Şimdi yükleniyor

Afganistan’ın Geleceği ve Göç Sorunu

90 mutlu adak

Afganistan’ın Geleceği ve Göç Sorunu

Afganistan, bulunduğu stratejik konumuyla, geçmişte İngiltere ve Rusya’nın temsil ettiği “iki taraflı” Büyük Oyun’da; günümüzde ise ABD, Çin, Rusya, İran, Pakistan, Hindistan vd. oyuncuların teşkil ettiği Yeni Büyük Oyun’da hedef konumundadır.

Ülkenin siyasi tarihi incelendiğinde 1979’dan beri sürekli istikrarsızlık ve çeşitli dönemlerinde yaşanan çatışmalar ile iç savaş nedeniyle 40 yılı aşkın bir süredir dış göç akını yaşandığı görülmektedir. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) 2021 verilerine göre dünyada, 2,6 milyon kayıtlı Afgan mülteci bulunmakta olup kayıt dışı olanlar da düşünüldüğünde 3,5 milyon Afgan ülkesini terk etmiş durumdadır. Taliban’ın ülkenin sınırlarını kapatması ülkeden kaçışların büyük çaplı göç akınına dönüşme ihtimalini azaltırken, tamamen durdurması pek mümkün değildir.

Popüler göç rotası ve transit ülke konumunda bulunan Türkiye ise, başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın basına yaptığı açıklamalarında Türkiye’nin ikinci bir büyük göç dalgasını kaldırabilecek durumda olmadığını belirterek sorunun çözümü açısından diplomatik çalışmalar yürütülmeye çalışılmaktadır.

Afganistan

Resmî adı, Afganistan İslam Cumhuriyeti’dir. Afganistan kelimesinin resmî olarak bu ülkeyi işaret etmesi Emânullah Han dönemindeki 1923 Anayasası ile sağlanmıştır. Afgan kelimesinin tarifine ise ilk defa bir resmî metinde 1963 Anayasası’nda yer verilmiştir. Buna göre Afganistan’da yaşayan ve Afganistan’a vatandaşlık bağlarıyla bağlı bulunan herkesin Afgan olduğu kaydedilerek; Peştun, Türk, Tacik vb. kavimlerin üzerinde bir müşterek hüviyet ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Başkent’i Kâbil’dir, diğer önemli şehirleri ise Herat ve Kandahar’dır. Afganistan, Asya’da denize sınırı olmayan bir ülkedir. Doğu ve güneyde Pakistan, batıda İran, kuzeyde Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan, doğuda da ufak bir sınırla Çin ile çevrilidir. Afganistan, Çin ve Hindistan’ı birbirine bağlayan enerji koridoru üzerinde bulunan stratejik bir devlet konumdadır.

Ünlü Hindikuş Dağları, ülkeyi yükseklik, doğal kaynaklar ve iklim bakımından birbirinden oldukça farklı üç parçaya bölmektedir. Bunlardan ilki ülkenin ortasında bulunan yüksek dağların hâkim olduğu bölge; ikincisi ülkenin güneyinde yer alan platoların hâkim olduğu bölge; üçüncüsü de ülkenin kuzeyinde yer alan düz arazilerin olduğu bölgedir. Afganistan’da tarım, halkın en önemli gelir kaynağı olup ülke ekonomisindeki payı %80 civarındadır.

Dünya Bankası 2021 verilerine göre neredeyse 40 milyona yaklaşan Afganistan nüfusunun %85’inin Sünni, %15’inin de Şii olduğuna dair genel bir kanı mevcut olmakla birlikte, son resmî nüfus sayımının 1979’da yapılması sebebiyle ülkenin demografisine yönelik veriler sağlıklı değildir.

Ülkede Darice, Peştuca ve Türkçe olmak üzere üç ana dil grubu vardır. Darice, ülkenin ikinci resmî dili olsa da bilim ve iletişim dili olarak Peştucaya göre çok üstün konumdadır. Ülkede basılan kitapların %75’i bu dilde çıkmaktadır. Etnik gruplardan yüzde 42’lik bir orana tekabül eden 12,5 milyon nüfusu ile gerek demografik gerekse etkin olma açısından en güçlü olan kesim Peştunlardır. Ülkede her ne kadar “Afgan” adıyla herhangi bir etnik unsur olmasa da bu sıfat daha çok Peştunlara atfedilmektedir. Ülkedeki Türk soylu nüfusun genel nüfusa oranı %30-32 aralığındadır. Afganistan Türklerini Peştunlarla birlikte ülkenin iki ana etnik grubundan biri olarak saymak mümkündür.

2018’de başlayan süreçte nüfus cüzdanlarında 14 kavim adının tercih edilebileceği ilan edilmişken işbu kavimlerin adedi bilahare 71’e çıkarılmıştır. Kuruluşundan bu yana Afgan bayrağının, tahminen diğer tüm uluslardan daha fazla sayıda, yaklaşık 30 kez ve benzer şekilde millî marşın da defalarca kez değişmesi, ülkedeki siyasi istikrarsızlığın ve toplumsal huzursuzluğun ne kadar derin tarihsel kökleri olduğunun bir göstergesidir.

1979’da Sovyetlerin, Afganistan işgali başlamış, 15 Şubat 1989 tarihinde de bu işgal sonlanmıştır. 1989’da işgalin son bulmasının ardından, savaş sırasında Pakistan’a göç etmiş olan ve içlerinde Diyobend Medresesi’nde eğitilmiş öğrenciler de bulunan mülteciler, savaş sonrasında Afganistan’a dönmeye başlamışlardır. İşte bu öğrencilerden biri olan Molla Ömer’in, 1989’u takip eden siyasi ve toplumsal kriz dönemi ve devam eden çatışmalar neticesinde 1994 yılında, diğer Peştun mücahit ve öğrencilerle birlikte Taliban’ı kurduğu düşünülmektedir. Komünizmle savaş söylemi gücünü koruduğu için ve çatışma ortamı sürdüğünden mücahitler, halk tarafından destek görmeye devam etmiştir. Bu süreci, önce Kandahar ve Hilmend olmak üzere birçok bölgenin, 1996 yılında ise başkent Kabil’in, iç savaşta yer alan gruplar arasındaki ihtilaflardan yararlanılarak ele geçirilmesi ve “Afganistan İslam Emirliği”nin ilan edilmesi takip etmiştir. 2001 yılına gelindiğinde Taliban, Afganistan’ın yüzde 90’dan fazlasını kontrol eder hâle gelmiştir.
11 Eylül 2001’den itibaren ise ülkede ABD müdahalesi başlamış, NATO ülkeye yerleşmiştir. 2014 yılından itibaren ise NATO destekli güçlerin yerini Afgan Ordusu’na bırakma süreci tamamlanmış ve bunun sonucunda Taliban’ın saldırıları daha da şiddetlenerek devam etmiştir. 2018 yılına gelindiğinde özellikle doğu, güneydoğu ve güneydeki bazı bölgelerde çatışmalar yoğunlaşmıştır. 2020 yılında ABD ile Taliban arasında barış anlaşması süreci başlamasına karşın müzakerelerin sonuç vermemesiyle Taliban, Afgan Hükûmeti’ne saldırılarını artırmış ve kontrole aldığı bölgeleri daha da genişletmiştir. ABD ordusunun bölgeden tamamen çekilmesi 11 Eylül 2021 tarihi gösterilirken Taliban, çekilmenin belirtilenden erken gerçekleşmesini takiben 15 Ağustos 2021 tarihinde Kabil’i de ele geçirerek tüm ülkede hâkimiyetini duyurmuştur.

Afganistan ve Türkiye

Afgan göçmenlerin Türkiye’ye gelmesindeki en önemli neden, Türkiye yönetiminin ve Türk halkının Afganistan halkına duyduğu güven, yakınlık ve Avrupa’ya köprü olma konumudur. Afganistan’da devem eden terör, iç çatışmalar, ekonomik istikrarsızlık ve işsizlik gibi sorunlar nedeniyle çoğu Afgan göçmen Türkiye’ye gelmekte, bunların bir kısmı da Türkiye’yi transit ülke olarak tercih etmektedir.
Türkiye – Afganistan ilişkileri, Kurtuluş Savaşı yıllarında başlamıştır. 1922 yılı itibarı ile Afganistan’a öğretmenler gönderilmeye ve eğitim ile ilgili çok sayıda kitap, müfredat programı vs. yollanmaya başlanmıştır. 20. yüzyılın ikinci ve üçüncü çeyreğinde Emânullah Han ve Zâhir Şah Türkiye’yi ziyaret etmiş ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Celal Bayar da Afganistan’ı ziyaret etmiştir.

Türkiye ile Afganistan arasındaki ilişkiler her dönem ve rejim altında devam etmiştir. Afgan halkı tarafından model ülke olarak görülen Türkiye’nin, tabii bir nüfuz etme gücü olduğu çok açıktır. Çünkü diğer küresel güçler gibi tek taraflı çıkar sağlanması, Türkiye’nin kuruluş döneminden bu yana yürüttüğü siyasete aykırı bir durum oluşturacaktır.

Türkiye hâlihazırda Afganistan’ın hem ihracat hem de ithalat ortakları arasında ilk 10’da yer almakta olup ortaya koyduğu “Yeniden Asya” girişimi ile de ticaret hacmini geliştirerek, Afgan halkının refahının kalkınmasına bölgesel çapta katkı sunmayı amaçlamaktadır. Bu çerçeveden ele alındığında Türkiye’nin Taliban’a karşı tutumu da, Taliban’ın Afgan halkına karşı tutumuna göre şekil alabileceği öngörülmektedir. Unutulmamalıdır ki Türkiye’nin Afganistan siyasetinin odak noktası Taliban ile çeşitli anlaşmalar doğrultusunda kendisine çıkar sağlamak veya siyasi kazanım elde etmek değil, Afgan halkına yardım etmektir.

Türkiye hem kültürel hem de coğrafi olarak Batı ve Doğu’yu birbirine bağlayan köprü niteliğindedir. Bu açıdan son yıllarda başta Suriye ve Afganistan’dan gelen yoğun göç dalgalarının Avrupa’ya daha sağlıklı geçişini sağlamış ve olası tehlikeleri engellemiştir. Bunun karşılığında Avrupa Komisyonu’ndan belirli düzeyde destek elde etmiştir. Ancak daha Suriye’den gelen göç dalgasının etkisi dinmeden Afganistan’dan gelmeye başlayan göçler, Türk kamuoyunda olumlu karşılanmamıştır ve Avrupa ülkeleri de bu tavırdadır. Nitekim Türkiye – İran sınırında inşa edilen gözlemci kulelerinin maliyetini Avrupa Komisyonu karşılamıştır. İran sınırına inşa edilen güvenlik duvarının temel amacı uyuşturucu ve insan kaçakçılığını engellemektir. Dolayısıyla Türkiye’nin Katar ile birlikte Kabil Havaalanı’nın kontrolünü ele geçirmesi, Batılı ülkelerin Afganistan’dan kabul edeceği göçmenler açısından da önem taşımakta ve desteklenmektedir. Bu durum, Türkiye’nin elini Batılı ülkelerle olan ilişkilerinde güçlendirecektir.

Afganistan’ın Durumu ve Geleceği

11 Eylül 2001 terör eylemleri sonrasında ABD sadece El-Kaide ağına değil; aynı zamanda ona sığınacak liman olarak kucak açan Taliban’a ve genel itibarıyla “küresel cihat” tezini destekleyen tüm uzantı ve iş birlikçilerine karşı savaş ilan etmiştir. İlk plan, küresel terör ağı El-Kaide tehdidini bertaraf etmek için Taliban rejimini devirmek iken; ABD, zamanla terörizme karşı savaş stratejisini ulusal ve küresel bağlamından kopararak Afganistan’da “ulus-devlet inşa” projesini tahakkuk ettirmeye koyulmuştur. Bu nedenle Batılı devletler, Peştunlar lehine “ulus-devlet inşası” projesine hizmet edecek kararlara imza atarak, Afganistan’daki Peştunlaştırma sorununu genişletip derinleştirmekle suçlanmıştır. Bu durum, ülkede günümüzde yaşanan sorunların en önemli nedenini de oluşturmaktadır. Çok etnik-ulus yapılı ülkede, %40’ı geçmeyen bir etnik unsurun hâkim olması ve “Peştunlaştırma” siyaseti diğer etnik unsurların karşı çıkmasına neden olmuş, çatışmalar yaşanmıştır.

2015 yılından itibaren Pakistan’ın arabuluculuğuyla Afganistan Hükûmeti ile Taliban arasında barış görüşmeleri başlatılmıştır. 29 Şubat 2020 tarihinde ABD ve Taliban arasında barış sürecini öngören Doha Anlaşması’nın imzalanmasına imkân sağlamıştır. Trump döneminde imzalanan bu anlaşmanın akabinde 2021 yılında Joe Biden’ın ABD Başkanı seçilmesi, Amerikan askerlerinin Afganistan’dan çekilme takviminin tekrar güncelleneceği ya da NATO’nun asgari düzeyde de olsa ülkede bir süre daha varlığını devam ettireceği ile ilgili bir beklenti oluşturmuştur. Ancak Joe Biden görevi devraldıktan sonra Nisan 2021’de NATO içerisinde yapılan Dışişleri ve Savunma Bakanları toplantılarında, birliklerin Afganistan’dan çekilmesine başlama kararı alınmış ve Eylül 2021’de süreç sona ermiştir.

Ülkeden askerlerin tahliyesi ise başarısız bir görüntü vermiştir. Taliban yönetiminden kaçmak için Kabil Havaalanı’na toplanan insanlar ve havalanan ABD askerî kargo uçaklarının uçuş takımlarına sarılan insanların uçağın kalkışı sonrası gökyüzünden yere düşüş görüntüleri, bir dramı gözler önüne sermiştir. NATO unsurlarının Kabil’den çekilmesi esnasında yaşanan bu görüntüler, Eylül 2021 itibarıyla Afganistan’daki Taliban Hükûmeti’nin henüz tam olarak görevlerini yerine getiremiyor oluşu, finansal yapı, altyapı, sanayi, elektrik, temiz su, gıda temini gibi konularda çok ciddi sıkıntıların yaşanıyor olması, yirmi yıl süresince ABD’nin başını çektiği Afganistan ulus-devlet inşasının başarısızlıkla sonuçlandığını göstermektedir.

Afganistan’daki yirmi yıllık Amerikan varlığı, ülkede güçlü siyasi ve devlet kurumlarının oluşmasına yol açmamış, Afgan ekonomisinin gelişmesine ivme kazandırmamış ve iç siyasi istikrarı sağlamamıştır. Afganistan’da, Afganistan’a mahsus bir ulus inşası girişimi geliştirilmesi gerekmekteydi. Ancak bu geliştirilemediği için Afganistan’daki yirmi yıllık ulus inşası girişimi, geride bıraktığı 100 binden fazla can kaybı ve 2 trilyon doları bulan harcamayla büyük bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Zengin Ülkenin Fakir Sahipleri ve Göç

Afganistan’ın 2002’de 4 milyar dolar olan Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’sı (GSYIH), 2020’de 19.08 milyar dolara kadar çıkmıştır. Lakin burada belirtilmesi gereken husus, 2012’ye kadar 10 sene içerisinde 20 milyar dolara çıkan ülke ekonomisinin 2013 itibarıyla bir nevi duraklama dönemine girdiğidir. Çünkü 2012-2020 yılları arasında 18-20 milyar dolar bandının ne üstüne çıkabilmiştir ne de altına düştüğü görülmüştür. Hâlihazırda kişi başına düşen GSYİH 550 dolardır (Dünya Bankası, 2021).

Günümüzde ekonomik yardımın askıya alınması, tek başına ülke çapında bir insani felaketi tetikleyebilir. Bugün dış yardım, ülkenin GSMH’sinin yaklaşık %42,9’unu ve ulusal bütçenin yaklaşık %75’ini oluşturmaktadır. Bugün insani yardımdaki mevcut tahminlere göre en az 18 milyon insan veya Afganistan nüfusunun yaklaşık yarısı insani yardıma azami derecede ihtiyaç duyuyor, beş yaşın altındaki Afgan çocuklarının neredeyse yarısı kronik yetersiz beslenmeden dolayı etkileniyorlar. En kötü senaryoda, 2022’de ülke nüfusunun %97’sinin yoksulluk sınırının altında olma ihtimali bulunmaktadır. Toplam nüfusun 38 milyonu geçtiği hesaba katılırsa, her iki insandan birisi kendi en basit ihtiyaçlarını karşılamada yardıma muhtaç durumdadır. Ülkedeki artan sosyal ekonomik sorunlar sırayla, Taliban’ın siyasi konumunu olumsuz yönde etkileyecek ve daha radikal köktenci projelere yol açacaktır. Böylece Taliban’ı “cezalandırma” girişimlerinin sonuçları muhtemelen beklenenin tam tersi olacaktır. Bütün bunlar birlikte düşünüldüğünde yakın gelecekte Afganistan’da sorunların büyüyeceği anlaşılmaktadır. Örneğin su, Afganistan’ın en değerli doğal kaynağıdır (Khash Nehri, Arghandab Nehri, Dori Nehri, Tarnak Nehri, Arghistan Nehri, Lora Nehri, Musa Qala Nehri, Tirin Nehri ve Kaj Nehri gibi önemli akarsuları bulunmaktadır.). Ancak Afganların büyük çoğunluğu, sağlıklı içilebilir suya ulaşamamaktadır. Bununla beraber, çevre temizliğinin yetersizliği, halk sağlığını ciddi biçimde etkilemektedir. Ülke nüfusunun %70’inden fazlasının güvenli içme suyuna erişim imkânı kısıtlıdır.

Dünyanın en fakir ülkeleri arasında yer alan Afganistan’ın, çeşitli yerli ve yabancı kurumların 2010 sonrası farklı tarihlerde yaptıkları araştırmalara göre, yaklaşık 3 trilyon dolarlık yeraltı kaynağına sahip olduğu belirtilmektedir. Ülkede başlıca zengin demir madenleri, nadir bulunan elementler, mücevherler, petrol, altın yatakları olduğu bildirilmekte olup genel olarak gruplandırmak gerekirse değerli madenler, inşaat materyalleri, endüstriyel madenleri bulunmaktadır. Bu farklı türlerdeki yeraltı kaynakları, ülkenin pek çok çeşitli bölgesinde bulunmaktadır. Petrol, doğal gaz, elmas, altın, bakır vb. yeraltı kaynaklarının yanı sıra dünya genelindeki lityum ve uranyum rezervlerinin %30’u Afganistan’da bulunmaktadır.

Afganistan’a sınırı olmayan ama beklentileri olan Hindistan, 2006 – 2011 yılları arasında 2 milyar doları aşan insani yardım göndermenin yanı sıra 2011’de Afganistan ile stratejik iş birliği anlaşmasını imzalamıştır. Bu adımlara ek olarak Hindistan, Afganistan’ın askerî birliklerini eğitme çalışmaları da yürütmüştür.
Pakistan ise, Afganistan’dan yeni göç akışlarından endişe duyan ve İslamabat’ın bu akışları caydırma yeteneğine güvenen Batılı ülkeler tarafından ilgi odağı hâline gelmiştir. Çünkü Afganistan’ın paylaştığı en uzun kara sınırına sahip olması nedeniyle Afgan göçmenler genelde ilk durak olarak Pakistan’ı tercih etmektedir. Ülkedeki son göç hareketleriyle birlikte Pakistan’ın Torham ve Çaman sınır kapılarında yığılmalar meydana gelmiştir.

Pakistan, Taliban’ın oluşumundan bugüne kadar örgütün politikalarıyla yakından ilgilenmiştir. Nitekim Peştun kökenli mevcut Pakistan Başbakanı Imran Han, Taliban, Kabil’i ele geçirdiğinde “Afgan halkı prangalarından kurtuldu.”, ifadesini kullanmıştır.

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği verilerine göre aldığı son göçlerle birlikte İran’da şu anda 780.000’i kayıtlı, 2,3 milyonu belgesiz olmak üzere 3 milyondan fazla Afgan mülteci bulunmaktadır. İran’daki bu mültecilerin çoğu; İran üzerinden Türkiye’ye, Türkiye’den de Avrupa’ya geçmeyi planlamaktadır. Ancak ne Türkiye ne de AB ülkeleri olası bir göç dalgasını daha kaldıramayacaklarını açıklamışlardır. Afganistan, İran için önemli bir para birimi kaynağı olarak kalmıştır. Afganistan üzerinden ülkeye yılda 1,5 milyar dolar kadar nakit girmiştir. Kabil ayrıca İran’ın enerji dışı ihracatının önemli bir tüketicisidir (Yılda 2 milyar dolara kadar).

İran ile Afganistan arasında göçmenler dışında bir diğer önemli güvenlik sorunu mülteci meselesi ile bağlantılı olan uyuşturucu meselesidir. Söz konusu iki mesele de sınır güvenliği ile birebir ilişkilidir. İran, dünya uyuşturucu ticaretinin ana geçiş güzergâhlarından biri konumundadır. Tahran bu sorunun üstesinden gelebilmek için 900 kilometreden uzun bir sınıra sahip olduğu komşusu ile sınır güvenliğini sağlamak zorunda olduğunun farkındadır.

Afgan mültecilerin ana kısmı, yaklaşık 3 milyon kişi Pakistan ve İran’da olmasına rağmen, Avrupa Birliği ülkeleri (başta Almanya, Macaristan, Yunanistan ve İsveç) son on yılda Afganlardan 630 bin siyasi sığınma dilekçesi almıştır.

Rusya ise ABD’nin Afganistan’dan çekilmesine olumlu bakarken, bölgede oluşacak istikrarsızlıktan da endişe duymaktadır. Benzer şekilde Pençşir’in düşmesiyle birlikte Taliban ve Tacikistan arasındaki gerginlik tırmanınca Rusya, iki tarafa sorunları barışçıl bir şekilde çözme çağrısında bulunmuştur. Rusya, 19 Ekim 2021’de Taliban’la müzakerelere Moskova’da ev sahipliği yapmıştır.

Çin, ABD’nin çekilmesinden memnun olduğu kadar gelecek yönetimde imtiyaz almak için de çaba göstermektedir. Nitekim Çin, Taliban sonrası yönetimde bölgeye insani yardım gönderen ilk ülkelerden biri olmuştur. Çin’in Afganistan politikasını şekillendiren unsurların başında, Afganistan’ın sahip olduğu yeraltı zenginlikleri ve geleneksel İpek Yolu’nun Afganistan üzerinden geçiyor olması gelmektedir. Diğer yandan Çin de tıpkı Pakistan gibi uluslararası camiayı Taliban yönetimini tanımaya teşvik etmiştir.

Afganistan, “küresel terör” olgusunu gündeme taşıyan El-Kaide, Taliban ve DAEŞ gibi radikal örgütlerin de çıkış noktası ve üs kurdukları bir ülke olma niteliğini taşımaktadır. Bu nedenle bu ülkedeki istikrarsızlık ve Taliban’ın diğer ülkelerle ilişkilerindeki belirsizlikler bölge ülkelerini ve dünyayı doğrudan etkilemiştir. Öyle ki Taliban yönetiminden daha iki ay geçmeden gıda fiyatlarının iki katına çıktığı haberlerde yer almıştır. Bu duruma bir de Afganistan genelinde bu yıl hâkim olan kuraklık eklenince, kapıda bekleyen tehlikenin ne kadar büyük olduğu ortaya çıkmıştır. Nitekim Uluslararası Gıda Programı’nın (WFP) verdiği bilgiye göre Afganistan’ın kuzey bölgelerinde fakirlik oranının %70’e varacağı tahmin edilmektedir.

Diğer önemli husus da Afganistan’da uyuşturucu üretimi sürekli büyümektedir ve bu durum, son on yılın ortalarında yılda yaklaşık 700 ton eroin ve 7 bin ton afyon hacmine ulaşmıştır. Afganistan’dan afyon ihracatı da yirmi yıllık uluslararası ölçekte önemli ölçüde artmıştır. 2019’da ülkenin dünya çapındaki afyon ve eroin ticaretindeki payı en ölçülü tahminlere göre %80’e ulaştı, belki de %90’ı aşmıştır.

Sonuç

Dünyada İslam’ı savunan rejimlerin sayısı giderek artmaktadır. Unutmayalım ki bu yüzyılda İslam, görünüşe göre, Hristiyanlığın popülaritesini aşarak yeryüzündeki en yaygın din hâline gelecektir. Hepimiz ağırlıklı olarak İslam dünyasında yaşayacağız. Bu yöndeki değişime yönelik Türkiye tarafından kültürel, ekonomik vs. politikaların geliştirilmesi gerekmektedir.

ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi, Washington’un artık öncelikleri olarak görmediği dünyanın bu bölgelerindeki Amerikan taahhütlerini azaltmanın hazırlıksız; ancak kaçınılmaz bir aşaması olarak görmek gerekir. Afganistan’dan çekilmenin ardından Amerikan birliklerinin önce Irak’tan sonra da Suriye’den çekilmesi muhtemel görünmektedir. Bu, küresel açıdan ABD kontrolünün azaldığını ve ekonomisinin sarsıldığının göstergesidir. Rusya bu durumdan da faydalanarak Ukrayna’yı işgale başlamıştır. Çin de Tayvan’a saldırma planları yapmaktadır. ABD’nin Afgan fiyaskosu, önümüzdeki yıllarda Pekin’in askerî güç kullanımıyla Tayvan’ın yeniden birleşme sorununu çözmeye çalışma fırsatını önemli ölçüde artırmıştır.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi, başarısız Afganistan müdahalesi, Suriye’de çözüme kavuşulamaması gibi gelişmeler NATO’nun geleceğine de gölge düşürmektedir.

1979 – 1988 arası Sovyet işgaline karşı mücahit gruplarının direnişi dönemi; 1988 – 1996 yılları arasında Sovyetler Birliği’nin çekilmesi sonrası mücahit gruplar arasında iktidar mücadelesi dönemi; 1996 – 2001 Afganistan’da Taliban dönemi; 2001 – 2021 arası ABD’nin işgal dönemi göz önünde bulundurulduğunda, bu dört farklı dönemde Afganistan’da değişmeyen tek şey Afgan halkının yaşadığı mağduriyet, ülkenin içine sürüklendiği kaos, iç savaş, terör, radikalizm ve diğer güvenlik sorunları olmuştur. 31 Ağustos 2021 tarihi itibarıyla Afganistan’daki tüm yabancı askerler çekilmiş, 7 Eylül 2021 tarihinde ise Taliban tarafından “Geçici Afgan Hükûmeti” kurulmuştur. Ancak 70 civarında etnik unsurun olduğu ülkede, ulus inşası projesi başarıya ulaşmamış belki de sorunların derinleşmesine neden olmuştur.

Türkiye, mülteciler konusunda pek çok Avrupa ülkesine kıyasla rasyonel kaygılar yerine daha insani olarak politikalar üretmeye çalışmaktadır. Ancak günümüz dünyasının göç gerçekliği karşısında uluslararası iş birliği olmaksızın ülkelerin tek başına göçün sorunsal alanları ile baş edebilme olasılığı oldukça düşüktür. Çözüm, küresel iş birliğinden geçmektedir.

Taliban yönetiminin tutum ve politikaları, ülkede huzur ve istikrarın sağlanması için ülkenin geleceğini belirleyecek en önemli bileşenlerdir. Bu çok bilinmeyenli denklem çözülmedikçe ya da Taliban’ın politikaları netleşmedikçe yakın dönemde Afganistan’da ekonomik gelişme, demokratikleşme, huzur ve güvenlik sorunları sürecektir. Bu durum göç olgusunun da varlığını devam ettirecektir.

Türkiye – Afganistan arasındaki ilişikler Osmanlı Devleti zamanından beri her dönemde ve rejimde değişimlere rağmen olumlu bir seyir takip etmiştir. Birçok yönden de Türkiye, Afganistan’a model olmuştur. Gelecekte de bu durum devam edecektir.

Kaynakça

Ahmad Jawid Obayd, Abdullah Karataş, “Afganistan’da Göç Hareketliliğinin Neden Ve Sonuçları”, Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergisi, Yıl: 2021, Cilt: 1, Sayı: 50, s. 75-91.
Ali Ergün Çınar, “Dünden Bugüne Türkiye-Afganistan İlişkileri”, Türkiye Günlüğü Dergisi, Sayı: 148, Yıl: Güz 2021.
Andrey Kortunov, “Afganistan Meselesinin Çözümü”, Türkiye Günlüğü Dergisi, Sayı: 148, Yıl: Güz 2021.
Fırat Purtaş, “Afganistan’da İkinci Taliban Dönemi…”, Türkiye Günlüğü Dergisi, Sayı: 148, Yıl: Güz 2021.
İran Araştırmaları Merkezi (İRAM), Afganistan Özel Dosyası. https://www.iramcenter.org//d_hbanaliz/1624632357_iram-afganistan-ozel.pdf
İsmet Horasanlı, “Taliban Ve Afganistan’ın Geleceği”, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
Merve Seren, Yunus Tughra, “Afganistan’ın Tarihsel Sürekliliği: İkinci Taliban Dönemi ve Türkiye-Afganistan İlişkileri”, Türkiye Günlüğü Dergisi, Sayı: 148, Yıl: Güz 2021.
Metin Çelik, “Afganistan’daki Ulus İnşası Projesinin Yirminci Yılında Başarısızlıkla Sonuçlanmasının Nedenleri (2001-2021)”, Türkiye Günlüğü Dergisi, Sayı: 148, Yıl: Güz 2021.
Mücahit Kılıç, “Afganistan’da İnsani Durum”, İNSAMER Analiz, 14.03.2022, https://www.insamer.com/tr/afganistanda-insani-durum.html
Mültecilerle Dayanışma Derneği, “Afganistan Menşe Ülke Bilgi Notu”, Eylül 2021. https://multeci.org.tr/2021/09/10/afganistan-mense-ulke-bilgi-notu-eylul-2021/
Selda Geyik Yıldırım, “Göç ve Afganlar: İstikrarlı Mülteciler”, Göç Araştırmaları Dergisi, Yıl: 2018, Cilt: 4, Sayı: 2, s. 128-159.
Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar (ULİSA) Enstitüsü, 22.11.2021. https://aybu.edu.tr/GetFile?id=67250cc0-f9a4-4335-9150-17aed632fdcb.pdf
Vakur Sümer, Cengizhan Canaltay, “Uluslararası Çıkar Dengeleri Arasında Sürüklenen Ülke: Afganistan”, Türkiye Günlüğü Dergisi, Sayı: 148, Yıl: Güz 2021.