Şimdi yükleniyor

Geçici Sığınmacılar Statüsündeki Göçmenlere Bir Bakış

90 ahmet kiymaz

Geçici Sığınmacılar Statüsündeki Göçmenlere Bir Bakış

Başlangıçtan günümüze kadar iyi ile kötünün savaşı bitmemiştir; günümüzden sonsuzluğa kadar da bu savaş hep devam edecektir. Rahmanîler ile Şeytanîlerin savaşı… Bu savaş, aynı zamanda “Biz” ile “Ben” arasında geçen bir savaştır. “Biz” diyemeyenlerin “Benlik” savaşı… Mitolojinin, siyasal egemenlik sağlamanın, ekonomik güç elde etmenin ve “İşte, ben haklı çıktım.” ego zirvesine ulaşmak isteyenlerle, iyilerin savaşı…

Bir zamanlar komplo teorisi olarak algılatılan, son yıllarda ise açık hâlde kabul gören Arz-ı Mev’ud kavramı ve kapsamını “idrak etmeden”, bölgemizdeki ve dünyadaki toplumsal olayları değerlendirmek mümkün görülebilir mi?
Tabii ki görülemez…

Şeytan anlayışlıların temel aracı para gücünü görmezden gelerek ve para kaynakları petrol, doğal gaz, yeni teknolojik maddeler göz ardı edilerek jeostratejik hedefler ve faaliyetler analiz edilebilir mi?
Tabii ki, edilemez…

Küresel güçlerin, Yeni Dünya Düzeni senaristlerinin dünya nüfusunu 500 milyona indirebilme ideallerini; bu amaçla savaşların çıkarıldığını, yapay virüslerin dünyaya salındığını, ilaç mafyasının güçlendirildiğini, hibrit tohumun desteklendiğini, doğal ziraat ve tarımın öldürülmek istendiğini “unutarak” toplumlar ve ülkeler huzur içinde yaşayabilir mi?
Tabii ki yaşayamaz…

90’lı yılların başında Pentagon odaklı Albay PETER’in haritası dikkate alınmadan, son 30 yıldaki Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da cereyan eden Arap Baharı ve sonraki kargaşaların sebep ve sonuçları değerlendirilebilir mi?
Tabii ki değerlendirilemez…

Büyük Orta Doğu Projesi’nin ardında yatan küresel güçlerin sinsi amaç ve faaliyetleri bilinmeden, mukabil alternatif yerli senaryolara hayat hakkı verilmeden huzursuzluk ve kargaşa bitirilebilir mi?
Tabii ki bitirilemez…

ABD, İngiltere, AB ve İsrail güdümlü yöneticilerin başta bulunduğu Arap devletlerinin İslam’a ve insanlığa aykırı duruşları, samimiyetsizlikleri ve bedevi anlayışları görülmeden, bölgemizde istikrarsızlığı engelleyici önlemler alınabilir mi?
Tabii ki alınamaz…

Bu sorulara olumlu cevap verebilmek ve hamasi söylemler söylemekten ziyade, icraata önem verecek liyakatli idarecilere büyük ihtiyaç vardır. Yine aziz Türk milletini içeride ve dışarıda temsil yeteneği yüksek, yerli düşüncelere sahip aydınlara…


Çok önemli güç kaynaklarımız bulunmaktadır.

İletişim, ulaşım, savunma sanayii, bor ve toryum gibi nitelikli maddeleri işleyebilme – kullanıma sokma… Yedi düvelle savaşabilmiş, gerekirse yedi düvelle yeniden savaşabilecek yüksek yetenekli ordumuz… Ergenekon, Balyoz Operasyonlarına ve 15 Temmuz darbesine rağmen; Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı operasyonlarını büyük başarı ile gerçekleştirmiş ordumuz… SİHA, TİHA, yerli tank, yerli denizaltı, yerli savaş gemisi, yerli kısa ve orta menzilli füze teknolojisine sahip ordumuz… “Hedefimiz, Kızıl Elma” diyebilecek azim ve idealde Mehmetçiğimiz…

“Devlet – Millet, Ordu – Millet” ilkelerinin bütün sorunlara rağmen capcanlı yaşaması ve birlikteliğimizi bütün dünyaya gösterebilmek de ülkemizin önemli güç kaynağıdır. Bu gücü yıkmak için Türk ve Türkiye düşmanları her türlü desise ve hile ile oyunlar tezgâhlamaktadır. Yerli ve yabancı provokatörler, boş durmamakta ve milletimizin devlet ve ordu ile bağlantısını kesmek için her türlü aracı kullanmaktadır. Kimi gazete köşe yazarları, kimi aydın görünümlü sanatçılar ve kimi siyasetçi unvanlı hainler eliyle Türk’e ve ülkesine zarar verilmektedir. Bu önemli gerçekleri kavrayabilecek ve gereğini en etkin biçimde yapabilecek kanaat önderlerini ve siyasetçilerini, tarih kitapları altın harflerle onurlandıracaktır.

Türkiye düşmanları çok denediler. 19. yüzyılın sonlarından itibaren Hınçak ve Taşnak cemiyetleriyle denediler. 1925 – 1938 yılları arasında Şeyh Sait İsyanı, Hoybun Cemiyeti ile denediler… 70’li yıllarda ASALA Terör Örgütü ile denediler. Sağcı – solcu çatışmaları ve Mezhep Sorunları ile binlerce vatan evladını kırdırarak denediler. Son 40 yıldır PKK ile denediler. Ve nihayet FETÖ ile denediler. On binlerce vatan evladı, bu kavgalarda şehit verildi. Milyarlarca para, bu uğurda heba edildi.

Bütün bu saldırıları, aziz Türk milleti ve yüce Türk devleti püskürttü. Her birini deşifre etti ve bellerini kırdı. Bilelim ki PKK, FETÖ bitse bile, yeni adlarla benzer terör faaliyetleri her an arz-ı endam edecektir. Türk milleti, kurduğu ve yaşattığı medeniyetlerinden cesaret alarak, ecdadının zengin kültüründen ilham alarak aleyhindeki her türlü oyunu bertaraf edecektir.

Bu gerçeği, aziz vatan topraklarında emelleri olan, Türk’e ve Türk medeniyetlerine düşman olanlar da bilmektedir. Çünkü onlar, şeytan tarafında; Türkler ise “Allah’ın Kırbacı” unvanıyla Rahman tarafındadır. Ezelden gelen bu kavga, kıyamete kadar da devam edecektir.

Şimdi, yeni bir senaryo, yeni bir kavga ile karşı karşıyayız.
Türkiye’nin demografik yapısının değiştirilmesi; milletin devlet ve ordu ile arasındaki güçlü birlikteliğinin koparılması kavgası…

Türkiye ve Orta Doğu üzerindeki senaryolar, kısa sürede planlanıp uygulanan senaryolar değildir. En azından 30-40 yıl öncesinden planlanan ve tedricen uygulanan projeler olarak görülmelidir. Saddam Hüseyin’in kıyamet topları ve kimyasal silahlar yapma iddialarının ortaya atıldığı 1990’lı yılların başı hatırlanmalı. Kuveyt, Irak işgalleri ve milyonlarca insanın öldürülmesi unutulmamalı

diye düşünüyoruz. Akabinde, Arap Baharı ve nihayet Suriye’nin yaşanmaz ülke konumuna getirilmesi dikkatle bilinmelidir kanaatindeyiz.

Musevi-Hristiyan İttifakı’na göre; Arz-ı Mev’ud’un gerçekleştirilmesi ve İsrail’in güvenliğinin artırılması için yapılması gerekenler teker teker yapılmalı idi. Bu yapıldı ve yapılmaya devam ediliyor.

Suriye rejimi, Rusları ülkesine davet etti. ABD askerleri de devamında Suriye’ye geldi. Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi güya DEAŞ ve Suriye rejimine karşı kullanılmak üzere 50 bin tır dolusu silah ve mühimmat PYD-YPG güçlerine teslim edildi. Suriye’nin kuzeyinde ortalama 100 bin Kürt militan ordulaştırıldı. Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi Suriye’nin kuzeyinde de Türkiye düşmanı Kürt gruplar güçlendirildi. İran taraftarı HTŞ güçleri, Batı güdümlü Kürt ve DEAŞ militanları Suriye’yi yaşanmaz ülke konumuna soktu.1 Rusların kontrolündeki Esad rejiminin zulüm ve katliamları, sorunu çıkmaza getirdi. Böylece, Suriye coğrafyasından ortalama 10 milyon insan; Türkiye, Ürdün, Lübnan ve AB ülkelerine göç etmek zorunda bırakıldı.

Bu Durumda Türkiye Ne Yapmalı İdi, Ne Yaptı?

Türkiye, 877 km’lik Suriye sınırındaki mayınları temizlememeli idi. Maalesef, Ottowa Anlaşması’na imza kondu; 2011 Aralık ayında Suriye sınırındaki mayınları temizleme kararı alındı.

Suriye tarafında en az 30 km. içeride bir hatta Güvenlikli Bölge kurulmalı ve burada sığınmacılar iskân edilmeli ve sığınmacıların Türkiye’ye göç etmesi engellenmeli idi. Zaman içinde böyle bir güvenlikli hat kurulmuş gibi görülse de, ABD askerleriyle devriye atmanın ötesine geçilmedi.

Yıllar içinde; Hatay, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa, İstanbul başta olmak üzere ülkemizin bütün şehirlerine sığınmacılar yerleşti. Suriyeli sığınmacı sayısı 21 Nisan 2022 tarihi itibarıyla toplam 3 milyon 762 bin 385 kişi oldu. Suriyeli sığınmacı sayısı, yılbaşından bu yana ise 25 bin 16 kişi arttı.2

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 31 Mart 2022 tarihi itibarıyla 200 bin 950 Suriye uyruklu kişinin Türk vatandaşı olduğunu açıkladı.3 Muhalefet partilerine göre ise, vatandaş olan sığınmacı sayısı 800 bin olarak ifade edilmektedir.

18 Mayıs 2022 tarihinde Göç İdaresi Uyum ve İletişim Genel Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada ise geçici koruma altındaki Suriyelilerle birlikte Türkiye’de 5 milyon 506 bin 304 yabancı uyruklu kişi olduğu belirtildi.4

Bunlar, devletimizin resmî rakamları. Gayriresmî rakamlara göre ise ortalama 5 milyon Suriyeli, bir o kadara yakın da Afganistan, Pakistan, İran, Irak, Ermenistan, Somali kökenli sığınmacıların varlığından söz edilmektedir. Yani, ortalama 7 – 8 milyon yabancı sığınmacıyı ülkemizde bulundurmaktayız.


Sığınmacılar Sorununun Somutlaştırılması ve Çözüm Yolları

  1. Ülkemizdeki göçmenler, “Geçici Sığınmacı” statüsünde olup uluslararası anlaşmalar doğrultusunda ülkelerine geri gönderilmelidir. Aksi takdirde orta ve uzun vadede Türkiye’nin demografik yapısı değişecek; Türk milleti ve Türk devlet yapısı zararına dönüşüm olabilecektir.
  2. Hangi ülkeden olursa olsun, kayıt dışı sığınmacılar da dâhil, bütün sığınmacıların denetim – kontrol yetersizliği ve sınırlarımızın güvenliğinin yeterli düzeyde sağlanamaması; yüce Türk devletinin zafiyet göstermesine zemin hazırlar ki, bu durum, medeniyetler kurmuş aziz Türk milletinin ve yüce Türk devletinin onuruyla bağdaşamaz.
  3. Asayiş başta olmak üzere sağlık, eğitim gibi alanlarda yeni ve onarılması güç sorunların ortaya çıkmasına zemin oluşturur ki, böyle bir durum ülkemizdeki huzuru azaltmakta ve yeni toplumsal sorunları doğurabilmektedir.
  4. Sığınmacıların ucuz istihdam oluşturması, küçük ve orta ölçekli işletmelerde rahat iş bulmaları, var olan işsizlik sorununu daha da derinleştirebilmektedir.
  5. Farklı mahfillerde farklı rakamlar ifade edilse de, sığınmacılar için ortalama 100 milyar dolarlık harcama, Türkiye için önemli ekonomik yük oluşturmuştur ve bu yük, tedricen artmaktadır.
  6. “Ensar – Muhacir” kavramları hem inancımız hem de kültürümüz açısından oldukça mübarek ve mukaddes kavramlardır. Mekke’den Medine’ye göç eden toplam sahabe sayısı 226’dır. 1. ve 2. Habeşistan göçlerinde göç eden sahabe sayısı ise 117’dir.5 Her iki bölgeye göç de, bizler için değerlidir. Bu kapsamda Ensar olmaktan, muhacirlere ev sahipliği yapmaktan mutlu oluruz. Bununla birlikte, Türkiye’deki mülteci sayısı ile mülteci sahabelerin sayısını birbirine karıştırmak doğru olamaz. Bu kavramlara yüklenen anlamı idrak etmek güzeldir. Ancak ülkemizin ve milletimizin geleceğini, bu kavramların mübarekliği örtüsü altında tehlikeye atmak uygun değildir. Bu durum, günümüzde yeterli düzeyde idrak edilmese de tarih, hükmünü mutlaka verecektir kanaatindeyiz.
  7. Anadolu coğrafyası, son 150 yıldır sığınmacılar ülkesi olmuştur. 1877-78 Türk-Rus Savaşı, 1896-97 Türk – Yunan Savaşı, 1914-18 Birinci Dünya Savaşı, 1980’lerde Bulgaristan zulmü, Saddam zulmü nedenleriyle; Kafkasya’dan, Balkanlar’dan ve Irak’tan çok sığınmacı aldığımız doğrudur. Irak’tan gelen sığınmacıların belli sürenin sonunda büyük çoğunluğunun bölgelerine geri döndükleri; Kafkasya ve Balkanlardan gelen sığınmacıların ise ülkemizde iskân edildikleri de doğrudur. Son yıllar hariç, 150 yıl içinde ülkemize gelen sığınmacıların tamamına yakını Türk soylu olup Türk kültürünü özümsemiş, demografik yapıyı bozmamış insanlardır. Doğal seyri içinde kendiliklerinden entegre olmuşlar, devlet ve millet huzurunu bozmamışlar, aksine güçlü bir bütünleşme yansıtmışlardır. Bu bağlamda, son yıllarda Suriye başta olmak üzere, adı geçen ülkelerden gelen sığınmacıların entegre olma imkân ve yetenekleri zor gözükmektedir.
  8. Sığınmacıların ülkelerine dönmeleri – gönderilmeleri, ülkemizin geleceği açısından oldukça yararlı ve önemli görülmelidir. Ve bu önemli uygulama, zamana bırakılmamalı; devlet erki, devlet ve millet yararına mutlaka ortaya konmalıdır.

“Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı bir Türk beşiğidir. Beşik, tabiatın rüzgârları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk, tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.” (Kemal ATATÜRK)

Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün de buyurduğu gibi aziz Türk milleti; geçmişte olduğu gibi günümüzde ve gelecekte her türlü toplumsal sorunun üstesinden gelebilecek yüksek yeteneğe ve devlet aklına sahiptir. Bu yeteneği yansıtacak ve hükmü verecek ise, zengin kültürümüzün varisi aydınlarımızın yol açtığı / açacağı aziz Türk milletidir. Kanaatimiz, inancımız budur.

Dipnotlar:

1.Dr. Ahmet KIYMAZ, “Arap Baharında Kışın Açan Çiçek: SURİYE”, Sarkaç Yayınları, 2012, Ankara
2.https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/?gclid=CjwKCAjwyryUBhBSEiwAGN5OCODORyQftFOlXVAE0woQwj-kBp3OWnL9SzALPfGAjut3HO3G7F28FRoCEY8QAvD_BwE
3.https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/#:~:text=18%20May%C4%B1s%202022%20tarihinde%20G%C3%B6%C3%A7,yabanc%C4%B1%20uyruklu%20ki%C5%9Fi%20oldu%C4%9Fu%20belirtildi.
4.https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/#:~:text=18%20May%C4%B1s%202022%20tarihinde%20G%C3%B6%C3%A7,yabanc%C4%B1%20uyruklu%20ki%C5%9Fi%20oldu%C4%9Fu%20belirtildi.
5.https://sorularlaislamiyet.com/hicretten-once-mekkede-toplam-kac-musluman-vardi