Şimdi yükleniyor

Göç İdaresi Süreçleri Üzerine Bir Değerlendirme

90 oguzhan akyener

Göç İdaresi Süreçleri Üzerine Bir Değerlendirme

Ülke olarak gerçekten de çok büyük bir düzensiz göçmen/sığınmacı niteliğindeki nüfusa ev sahipliği yapıyoruz. Devlet kurumlarımızın açıkladığı resmî verilere ek olarak, kayıt dışı statüdeki yabancı uyruklu sayılarındaki artış oranları ve belirsizlikler de bu bağlamda analizler yapmayı ve politikalar üretebilmeyi hiç şüphesiz daha da zor bir hâle getiriyor.
Öte taraftan mevcut veri paketleri de, tutarlı analizler gerçekleştirebilmek için bir hayli yetersiz kalıyor.
*
Şimdi mevcut tabloyu daha iyi anlayabilmek için gelin bazı resmî açıklamaları yorumlamaya çalışalım. Bunun için öncelikle son dönemlerde resmî kurumların temsilcileri tarafından ilan edilen bazı rakamlara bakalım:

  • Mayıs 2022 itibarı ile geçici koruma statüsünde (Suriyelilerle birlikte) Türkiye’de toplam 5,6 milyon civarında kayıtlı yabancı uyruklu kişi yaşamaktadır.
  • Kayıtlı Suriyeli sayısı 3,8 milyon civarındadır. Bu rakamın sadece ortalama 51 bini geçici barınma merkezlerinde kontrollü bir ortamda ikamet etmektedir.
  • Bu kayıtlı rakamın neredeyse yarısı, 3 ilimize (İstanbul, Gaziantep, Hatay) dağılmış durumdadır. Hatay’da kayıtlı mülteci sayısı neredeyse mevcut resmî il nüfusunun %20’sine ulaşmıştır. Hatta Kilis’te bu oran yarı yarıya yaklaşmıştır.
  • 2011 ile 2019 yılları arasında Türkiye’de doğan Suriyeli bebek sayısı yaklaşık yarım milyon civarındadır. Bu rakamın yaklaşık %13’ü vatandaşlık kazanmıştır.
  • Kayıtlı Suriyeli nüfusun genel nüfusa oranı %4,3 civarındadır.
  • Türkiye’deki ortalama nüfus artış oranı %1,2 civarındadır.
  • Türkiye’de 2011 ile 2019 yılları arasında nüfus, yaklaşık olarak 9 milyon civarında artmıştır. Bu bağlamda doğum oranları (azalış trendi ile birlikte) %1,6 civarındadır.
  • Mart 2022 tarihi itibarı ile seçimlerde oy kullanabilecek Suriyeli nüfus 110 bin civarındadır.
  • Ülkesine dönen Suriyeli nüfus yarım milyon civarındadır.
  • Asayiş sorunları sebebiyle sınır dışı edilen Suriyeli sayısı 20 bin civarındadır.
  • Çalışma izni verilen Suriyeli sayısı 31 bin civarındadır.
  • 780 bin civarında Suriyeli (yaklaşık 50 bini üniversitelerde), devletin eğitim kurumlarında eğitim almaktadır. Yaklaşık yarım milyon Suriyeli çocuk da eğitim alma yaşında olmasına rağmen okula gitmemektedir.
    *
    Şimdi gelin yukarıdaki rakamları yorumlayalım.
  • Kayıtlı yabancı uyruklu sayısı, toplam Türkiye nüfusunun %6,6’sı civarındadır. Mevcut kayıtlı sayıya ek olarak, “kayıtlı sayının en az bir yarısı kadar da kayıtsız nüfus olabileceği” varsayımı üzerinden bir güncelleme yapılırsa, bu oran (8,4 milyona erişen toplam kayıtlı ve kayıt dışı yabancı uyruklu olduğu varsayımı ile) %10’a ulaşmaktadır.
  • 3,8 milyonluk kayıtlı Suriyeli sayısı da aynı oranda kayıtsız olduğu varsayımı ile yeniden hesaplanırsa, toplam Türkiye nüfusunun %6,7’si oranında Suriyelinin ülkemizde yaşadığı tahmin edilebilecektir.
  • Kontrollü bir şekilde geçici barınma merkezinde ikamet eden kayıtlı Suriyeli oranı %1,3 civarındadır. Tabii bu senaryodaki kayıt dışı kısım da dikkate alındığında bu oran %0,9’a düşmektedir.
  • Kayıtlı rakamın önemli bir bölümünün üç ilimize dağılmış olması, ilgili illerdeki demografik ve sosyo-ekonomik politikaların uygulanmasını ve yönetimini zorlaştıracaktır. Özellikle Hatay ve Hatay’ın Kilis gibi bazı ilçelerindeki oranlar bir hayli riskli ve düşündürücüdür.
  • Doğumun, mevcut toplam kayıtlı Suriyeli nüfusa oranı %13 civarındadır. Bu oran, 8 yıllık zaman zarfı dâhilindeki ilgili dönemlere dağıtılarak bir hesap yapıldığında, Türkiye’deki Suriyeli nüfusun doğum oranı %1,6 olarak düşünülebilecektir. Bu, Türkiye’deki mevcut doğum oranları ile hemen hemen aynı düzeydedir. (Not: Her doğumun kayıt altında olması gereği üzere, kayıt dışı kesim bu hesapta dikkate alınmamıştır.)
  • Mevcut seçmen sayıları dikkate alındığında kısa ve orta vadede vatandaşlık alan Suriyeli seçmen sayısı ulusal düzeyde dengeleri etkileyecek güce sahip olamayacaktır. Fakat bu senaryoların farklı projeksiyonlar eşliğinde uzun vadeli ve lokal bazda da yapılması önemlidir.
  • 0,5 milyon civarında bir nüfusun ülkesine dönmesinin sağlanabilmesi önemlidir.
  • Ülkesine dönen (veya gönderilen) Suriyelilerin %4’ü asayiş sorunlarına sebep olması sebebiyle sınır dışı edilmiştir. Bu, önemli bir suç oranıdır.
  • Mevcut toplam Suriyeli nüfusun yaklaşık olarak yarısının iş gücü olarak değerlendirilebileceği varsayımından yola çıkarak, resmî çalışma izni alma oranının sadece %1 civarında olduğu görülebilecektir. Bu da geri kalan %99’luk iş gücünün kaçak statüde piyasalarda faaliyet gösterdiği sonucunu doğurmaktadır. Bu durum da hâliyle ülkemizin işsizlik politikalarını negatif etkileyebilecektir. Öte yandan ülkeden ileri tarihlerde geri gönderilmesi düşünülen çoğunluğu çalışma izinleri de vererek sosyal iş hayatına daha fazla entegre etmek de mantıklı olmayabilecektir.
  • Ülkemizdeki mevcut kayıtlı Suriyeli nüfusun yaklaşık %20’si, devletin eğitim kurumlarından faydalanmaktadır. Öte yandan %13’ü de ilgili hizmetlerden faydalanabilecek durumda olmasına rağmen eğitim almamaktadır.
  • Kayıtlara göre Suriyeli eğitim alma yaş sınırları dâhilindeki nüfusun (üniversite kısmı hariç), mevcut kayıtlı Suriyeli nüfusa oranı %33’tür. Bu oran Türkiye için %21 civarındadır. Bu fark, Suriyeli nüfusun çok daha genç nitelikte bir potansiyele sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Bu oran da orta vadede nüfus büyüme ve doğum rakamları ile ilgili daha farklı projeksiyonlar kurgulanmasını gerekli kılmaktadır.
    *
    Peki, bu tablo çok büyük bir risk ve kırılganlık mı ihtiva etmektedir?
  • Faydası ve zararları nelerdir?
  • Yönetilemez bir boyutta mıdır?
  • Türk devlet geleneği perspektifinden bu tablo nasıl okunmalıdır?
  • Bu okuma yapılırken, nelere dikkat edilmelidir?
  • Süreç nasıl bir planlama ile yönetilmelidir?
  • Bu durum Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devlet yapısını riske atabilecek midir?
  • Suriyeliler ve diğer mülteciler geri gönderilebilecek midir?
  • Mülteciler Türkiye’de kalırlar ise uzun vadede ülkedeki dinamikleri etkileyecek bir argüman olarak karşımıza çıkabilecek midir?
  • Mülteciler, Türkiye’nin büyüme hedeflerine ve ekonomisine katkı sağlamakta mıdır?
    *
    Bu gibi sorulara cevap verebilmek için öncelikle yukarıda da ifade edilen veri eksikliği hususuna bir çözüm getirmek gereklidir. Aksi hâlde ortaya koyulacak yaklaşımlar tutarlı olmayacaktır. İşte bu bağlamda göç ve mülteci yönetimi dâhilinde:
  • Yapay zekâ destekli, coğrafi bilgi sistemleri tabanlı modellerle süreci yorumlayabilen dijital platformlar kurulması,
  • Her mültecinin kayıt altına alınması ve kayıt altında tutulması,
  • Hatta bunun için gerekirse uygun maliyetli teknolojiler ile takip cihazları dahi kullanılması söz konusu olabilecektir.
    Mültecilerin şehir ve mahalle değişimleri, istihdam süreçleri, yaşam koşulları, temel ihtiyaçlarının hangi düzeyde karşılandığı, eğitim ve sağlık imkânlarından ne ölçüde faydalandıkları, ikamet ettikleri bölgede nasıl karşılandıkları ve nasıl davrandıkları, ilgili bölgenin kırılgan yönleri, geri dönmeye gönüllü olup olmadıkları, Türk devletine bağlılıkları ve sempatileri, zorluk ve kaos durumlarında nasıl hareket edebilecekleri gibi bütün süreçlerin ilgili veriler ışığında analiz edilmediği bir model pek de başarılı olamayacaktır.
    Öte yandan yine de yukarıda yöneltilen sorulara veri eksikliği göz ardı edilerek, genel cevaplar vermeye çalışırsak;
  • Türkiye’nin barındırdığı 5,6 milyonu bulan yabancı ve 3,8 milyonu bulan kayıtlı Suriyeli sayısı yönetilemez seviyede risk ihtiva etmemektedir. Evet, devletin bekasına ve hedeflenen politikaların sürdürülebilirliğine yönelik riskler mevcuttur fakat bunlar hâlen yönetilebilecek düzeylerdedir. Öte yandan etnik anlamda kırılganlık perspektifinden bakıldığında da, Hatay gibi şehirlerimiz hariç, henüz korkulacak bir tehdit düzeyi mevcut değildir. Yine de bu bağlamdaki tehdit düzeyleri analiz edilirken, devletin ekonomi ve istikrar altyapısı, hâlihazırdaki terör, etnik ve mezhepsel kırılganlıklar, siyasi kutuplaşma, ekonomik sıkıntılar gibi kırılgan yönlerinin de farklı senaryolar dâhilinde dikkate alınarak çalışılması ve alternatif yorumlar geliştirilmesi önemlidir. İşte bu bağlamda oluşturulabilecek yapay zekâ destekli modellerle, ülkemizin dış politika hedeflerine bağlı olarak planladığı adımlar dâhilinde ulusal kabiliyetler ve imkânlar değiştiğinde ve olası zafiyet durumlarında, misafir edilen yabancıların nasıl aksiyon alacaklarının alternatif senaryolar dâhilinde çalışılıyor olması çok önemlidir. Örnek vermek gerekirse, ülkemize uygulanacak bir ambargo, ülkemizin dâhil olacağı bir askerî müdahale veya savaş, daha büyük boyutlarda ekonomik krizler, yeni ayrıştırıcı olay zincirleri, etnik farklılıkların kaşınması akabinde oluşabilecek isyanlar ve yükselen terör ihtimalleri dâhilinde ilgili yabancı uyruklu unsurların davranışsal eğilimlerinden (en azından büyük oranda) emin olunması gereklidir. Dolayısıyla risk ve kırılganlık düzeyleri ancak bu analizler sonrasında daha net bir biçimde yorumlanabilecektir.
  • Türk devlet geleneği perspektifinden mülteci ve yabancı misafir hususuna değinecek olursak; tarihteki ilk Türk devletlerinden bu yana; mazluma el uzatan, sadece kendisinin egemen olduğu coğrafyayı değil, bütün dünyayı kendisinin nizam vermekle yükümlü olduğu bir bölge olarak kabul eden Türk devlet anlayışı karşımıza çıkmaktadır. Bu durumda bir Türk devleti (kabiliyetleri ölçüsünde) tabii ki, Suriye’de, Afganistan’da ve diğer sıkıntılı coğrafyalarda yaşanan durumlara seyirci kalmayacak bir düsturla hareket edecek ve kendisine sığınan mazlumlara kol kanat gerecektir. Kaldı ki özellikle Suriye’nin (göçmen kabul ettiğimiz Halep vilayetimiz şehirlerinden oluşan) önemli bir bölümünün, devletimizin kurucu aklı tarafından dahi misak-ı millî anlayışı çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin gayriresmî mirası, namusu ve parçası konumunda kabul edildiği unutulmamalıdır. Her ne kadar eğitim düzeyi, sosyo-kültürel altyapı ve (aynı dine mensup olsak da) mezhepsel farklılıklar araya mesafeler koysa da, yine de tarihî birliktelik azımsanmayacak sorumluluklar getirebilecektir.
  • Bunların da ötesinde Türkiye’nin kendi ulusal güvenliği çerçevesinde dahi Suriye’de yaşanan olaylara seyirci kalma ve Kuzey Suriye’de bir terör devleti oluşumuna müsaade etme lüksü de bulunmamaktadır. İşte mülteci hususunun tüm bu etmenler dikkate alınarak yorumlanması gerekmektedir.
  • İşte tüm bu risklerle birlikte fırsatlar da ihtiva eden süreçlerin yönetimi dâhilinde çok kapsamlı, alternatifli ve yerine göre hataya dahi tahammül edilemeyecek düzeyde detaylı planlamaların yapılabilmesi gerekmektedir. Bunun için de yapay zekâ destekli sistemlerin kurgulanması önemlidir. (TESPAM Teknoloji, bu perspektifte bazı proje çalışmalarına başlamıştır.)
  • Mevcut durum, diğer bir ifade ile dışarıdan kabul edilen göçmen sayısı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devlet yapısını riske atacak düzeyde değildir. Öte yandan, bir cihan imparatorluğundan bir ulus devlet modeline dönmek zorunda kalan Türk devletinin, yerine göre (düşmanları tarafından sürekli kaşınan) etnik ve mezhepsel kırılganlıkları bertaraf edebilecek hamleler ile ulus devlet zeminini de daha farklı ve kapsayıcı bir düzleme taşıyabilme kabiliyeti de mevcuttur. Bu durum, tamamıyla Türk devletinin çağın ihtiyaçlarına göre uygulayacağı uzun vadeli politikalarına bağlıdır.
  • Türkiye’de yaşayan yabancılar tabii ki sınır dışı edilebilecektir. Fakat bu durum gönül kırarak değil, gönüllülük esasına dayalı olarak, adil bir üslupla şekillenmelidir. Aksi hâlde bunca emek harcanan toplumlar, dönecekleri ülkelerde Türk devletinin gönüldaşı olabilecek iken, düşmanı hâline gelebilecektir. İşte bu dengenin gözetilmesi gereklidir. Öte yandan, muhakkak Türkiye’ye yerleşen, hayat kuran ve buradaki imkânları kendi ülkesine nazaran daha konforlu bulan birçok mülteciyi geri göndermek çok zor olacaktır. Bunun için çok ince, zor, zaman alan ve kapsamlı bir planlamayla, birlikte gönüllere temas eden bir çalışma yürütmek gereklidir.
  • Mevcut mültecilerin tamamı şayet Türkiye’den gönderilemez ve sosyal-kültürel-ekonomik uyum süreci sağlanamaz ise uzun vadede büyüyen bir risk olarak karşımıza çıkabilecektir.
  • Muhakkak büyüme GSYİH perspektifinden okunduğunda, her yeni mülteci bir anlamda ülkenin büyümesine katkı sağlamaktadır. Fakat mevcut konjonktürde mültecilerin reel anlamda getirdikleri döviz ve sonrasında üretime sürdürülebilir katkıları karşısında onların ihtiyaçları ve gelmeleri akabinde değişen dengelere yönelik yapılan harcamaların ve maliyetlerin hesaplanarak kıyaslanması gerekmektedir. Bu bağlamda net bir veri seti olmadığı için analiz yapabilmek güç de olsa, ülkenin bütçesine mülteciler sebebiyle milyarlarca dolar ek yük bindirildiği gerçeğinden yola çıkarak, ekonomik katkı oranının eksilerde olma ihtimalinin daha büyük olduğu düşünülebilecektir. Tabii bazen ulusal politik hedefler doğrultusunda ekonomik zararlar dahi göz ardı edilebilecektir.

Buradan da görülebileceği üzere, göç süreçlerinin idaresi ve bu bağlamda politikalar geliştirilebilmesi zor, kompleks ve yanılma payı yüksek olan bir süreçtir. Bu sürecin daha başarılı bir şekilde ifa edilebilmesi için hiç şüphesiz kapsamlı veri setleri ile yapay zekâ destekli bir çalışma ortamının oluşturulabilmesi önemlidir.
Türk devleti kendisi için risklerle birlikte fırsatlara da zemin hazırlayabilecek bu zor süreci yönetebilmeye kadirdir.