Şimdi yükleniyor

BALKANLAR DEYİNCE…

fatma sonmez 93

BALKANLAR DEYİNCE…

Balkan Yarımadası; batıdan Adriya, doğudan Karadeniz ve güneyde Marmara ve Ege denizleri ile çevrilidir. Kuzeyden de Panonya Ovaları ve Alp Dağları ile çevrilidir. İklimi ağırlıklı olarak kara iklimi olup, kışın karlı ve soğuk, yazın da daha çok kuru ve sıcaktır. Karadeniz ve Adriyatik Denizi boyunca uzanan bölgelerdeki iklim ise ılımandır. Balkan Yarımadası’nın büyük bir kısmı ise dağlıktır; 2900 metreyi aşan zirveleri vardır. Balkan isminin manasına bakacak olursak; Türk dilinden gelmiş olduğunu; yalçın kaya, dağlık bölge anlamına geldiğini görürüz. Orada yaşamakta olan Türkler, hâlâ günümüzde “Balkandan odun veya çalı, çırpı getirmeye” giderler. Kuzey kısımdaki ovaları çok geniş ve verimli toprakları oluştururlar. Balkanlarda akarsu boldur ve bunların vadileri boyunca uzanan topraklar çok verimlidir. Ayrıca, bu vadilerin iklimi de çevreye göre daha yumuşak olup meyve ve sebze yetiştiriciliğine çok müsaittir.

Balkanlar; tarım, hayvancılık, ormancılık, balıkçılık ve madencilik sahaları ile çok zengin kaynaklara sahiptir. Madenlerden; demir, kömür, bakır, altın, çinko, gümüş, krom, manganez, magnezyum ve boraks üretilmektedir.

Karayolları ağı çok gelişmiş olmamakla beraber, hâlen milletlerarası gayretlerle geliştirilme sürecindedir. Buna rağmen demiryolları, oldukça yaygın ve sağlıklıdır. Suyolları ise, başta Tuna ve Sava olmak üzere, ilgili ülkelerde önem taşıyacak ölçüde gelişmiştir ve taşımacılıkta da kullanılmaktadır.

Gezgincilik, bugünkü tanımlamasıyla turizm açısından zengin adreslere sahip kesimi de (deniz kenarı, göller, yaylalar, dağlar ve tarihin mirası) bütün dünyaya hitap edecek, dünya turizminin önde gelen yerleri arasında olacak kadar gelişmiştir.

Strateji açısından Balkanlar, dünyanın en önemli yerlerinden birisidir. Batı ile Doğu Avrupa arasındaki kara, hava ve deniz yollarının önemli bir kısmının üzerindedir. Ayrıca, Avrupa’dan Orta Doğu’ya, Kafkaslara ve Asya’ya giden yollar da Balkanlardan geçer. Rusya ve Almanya, Akdeniz’de söz sahibi olmak üzere, Balkanlarda güç sahibi olmak için çağlar boyunca büyük gayretler içinde olmuşlardır.

Tabiat kaynakları, insan kaynakları ve tarih zenginliği itibarıyla Balkanlar gerek iç güçlerin gerekse de dış güçlerin mücadele alanı olmuştur daima. Çeşitli kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre buralarda etkin olmak isteyen milletler veya devletler, Balkanları her bakımdan etraflıca incelemişler ve halk kültürüne varıncaya kadar her konuyu ayrıntısına varıncaya kadar öğrenmişlerdir. Zira ülkeler, diğer milletler ve ülkeler hakkında yeterli bilgi sahibi olmadıkça emniyette sayılamazlar ve yeterli bir refah seviyesine ulaşamazlar. Kısır refah ortamında da zengin bir kültür gelişemez. İnsan faaliyetinin her türlüsünde en önde gelen unsur bilgidir.

Balkanlar, tarih boyunca; Miken, Dor, Aka, İlir, Daç, Trak, Roma, Kelt, Cermen, Çingene, Slav ve Türk (Hun, Avar, Kuman, Peçenek, Selçuklu ve Osmanlı Türkleri) kavimlerine yurt olmuş bir yerdir. Bugün Balkanlarda yaşamakta olan nüfus sayısı toplam, son istatistiklerde ortalama 58.000.000 civarındadır ve hâlen de on bir devlet vardır: Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Makedonya, Yunanistan, Arnavutluk, Karadağ, Bosna-Hersek, Hırvatistan ve Slovenya.

Türkiye’miz ile Balkanların ilişkilerine bakacak olursak: Türkiye’miz, yeryüzü itibarıyla, Balkanlarla dar bir alanda komşudur ama insanlarla etkileşim-iletişim ile ilgili her bakımdan tam bir Balkan ülkesidir. Türk-İslam kültürü yarımadanın her tarafında izler bırakmış, Müslüman olmayan milletlerin de hayatını derin bir şekilde etkilemiştir. Çünkü beş yüz yıllık hâkimiyet döneminde, Osmanlı Devleti oraya bir sömürge gözü ile değil, bir yurt gözü ile baktığı için bölgeyi her bakımdan imar etmeye ve her türlü üretimi ile ticareti geliştirmeğe önem vermiştir. İşte bu sebeple; yollar, köprüler, hanlar, hamamlar, okullar, camiler, kiliseler, havralar, imaretler, demiryolları, suyolları ve kanallar yapmış ve beşerî hayatın her alanındaki gelişmeleri teşvik etmiştir. Bu yüzden, Türk’e karşı olsun diye ekilmiş olan bütün düşmanlık tohumlarına rağmen, bu eserlerin mühim bir kısmı hâlen ayaktadır. Bu düşmanlık tohumları öylesine üzücü sonuçlar vermiştir ki, Belgrad’daki 220 camiden sâdece bir tanesi ayakta kalabilmiştir. Sofya’da da sadece bir tane cami vardır.
Rumlar, Slovenler ve Hırvatlar hariç, Balkanlardaki diğer milletler, kayda değer bütün medeni eserlerini Türk hâkimiyeti döneminde meydana getirmişlerdir. Dolayısıyla mimarlıkta, hayat tarzında, müzikte ve dilde Türk’ün önemli bir etkisi olmuştur. Bu etki, kısmen bugün de sürmektedir. Balkan kelimesi başta olmak üzere, yer adlarından önemli bir kısmı hâlâ Türkçedir. Öte yandan, 1912’den sonra, Balkanlardaki milletlerin dillerini Türkçeden arıtmak yolunda bir genel siyaset takip edilmiş; Sırpça, Bulgarca ve hatta Boşnakçada bulunan kabarık sayıdaki Türkçe kelimeler çıkarılmış; onların yerine ya yeni kelimeler türetilmiş veya Batı dillerinden kelime alınmıştır. Giyim-kuşamda da aynı hadise yaşanmıştır: Hristiyan ahali resmî teşvikler sonucunda Osmanlı urbalarını bırakmış, Batı’dan gelen modayı benimsemiştir. Müslüman ahalinin de aynı şeyi yapması için ağır bir siyasi baskı sürdürülmüştür. Müslümanların kaderinde, bunun yanı sıra, bir de zorla Hristiyanlaştırma dalgası yaşanmıştır. Bu uğurda bir kısmı din değiştirdikten sonra yurdunu bırakıp ortadan kaybolmuş, bir kısmı Türkiye’ye kaçmış, bir kısmı ise direnirken şehit olmuştur.

Balkanların tabiat ve insan kaynakları, yeryüzündeki konumu, kara-deniz-hava yollarındaki yeri ve diğer kaynakları Türkiye açısından büyük önem taşımaktadır. Balkanlar, Türkiye-Avrupa yolu üzerindeki çok önemli bir maddi ve manevi köprüdür. Ayrıca, Balkanlardaki bütün Müslümanlar, Türkiye’ye kuvvetli manevi bağlarla bağlıdırlar. Öte yandan da Türkiye’nin onlara karşı manevi vecibeleri vardır. Türkiye’nin, Balkanlardaki strateji çizgisinde; Türk varlığının bulunduğu devletlerin itibarlı, eğitimli ve güçlü var olabilmeleri için her türlü destek ve iş birliği hâlinde olmak ve dahi bu yolda gayret göstermekten bir an bile geri kalmamak önemlidir. Balkan devletleri ile var olan kadim tarihsel kardeşlik ve dostluk bağları yoğun bir ticaret, bilim ve kültür faaliyetleri ile sürekli geliştirilmelidir. Bu sayede her iki taraf daha zengin ve daha güçlü olur.

Yukarıda kısaca değinildiği üzere; dünyanın büyük güçlerinin, öteden beri, Balkanlar üzerinde kıyasıya mücadele etmiş oldukları iyi bilinen bir konudur. Bu mücadele çeşitli şekillerde yürütülmüştür. Mesela bu bağlamda Yugoslavya’nın parçalanması icap etmiştir. Bu süreçte Bosna’da, Kosova’da, Hırvatistan’da, Slovenya’da ve Sancak’ta binlerce insan işkence görmüş veya öldürülmüştür. Büyük güçler ise, uzun bir zaman bu hadiseye seyirci kalmıştır. Bu kadar acıdan sonra yapılması gerekenler çeşitli araştırmacıların bilimsel çalışmalarına konu olmuş. Örneğin, Balkanlarda yaşamakta olan insanların birer canavar olarak yetişmelerine sebep olan ve kilise ile yabancı güçlerin ağır etkisi altında bulunan eğitim düzeninin insani bir çerçeveye kavuşturulması, Türk düşmanlığına son verilmesi, daha sonra da Balkan ülkelerinin demokratlaştırılması ve serbest ticaret ortamının oluşturulması gerekir denmiştir.

Balkanlardaki Türk, Boşnak, Pomak, Tatar, Arnavut, Torbeş, Goran ve Çingene toplumlarının önemli bir kısmı Türkiye’ye yürekten bağlıdır. Bu bağlılık ise öylesine kıymetlidir ki, bu vesileyle: “Balkanlar, bizim nefes borumuzdur!” denilebilir. Ayrıca Hoca Ahmet Yesevî Atamızın otağı Türkistan’da yetiştirdiği binlerce talebeden Balkanlara yönlendirdiği Alperen dervişler, her gittikleri yörede olduğu gibi Balkan coğrafyalarında da çalışmanın, bilimin, sevginin, hoşgörünün, fetih ruhunun önderleri olmuş, gönül mimarisini oluşturmuşlardır. Balkanlar, Can’dır vesselam…