam şavle;
Qalbime de qızğın küç senden kele.
Qarsanbalar qarşılap, qazalar atlap,
Yıldızlarğa yüksel de uç, avele!
Avdarılğan avutlar, tamuğlar taşqan,
Bu işlerge biz tügül, melekler şaşqan.
Qırpalanğan menlikler, horlanğan qızlar,
Balasın taşlap anaylar çöllerge qaçqan!
Arqama baqsam, aq ömür, aldımda” – ölüm,
Köp uzamaz belleymen qaranğı cohm.
Qaranğıdan xavf etmey, kölgeden qorqmay,
Sofi nefeste Vatan dep uzanır qolımı!

SAĞLIKLA KAL TATARLIK
Sağlıkla kal Tatar halkı, ben gidiyorum cenge,
Atımın başı çevrildi ahiret tarafına.
Senin için çalıştım, sensiz öldüm,
Bilmem nasıl girerim boş cennete.
Senden doğdu gönlümden sağlam ışık;
Kalbime de kızgın güç senden gelir.
Zorluklarla karşılaşıp, kazaları atlatıp,
Yıldızlara yüksel de uç, havalan!
Yıkılmış semerler, cehennem taşmış,
Bu işlere biz değil, melekler şaşmış.
Hırpalanmış benlikler, horlanmış kızlar,
Yavrusunu bırakıp analar çöllere kaçmış!
Ardıma bakarsam ak ömür, önümde ölüm,
Çok uzamaz sanırım karanlık yolum.
Karanlıktan ürkmeden, gölgeden korkmadan,
Son nefeste Vatan diyerek uzanır elim!

Kırım Tatar Edebiyatı’nda onun eşsiz bir yerde bulunmasını sağlayan ise 1917’de yazdığı “Ant Etkenmen (Ant Etmişim)” şiiridir. Bu şiir, daha onun sağlığında halk tarafından bestelenmiş (CİHAN 2002: 17), 9 Aralık 1917’de toplanan Kırım Tatar Millî Kurultayı’ında Millî Marş olarak okunmuştur. (KIRIMER 1993: 242).

Ant Etkenmen!

Ant etkenmen, söz bergemen millet içün ölmeğe,
Bilip, körip milletemin közyaşını silmeğe.
Bilmey, körmey bin yaşasam, qurultaylı han bolsam,
Yine bir kün mezarcılar kelir meni kömmege!…
Ant Etmişim!
Ant etmişim, söz vermişim millet için ölmeye,
Bilip, görüp milletimin gözyaşını silmeye.
Bilmeden, görmeden bin (yıl) yaşasam, kurultaylı han olsam,
Gene bir gün mezarcılar gelir beni gömmeye!
Ant etkenmen tatarların yarasını sarmağa,
Nasıl bolsun bu zavallı qardaşlarım çürüsin?!
Onlar içün ökünmesem, qayğırmasam, yanmasam,
Yüreğimde qara qanlar qaynamasın, qurusın!
Ant etmişim Tatarların yarasını sarmaya,
Nasıl olsun bu zavallı kardeşlerim çürüsünl!
Onlar için üzülmezsem, kaygılanmazsam, yanmazsam,
Yüreğimde kara kanlar kaynamasın, kurusun!

Ant etkenmen, söz bergenmen millet içün ölmeğe,
Bilip, körip milletemin közyaşını silmeğe.
Bilmey, körmey bin yaşasam, qurultaylı han bolsam,
Yene bir kün mezarcılar kelir meni kömmege!…
Ant etmişim, söz vermişim millet için ölmeye,
Bilip, görüp milletimin gözyaşını silmeye.
Bilmeden, görmeden bin (yıl) yaşasam, kurultaylı han olsam,
Gene bir gün mezarcılar gelir beni gömmeye!
Ant etkenmen şu qaranğı yurtqa şavle serpmeğe,
Nasıl olsm eki qardaş bir-birini körmesin?
Bunı körip busanmasam, muğaymasam, yanmasam
Közlerimden aqqan yaşlar derya deniz qan dolsm!
Ant etmişim şu karanlık yurda ışık saçmaya,
Nasıl olur da, iki kardeş birbirini görmesin?
Bunu görüp bunalmazsam, üzülmezsem, yanmazsam,
Gözlerimden akan yaşlar derya deniz kan dolsun!
Ant etkenmen, söz bergenmen millet içün ölmeğe,
Bilip, körip milletimin közyaşını silmeğe.
Bilmey, körmey bin yaşasam, qurultayh han bolsam,
Yene bir kün mezarcılar kelir meni kömmege!
Ant etmişim, söz vermişim millet için ölmeye,
Bilip, görüp milletimin gözyaşını silmeye.
Bilmeden, görmeden bin (yıl) yaşasam, kurultaylı han olsam,
Gene bir gün mezarcılar gelir beni gömmeye!

Bekir Çobanzâde
(Kefe, 1891 – 1938)

1893 yılında Kefe bölgesinin Argın Köyü’nde doğan Bekir Çobanzâde, ilkokulunu köy okulunda, ortaokulunu ise Karasubazar’daki rüşdiyede tamamlamış, 1909’da İstanbul’a giderek “Sultaniye” medresesinde okumaya başlamıştır. 1914’te I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla vatanı Kırım’a geri dönmüş, 1915’te Odessa’ya giderek buradaki enstitülerden birisinde Rusça eğitim görmüştür. 1916 yılında Macaristan’a gönderilmiş, Bükreş’teki üniversitenin Şark dilleri bölümüne girmiş ve XIII. yüzyıla ait “Kodeks Kumanikus” isimli “Kumanların Dua Kitabı” üzerinde çalışmaya başlamıştır. 1919 yılında bu konuda doktorasını vererek Profesör Doktor unvanını kazanmıştır. Bir süre Bükreş ve Lozan üniversitelerinde çalışmış, 1920’de ise Kırım’a geri dönerek, Totayköy’deki Pedagoji Yüksekokulu’nda öğretmenlik yapmıştır. 1922’de Kırım Üniversitesi’nin Şark Bölümü’nde işe başlamış, 1924’ten itibaren soykırıma uğratılıncaya kadar ise Azerbaycan’da üniversitede çalışmıştır. Döneminin en önemli Türkşinaslarından olup, onlarca bilimsel makale ve kitap neşretmiştir. Şiirlerinin büyük kısmı; 1928’de Akmescit’te basılan “Boran” isimli şiir kitabında, 1935 yılında Romanya’da çıkan “Kırım Şiirleri” kitabında, 1955’te İstanbul’da Battal Taymas tarafından derlenerek hazırlanan “Qırımlı Bekir Coban-Zade’nin Şiirleri” isimli kitabında ve 1971 yılında Taşkent’te basılan “Şiirler” kitabında okuruna ulaşmıştır (TDTEA 1999: 413). Azarbeycan’da bulunduğu yıllarda ağır takip ve baskıya maruz kalmış, hakkında suçlamalar artmış, 1937’de sorguya çekilmiş, işkenceler görmüş, mahkemesinde Sovyetler tarafından suçlu bulunup 13 Ekim 1937’de kurşuna dizilmiştir. Başka bir görüş de onun kurşuna dizilmeyip tutuklanarak Sibirya’ya sürgüne gönderildiği yöndedir. (OTAR 1999:21-22)

TUVĞAN TİL1
Seni men Qırımda, Qazanda taptım,
Cüregim qaynağan, taşqanda taptım…

Cat elde muğayıp, açınıp cürgende,
Ümütim, hayalım şay tüşip cürgende,

Moynuña sarıldım, dertimni aytıp,
Bir güzel sözüñmen özüme qaytıp…

Cırlarıñ bolmasa, maneñ bolmasa,
‘’Curt’’ degen sözüñmen cürek tolmasa,

Ah, nasıl cürermen ğurbet yaqlarda,
Tanışsız, bilişsiz yat soqaqlarda?..

Bilmiymen – türükmi, tatarmı adıñ,
Bek yaman tatlısıñ, Tañrıdan tadıñ.

Türük de, tatar da seniñ sözleriñ,
Ekisi eki çift muñlu közleriñ…

Viyana ögünde, Qazaq içinde
Barabar cırladıq Hindlerde, Çinde…

Añlasın bir seni, duşman da süyer,
Bir canıq sözüñmen cüregi iyer…

İstiymen özüñni her yaqta körmek,
Her yerde inciñden destanlar örmek…

Quşlarğa, qaşqırğa üyretsem seni,
Sen bolsañ öksüzniñ köñülden süygeni.

Camige, mihrapqa, sarayğa kirseñ,
Deñizler, çöllerniñ çetine erseñ…

Seniñmen duşmanğa yarlıqlar yazsam,
Qaruvlı sözüñmen köñlüni qazsam…

Qabrimde melekler sorğu sorasa,
Azrail tilimni biñ kere torasa, –

‘’Öz tuvğan tilimde ayt mağa!’’ dermen,
Öz tuvğan tilimde cırlap ölermen…

Köñlümni qayğılar kemirip turğanda,
Halqımnı tınışsız yıldızı urğanda,

Tuvğan til, – başqası aqlıma kelmey,
Bir büyük sırımsıñ, duşmanlar bilmey…

ANA DİL2

Seni ben Kırım’da, Kazan’da buldum,
Yüreğim kaynarken, taşarken buldum…

Yâd elde üzülüp, acıyla yaşarken,
Ümüdim, hayalim yıkılıp çürürken,

Boynuna sarıldım, derdimi söyleyip,
Bir güzel sözünle kendime gelip…

Türkülerin olmasa, manilerin olmasa,
‘’Yurt’’ denen sözüle yürek dolmasa,

Ah, nasıl yaşarım gurbet ellerde,
Tanmadığım, bilmediğim yâd sokaklarda?…

Bilmiyorum Türk mü, Tatar mı adın,
Çok tatlısın, Tanrı’dan tadın.

Türk de, Tatar da senin sözlerin,
İkisi iki çift hüzünlü gözlerin…

Viyana önünde, Kazak içinde
Beraber türkü söyledik Hindlerde, Çin’de…

Anlasa bir seni, düşman da sever,
Bir yanık sözünle yüreği yumuşar.

İstiyorum seni her yerde görmek,
Her yerde incinden destanlar örmek…

Kuşlara, kurtlara öğretsem seni,
Sen olsan öksüzün gönülden seveni.

Camiye, mihraba, saraya girsen,
Denizlerin, çöllerin sınırına varsan…

Seninle düşmana yarlıklar (fermanlar) yazsam,
Güçlü sözünle gönlünü kazsam…

Kabrimde melekler soru sorsa,
Azrail dilimi bin kere doğrasa

‘’Öz (kendi) ana dilimde konuş bana!’’ derim,
Öz (kendi) ana dilimde şarkı söyleyip ölürüm…

Gönlümü kaygılar kemirip durduğunda,
Halkımı beklenmedik yıldızı vurduğunda,

Ana dil, başkası aklıma gelmiyor,
Bir büyük sırrımsın, düşmanlar bilmiyor…

Şakir Selim (1942-2008)

Sürgündeki Kırım Tatar Edebiyatı’nın canlanmasında önemli isimlerden biri de, 18 Mayıs 1944’te Kırım Tatarlarının topyekûn, vatanları Kırım’dan Özbekistan’a ve Sibirya’ya sürülmelerinden iki yıl önce 1942’de Kırım’da dünyaya gelen ve sürgün yerleri olan Özbekistan’da yetişen Şakir Selim’dir. Kırım Tatar Edebiyatı’nın Sürgünlük ve Vatan Kırım’a Avdet Devri şair, yazar ve aktivistlerinden olan Şakir Selim, tarihinin büyük bir kısmında baskı ve zulüm altında kalan, dili, kimliği ve benliği unutturulmaya çalışılan bir Türk boyunun evladıdır.

66 yıllık ömrüne 7 şiir, 1 hatıra, 6 editörlük (editörlüğünü üstlendiği edebî şahsiyetler ve hayatlarını içeren kitap) olmak üzere 14 kitap; dünya edebiyatçılarından şiir ve tiyatro örneklerini içeren 14 ayrı çeviri metni, 13 edebî makale, 4 ödül sığdırmış olan şair; bunların yanında bir dönem Kırım Tatar Millî Meclisi’nin üyeliği görevini üstlenmiş ve 1997 yılından itibaren “Yıldız” dergisinin baş redaktörü olarak çalışmış, hastalığı sebebiyle bu görevinden ayrılsa da Kırım Tatar Yazarlar Biriliği’nin fahri başkanlığı ve Avrasya Yazarlar Birliği’nin fahri üyeliğini 18 Kasım 2008’de Kırım’da vefat edene kadar sürdürmüştür.

Kıbrıs’ta ve Ankara’da düzenlenen “Türk Dünyası Şairleri Şöleni”nde Arif Nihat Asya Ödülü’nü kazanmış, 1995’te Sudak-Kefe vakaları3 için “Yaralanan Türküler” isimli şiirini kaleme almıştır. Onun bu şiiri, Server Kakura tarafından bestelenmiş, şiir, Kırım’da meşhur sanatçı Rüstem Memedov tarafından icra edilmiştir.4