Şimdi yükleniyor

Balkanlarda İlk Müslüman Türk Diasporası: Sarı Saltık ve Aşireti

musa tasdelen 93

Balkanlarda İlk Müslüman Türk Diasporası: Sarı Saltık ve Aşireti

Moğollar karşısında kaybeden II. İzzeddin Keykavus, Bizans İmparatoru VIII. Mihail’e sığınmış, Bizans İmparatoru’ndan kendine bağlı Sarı Saltık ve aşiretinin Bizans sınırları dâhilinde bir bölgeye yerleştirilmelerini talep etmiştir. İmparator Mihail, bu talebi olumlu karşılamıştır. Bu gelişmeyle birlikte yaklaşık 12 bin kişilik bir nüfusa sahip Sarı Saltık ve aşireti, 1261-1263 yılları arasında Üsküdar üzerinden Rumeli’ye geçip Dobruca’ya yerleşmiştir. Bugün Sarı Saltık’ın, Balkan coğrafyasında; Bosna’dan Arnavutluk’a, Makedonya’ya, Kosova’ya, Bulgaristan’a, Romanya’ya, Polonya’ya ve Kırım’a kadar birçok yerde türbe ve makamları bulunmaktadır. Sarı Saltık hakkında başlıca bilgi veren eser Saltıknâme’dir. Ömer Lütfi Barkan, Sarı Saltık’ın Balkanlardaki yerleşme tarzını dikkate alarak onları kolonizatör Türk Dervişleri olarak adlandırmıştır. Bu topluluk, Müslüman kimliğiyle bir süre Bizans yönetiminin otoritesine bağlı olarak yaşamıştır. Balkan coğrafyasında gayrimüslim bir yönetime tabi olarak barışçıl bir yolla gelip yerleşen Sarı Saltık ve aşireti, ilk Müslüman diaspora tecrübesi olarak görülebilir.

Diaspora toplulukları, devlet aşırı özellik taşırlar. İnsanlık tarihinde Yahudi Diasporası ilk bilinen örneği teşkil eder. Ancak günümüzde, özellikle uluslararası emek göçü hareketleriyle birlikte diasporalar çeşitlenmiştir. Bugün Kuzey Avrupa ve Kuzey Amerika’daki Asya, Afrika, Ön Asya ve Balkan kökenli göçmen topluluklar yeni diasporalar olarak adlandırılmaktadır. Diaspora kavramı, “travmatik bir hadise sonucu, üyelerinin mekânsal dağılmaya maruz kaldığı etnik ve dinî toplulukları” tanımlar. Mensuplarının bilincinde, kaybedilen vatana dair ortak bir hafıza ya da ele geçirilmesi gereken tasavvuri bir yurt fikri mevcuttur.1 İlk Yahudi diasporası için tecrübe edilen travmatik bir hadisenin varlığı, oluşumu açısından belirleyici olsa da, günümüzde artık bu durum yegâne belirleyici unsur değildir. Diaspora yaşantısı, göç sonucunda farklı bir dinî-etnik kimlikli devletin sınırları dâhilinde o devletin tebaası ya da vatandaşı olmayı içermektedir. Uluslararası emek göçü, yeni diasporaların ya da ulus-aşırı toplulukların en önemli kaynağıdır. Uluslararası emek göçü açısından ortak bir travmatik tecrübe ya da kaybedilmiş ana yurda-geri dönüş özlemi söz konusu olmaz. Ancak mülteci ve sığınmacılar açısından bu durum farklılık arz edebilir. J. Gerdes, diasporayı, “köken ülkeyle sosyal ve sembolik bağlar kurulması durumunda ortaya çıkan bir devlet aşırı topluluk” olarak tarif eder.2 James Clifford ise, yeni diasporaların yersiz yurtsuzlaşma ve parçalanma hâllerinde bilincin, ortak yaşarlığın ve dayanışmanın yeni bir biçimi olarak ortaya çıktıklarına dikkati çeker. Ona göre, uluslararası iletişim ve ulaşım ağlarında yaşanan teknolojik gelişmeler, diasporaları da etkisi altına alarak diasporaya özgü bilincin günümüzde yaygınlık kazanmasında belirgin rol oynamıştır.3

13. yüzyılda Balkanlara yerleşen Sarı Saltık cemaati, tarihî Yahudi Diasporası gibi bir diaspora sayılmasa da, diaspora kavramının günümüzdeki anlamıyla bir diaspora topluluğu olarak görülebilir. Sarı Saltık Cemaati’nin Balkanlara yerleşmesi, Selçuklu Hükümdarı Sultan II. İzzeddin Keykavus’un kardeşi IV. Kılıçarslan ile iktidar mücadelesinin bir sonucu olarak gerçekleşmiştir. Moğolların desteğini arkasına alan IV. Kılıçarslan, iktidar kavgasında üstün konuma geçmiş, Moğol tehdidine maruz kalan II. İzzeddin Keykavus, Bizans İmparatoru VIII. Mihail’e sığınmak zorunda kalmıştır. İmparator Mihail, annesi Bizanslı bir Hristiyan olan II. İzzeddin Keykavus’a olumlu cevap vermiştir.4 II. İzzeddin Keykavus, Bizans İmparatoru’ndan, kendine tabi Anadolu Türkmenlerini getirerek birlikte kışlayıp yaylayacakları bir arazi tahsis etmesini talep etmiş, İmparator Mihail, bu talebi kabul etmiştir. Bu gelişme üzerine yaklaşık 40 oba, tahminen 12 bin kişilik bir nüfusa sahip Sarı Saltık ve aşireti, 1261-1263 yılları arasında Üsküdar üzerinden Rumeli’ye geçip Dobruca’da mukim olmuştur.5 Saltıknâme’deki rivayete göre, Sarı Saltık’ın aşireti Sinop üzerinden gemilerle Bulgaristan’ın Kaliakra Bölgesi’ne geçmişlerdir. Ancak, Üsküdar üzerinden Bizans’a gelmeleri, tarihî hadiselerle daha uyumlu görünmektedir.

Avrupa’nın ve Balkan coğrafyasının tarihi dikkate alındığında Türkler, İslam öncesi dönemde de zaman zaman Avrupa’nın içlerine, Anadolu ve Balkanlara topluluklar hâlinde gelmişler ve yerleşmişlerdir. Bunlara örnek olarak Hunlar, Avarlar, Onogurlar, Uzlar, Kuman-Kıpçaklar, Peçenekler verilebilir. Ancak, Bizans Devleti’nin müsaadesi ile barışçıl bir şekilde Hristiyan toplumların içine koloniler şeklinde dâhil olma durumu, Selçuklu Sultanı II. İzzettin Keykavus’un zamanında ve onun vesile olmasıyla gerçekleşmiştir.
Her ne kadar Balkanlara yerleşmiş olsalar da Sarı Saltık’ın önderliğindeki Müslüman Türkmen Cemaatin Anadolu ile ilişkileri devam edegelmiştir. Cem Sultan tarafından Ebü’l-Hayr-ı Rûmî’ye yazdırtılan Saltıknâme adlı eserde ifade edildiği gibi seyyah bir derviş olan Sarı Saltık’ın cemaati Balkanların sadece bir bölgesinde değil, birçok bölgesinde koloniler oluşturmuştu. Nüfusun çoğunluğunu Hristiyanların oluşturduğu bir toplumsal çevrede, İslam’ın temsil ve tebliği ile meşgul olmuşlardır. Bugün Sarı Saltık’ın Balkanlarda Bosna’dan Arnavutluk’a, Makedonya’ya, Kosova’ya, Bulgaristan’a, Romanya’ya, Polonya ve Kırım’a kadar birçok yerde türbe ve makamlar şeklinde izleri mevcuttur. Aynı zamanda bazı Hristiyan topluluklar tarafından da sevilmiş ve aziz olarak kabul edilmiştir.

Sarı Saltık hakkında tarihî kaynaklardan elde edilen malumata göre kendisi, 13. yüzyılda Anadolu, Balkanlar ve Kırım’da yaşamış, Portekiz’den Polonya’ya ve oradan Japonya’ya kadar geniş bir coğrafyayı ziyaret etmiş olan bir Türkmen aşiretinin reisi ve Anadolu’daki diğer Türkmen babaları gibi gezgin bir Yesevî dervişidir. Ebü’l-Hayr-ı Rûmî’nin Saltıknâmesi ile diğer tarihî malumat içeren eserlerden hakkında bilgi edinilebilmektedir. İbnü’s-Serrâc’ın, Tuffahu’l-Ervah ve Miftahu’l-İrbah adlı eserinde Sarı Saltık’ın adı, Saltuk Et-Türki olarak zikredilmektedir. Saltıknâme’ye göre Sarı Saltık, Seyyid Battal Gazi soyundandır. Asıl adı Hızır’dır.6 Evliya Çelebi’nin Seyahatnâmesi’nde yer alan Menkıbeye göre ise, Hoca Ahmet Yesevî’nin buyruğu ile icazet alıp Anadolu’ya vazifeli olarak gönderilmiştir.7

Ömer Lütfi Barkan, Sarı Saltık’ın Balkanlardaki yerleşmesini nazar-ı itibara alarak onları kolonizatör Türk Dervişleri olarak adlandırmıştı. Barkan’ın aktardığına göre Varna’ya tabi Kaliagra Kalesi içinde bulunan Sarı Saltık Baba Türbesi dervişleri, tekkelerinde işledikleri bağ, bahçe ile ellerindeki sazlık, çayır ve çiftliklerinin mahsulünden bir kısmını vergi olarak ödedikten sonra geriye kalanı zaviyeye uğrayanlara yedirmekteydiler.8 Dervişlerin yaşadıkları bu zaviyeler, miskin ve sadece çevrelerinden elde ettikleri yardımla geçinen kimselerin mekânı olmamıştır. Balkanların birçok yerinde koloniler hâlinde yaşayan bu cemaat, Sarı Saltık’ın vefatından sonra zaman içerisinde Bizans Devleti’nin baskısıyla ya Hristiyanlaştırılmış ya da Anadolu’ya veya Kırım gibi diğer Müslüman beldelere geri dönmüştür. Sarı Saltık ve cemaati, hayat tarzlarıyla bölgedeki yerli ahali üzerinde son derece müspet bir iz bırakmıştır. Bizans Devleti’nin, sadece farklı dinlere değil, aynı zamanda Hristiyanlık içerisindeki farklı mezheplere karşı da son derece hoşgörüsüz davrandığı tarihen sabittir.

Sarı Saltık’ın önderlik ettiği topluluk, savaşmaksızın barışçıl bir yol ile Balkanlara yerleşen ilk Müslüman Türk topluluğudur. Sarı Saltık, bugün Balkanlarda var olan Müslüman toplulukların İslamlaşmalarına öncülük ettiğine inanılan ilk Yesevî dervişidir. Sarı Saltık’ın 12 dil bildiği, zaman zaman kiliseleri ziyaret ettiği, Kitab-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerim’den ayetler okuyarak vaaz ve nasihatte bulunduğu rivayet edilmektedir. Sarı Saltık’ın Dobruca’ya ulaştığı dönemde, Balkanlarda Bogomil Mezhebi’ne mensup Hristiyanlar yaşamaktaydı. Bizans’ın baskısına rağmen Balkanlarda yaşayan halk, Bogomil Mezhebi’ne yaygın destek vermekteydi. 12. ve 13. yüzyıllarda Bogomil inancı, Anadolu’dan Balkanlara birçok bölgede oldukça yaygın durumdaydı.9 A. Yaşar Ocak, Sarı Saltık’ın temsil ettiği İslam’ın yayılmasından önce Balkanlarda Bogomilizm’in yerel Hristiyan halk arasında belli ölçüde yaygın olduğunu belirtmektedir.10 Sarı Saltık, kuvvetle muhtemeldir ki, Bogomilizme inanan topluluklarla daha sıkı temas hâlinde olmuştur. Sarı Saltık’ın kilise ziyaretlerinde Kur’an-ı Kerim’den ayetler okuması ve bunun tabii karşılanması, İslam ile Bogomilizm arasındaki ortak yönler dikkate alındığında İslam’a karşı bir sempatinin oluşumuna zemin hazırladığı ve daha sonraki yüzyıllarda İslam’ın Bogomil topluluklar tarafından kabul gördüğü gerçeği, bu ilişkinin rolünü araştırmaya değer kılmaktadır. Bizans, tarih boyunca resmî Ortodoks inancı dışında farklı inançlara sahip topluluklara -Müslüman ya da Bogomil olsun- baskı uygulamış, Hristiyan Ortodoks mezhebine zorla dâhil etmeye çalışmıştır.

Sarı Saltık ve aşireti, Balkan coğrafyasında gayrimüslim bir idareye tabi olarak barışçıl bir yolla gelip yerleşen ilk diaspora tecrübesidir. Bizans yönetiminde bir süre Müslüman kimlikleriyle var olmuşlar, Bizans’ın otoritesine bağlı olarak yaşamışlardır. Özellikle Sarı Saltık’ın vefatından sonra Müslüman kimlikleri nedeniyle baskıya maruz kaldıkları bilinmektedir. Bir kısmı bu yolla Hristiyanlaştırılmıştır. Bununla birlikte içinde yaşadıkları toplumla iyi münasebetler geliştirmişler, bunda da etkili olmuşlardır. Yerli toplum onları benimsemiştir.
Bizans’a sığınmak Sultan II. Keykavus için zorunlu iken Sarı Saltık ve aşireti için gönüllü bir tercih olmuştur. Sarı Saltık Cemaati’nin kadim veya günümüz diasporalarıyla müşterek bazı özelliklere sahip olduğu belirtilebilir. Bu özellikleri aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür:

Bağlı bulundukları sufi gelenek gereği kökenlerini Horasan ve Anadolu’ya bağlamaktaydılar. Kendilerini Hoca Ahmet Yesevî’ye nispet ederek bu coğrafyalarla olan duygusal bağlılıklarını kuşaklar boyu devam ettirmişlerdir.

Yabancı bir devlet idaresi altında azınlık olarak yaşamışlardır. Bir taraftan içinde yaşadıkları yerli toplumla son derece olumlu münasebetler kurarken, diğer taraftan dinî inanç ve etno-kültürel farklılıklarını koruma çabası öne çıkmıştır.

Tekkeler ve zaviyeler çevresinde bir araya gelmiş örgütlü bir topluluk hâlindeydiler. Geldikleri Anadolu coğrafyasıyla bağlarını sürdürmüşlerdir.

Yeni yerleştikleri coğrafyada topluluk içinde birbirleriyle güçlü bir dayanışma hâlinde hayatlarını idame ettirirken, aynı zamanda yerli toplumla dayanışma ve uyum içerisinde yaşamışlardır.

Büyük oranda geçimlerini ortak ekonomik faaliyetlerle temin etmişlerdir.

Topluluğun Balkanlara yerleşmelerinde siyasi nedenler etkili olmuştur. Bundan dolayı siyasi diaspora olma özelliği baskındır.
Sarı Saltık ve aşireti hakkında bilgi veren tarihî kaynaklar sınırlı olsa da ilk Müslüman diaspora tecrübesi olarak daha ayrıntılı incelemelerde bulunulması hem Balkan tarihi açısından hem de Müslüman bir topluluğun ilk diaspora tecrübesi olması bakımından öneme sahiptir.

Dipnotlar:

  1. Roger Brubaker, “The Diaspora”, Diaspora, Ethnic and Racial Studies, Vol: 28, No: 1, , January, 2005
  2. Jürgen Gerdes “Çifte Pasaport, Devletaşırılık, Çokkültürcülük ve Çifte Yurttaşlık” Devletaşırı Alan Almanya ve Türkiye Arasında Siyaset, Ticaret ve Kültür, yayına hazırlayan Thomas Faist, çev. Selin Dingiloğlu, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2002, s. 28
  3. James Clifford, “Diasporas” Cultural Anthropology, Vol. 9, No. 3, Further Inflections: Toward Ethnographies of the Future. (Aug., 1994), pp. 305-306
  4. Mehmet Suat Bal, Türkiye Selçuklu Devleti Tarihinde Bir Dönüm Noktası; II. İzzeddin Keykavus Dönemi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt:24, Sayı:38 2005, ss. 243-255
  5. Haşim Şahin, Arnavut Bektaşiliğinde Sarı Saltık Kültürü, I. Uluslararası Hacı Bektaş Veli Sempozyumu, Hitit Üniversitesi, Sempozyum bildirileri, Ankara, 2011, ss.132-134
  6. Ebü’l-Hayr-ı Rûmî, Saltıknâme, (Saltık Gazi Destanı), (Haz. Necati Demir, M. Dursun Erdem), Cilt: I,II,III, UKİD yayınları, İstanbul, 2013, s. 21
  7. Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, (der. Mehmet Zillioğlu), Cilt:3-4, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1976, ss. 967-982
  8. Ömer Lütfi Barkan, “İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler” Vakıflar Dergisi, s. II, Ankara, 1942, s. 294
  9. Kadir Albayrak, Bogomilizm ve Bosna Kilisesi, Emre Yayınları, İstanbul, 2005, s. 141
  10. Ahmet Yaşar Ocak, Sarı Saltık Popüler İslam’ın Balkanlar’daki Destani Öncüsü (XIII. Yüzyıl) Türk Tarih kurumu, 2. Baskı 2011, s. 80